Haziran 2023’te, yani Şimşek’in işbaşı yaptığı ayda, yurtdışı yerleşiklerin toplam portföy yatırımları 71,4 milyar dolardı. 1 yıl sonra 7 Haziran 2024 itibariyle 93.5 milyar dolara çıkmış. Şimşek sonrası gelen yabancı para bu; 22 milyar dolar. Bir de carry trade var. 10 Mayıs’a kadar 14 milyar dolar civarında olduğu hesaplanmıştı. Bu rakam sonraki iki ayda artmış olmalı. İçerde şirketlerin çektikleri döviz kredisinden ne kadarını faize yatırdıklarını bilmiyoruz. Bunu da dikkate alırsak 20 – 25 milyar dolar arasında bir büyüklük tahmin edilebilir. Carry trade’cilerin vurgununu tam olarak hesaplamak zor. Girişi 20 – 25 milyar dolar arasında aldığımızda 5 – 6 ay içinde ve dolara yüzde 30 – 40’a gelen kazanç koşullarında rahat “birkaç milyar dolar” süpürdüklerini tahmin etmek aşırı değil.
Yalnız şimdi dikkat çekeci bir gelişme izliyoruz. Hem carry trade’de pozisyon kapatanlar var hem de portföy yatırımlarında düşüş eğilimi var.
Doğrudan yatırımlarda ise azalış var. Son YASED verisine göre 452 milyon doları gayrimenkul olmak üzere nisanda 1.278 milyon dolar gelmiş. İlk 4 aydaki toplam DYY girişi, bir önceki yıl aynı döneme kıyasla %29 düşüşle 2,8 milyar dolar olmuş. Tablo gösteriyor ki Nebati’nin kolayı KKM’ydi. Şimşek’in kolayı portföy yatırımları ve carry trade parası olmuş. (1)
Bayanlar, baylar! Memleketimizde ilerletilen İslamcı totaliter gündemle paralel giden “dezenflasyon programı” sokaktaki vatandaşın gözünde çıplak sermaye yanlısıdır. “Kurtarıcımız” Şimşek, eğer bir bütün olarak “yatırım ortamını” düzeltmeyi ve kalıcı yatırım çekmeyi hedefleseydi, halkın desteğini, “lokallerin” güvenini önemseseydi, işe bir dizi reformdan, başta TÜİK olmak üzere, Kamu İhale Kanunu olmak üzere, hortumcu KÖİ projeleri olmak üzere bir dizi güven artırıcı önlemle, servet vergisiyle başlaması, hukuktaki bir dizi zorbalığın, sistemdeki bir dizi adaletsizliğin düzeltilmesi gerekecekti. 1 yıl sonra, eleştiriler, tepkiler yükseldikten sonra… İdareyi maslahat önlemleri geliyor: Memurların servisini kaldırmayı da içeren 100 milyarlık tasarruf yapacaklarmış, önemli kısmı yine emekçilerin sırtına kaydırılan 256 milyarlık ilave gelir sağlayacaklarmış, enflasyonu en çok ücret – maaş artışları azdırıyormuş, o yüzden artırılmayacakmış…
Hava değişiyor mu?
Yabancı girişini söyledim. Bir de son günlerde kurun kıpırdaması var. Geleneksel olarak düşen dolar kuru, bu kez aksine biraz yükselince haliyle tartışma konusu oldu. Neler oluyor? Hangisinin ne kadar etkili olduğunu kestirmek zor ama birkaç gelişme var öncesinde. Bayramdan önce Citibank, Türkiye’ye yatırım tavsiyesini kaldırdı. TL'deki carry trade pozisyonunu kârla kapattığını açıkladı. Bu açıklama sonrası TL varlıklardan bir miktar çıkış oldu. Kur yükseldi.
Bir diğer gelişme S&P’nin Global Kıdemli Direktörü Frank Gill’in değerlendirmesi oldu. Bu açıklama ne kadar farkedildi bilmiyorum. Pek tartışması olmadı ama piyasa dikkat etmiştir muhakkak. Gill, Bloomberg HT’ye şöyle demişti: “2024 için çok güçlü portföy girişleri göreceğimizi düşünüyorum. Ancak 2025 yılında küresel piyasa koşullarına bağlı olarak, bu paralar Türkiye'yi de hızla terk edebilir. Mısır’a benzer bir durum yaşanabilir. Bence bu para gidecek. Bu yüzden de Türkiye kalıcı ve doğrudan yatırımı çekmeli ve sermayeyi yeniden temel alarak inşa etmeli.” (2)
Üçüncü önemli gelişme Albaraka Zirvesi'nde kapitalizme çatıp, zekat, sadaka, komşu açken tok yatmama gibi “İslami umdelere” dayalı “İslam İktisadını” öven ve “bu iktisadın mütemmim cüzü” olarak faizsiz İslami finansı gösteren Cumhurbaşkanı’nın, bu kez İtalya dönüşü yaptığı açıklamadaki şu sözleriydi: “Bütün mesele yine geliyor, faiz olayına dayanıyor. İnşallah faizde atacağımız adımlarla enflasyonu son çeyrekte çok daha olumlu bir konuma taşımış olacağız.”
Bu söylemler haliyle Cumhurbaşkanı’nın enflasyonu azdıran Nas söylemini hatırlattı ve acaba yine Nas’a dönmek için kurun, enflasyonun biraz rahatlamasını mı bekliyor sorusunu akla getirdi. İktisatçılara göre bu söylem de kuru etkiledi ve piyasadaki ‘Eylülde faiz indirimine gidecekler” söylentisi biraz daha güç kazanmış oldu. Bu gelişme yüksek faiz yatırımcısında haliyle tereddütler oluşturdu.
Sapandaki taş
Türkiye’de Erdoğan’ın nasıl sık sık karar değiştirdiğini, hiç bir kurumun insiyatif sahibi olmadığını bir tek TC vatandaşları idrak etmiyor. Bütün dünya biliyor. Şimşek’i göreve çağırdığında da ‘acaba ne zaman görevden alır, ne kadar sabreder’ soruları şimdiye kadar fazla değer kaybetmedi. Erdoğan’ın sapanında taş ne kadar duracak kimse bilmiyor. Siyaseten ihtiyacı bir an önce faizleri düşürmek, ekonomiyi canlandırmak ve 2028’e doğru para dağıtabilir duruma gelebilmek… Öteden beri söylerim. Türkiye ekonomisi, vatandaşları için yönetilmez, AKP’nin siyasi ihtiyaçları için yönetilir.
Erken faiz indirimi, yabancının çıkışa geçmesi, küresel konjonktür (savaş tam tamları çalıyor!) gibi etkilemesi kaçınılmaz gelişmeler devreye girmezse, normal şartlar altında, ekonomi yönetimi kuru kontrollü götürme (şimdi artık düşmesine izin vermeme, yukarı yönlü baskı olduğunda da ancak enflasyonun altında değerlenmesine izin verme) eğiliminde gözüküyor. Bu durumda ikinci yarıda enflasyon düşerken, kurun biraz yukarı gideceğini, faizlerin de enflasyonu izleyerek biraz ineceğini, kur – faiz marjının biraz kapanacağını öngörmemiz gerekir. Beklenen tabloya göre politika faizlerini indirmek gerekecektir de ne zaman ne kadar inerse makuldur, o kestirilmeye çalışılıyor. Tartışma burada. Çünkü Cumhurbaşkanı’nın erken indirim için bastırması ihtimali belirmiş durumda.
Enflasyon rakamları doğru değilse…
Bu tartışmaların bir boyutu da TÜİK’in enflasyon rakamları. İktisatçı Cüneyt Akman yazmış. “TÜİK ve TCMB'nin bu ülkeye ne kadar kötülük yaptığını faiz ikilemi gösteriyor. TÜİK yüzünden gerçek enflasyon ve dolayısıyla geçmişe dair reel faizden emin olamıyoruz. TCMB beklenti anketinin güvenilir olmayışı yüzünden de gelecekle ilgili reel faizi güvenilir şekilde hesaplayamıyoruz.”
Türkiye, tarihinde ilk kez İslamcıların yönetimi döneminde böyle bir güvensizlik çukuruna yuvarlanıyor. Birçok rakama, veriye güven yok. En başta enflasyon rakamlarına… Enflasyon rakamlarından emin değiliz. Dolayısıyla faiz doğru veya eğri yerde tartışması güvensiz bir alanda sürüyor. Bugün, son aylarda artık enflasyon rakamlarının doğru açıklandığını kabul etsek bile eski yanlışlar mevcut enflasyon verisinin içinde duruyor.
Hem dezenflasyon önlemleri enflasyonun esasta talep kaynaklı olduğu yanlış varsayımına dayanıyor, hem de enflasyon gibi önlemlere baz alınan rakamların yanlış olma ihtimali çok yüksek. Fatura ödüyoruz ama… Karavana düşen önlemler yüzünden tahmin edilenden daha uzun ve zorlu bir zamanın içine çekiliyor olabiliriz. İktisatçı Mahfi Eğilmez’in şu değerlendirmesi ile bitirelim: “Enflasyon sorunu bugün geldiğimiz aşamada ne yazık ki tek başına faizle hatta onu da kapsayan ekonomik önlemlerle çözülebilir bir sorun olmaktan çıkmış durumda."
[1] Birkaç ay önceki verilerle carry trade parasının dolara yıllık yüzde 30 civarında kazandırdığını hesaplamıştım. Mahfi Eğilmez de son yazısında yüzde 40 hesaplıyor. Doğrudur. Kur, faiz farklı alınınca farklı rakamlar çıkıyor. Sorun da bu değil zaten… Bir ülkenin bu oranda faiz verecek acze düşürülmesi, bu aczin başarı diye satılması… Bu büyük sorun işte. Cary trade parasını Türkiye’ye koşturan fırsat penceresinden havaya kep fırlatan içerdeki para kurtları, bu utanç verici aczi ve yarattığı riskleri eleştirenleri memleket ekonomisine zarar veren, doğru işleri kabul etmede dürüstlük eksikliği gösteren müzmin muhalifler ilan etme hadsizliğinden utanma emareleri gösteriyor. İyidir. Önemlidir.
[2] Bayramdan sonra da yabancı banka analizleri geldi. İngiliz Barclays'in raporundaki öngörüye göre TL’de yaz aylarında belli oranda değer kaybına izin verilebilir.