Sabaha karşı planlanan askeri darbe öne alınmasaydı, bu kolay hatırlanacak tarihi konuşuyor olacaktık. Yandaş medyadaki köşe yazarları ve yorumcular hiç sektirmeden bu milada demokrasi övgüleri yapacak, yeni rejimin tanıdık politikacıları ortaya çıkacak, iş dünyasından bu politikacılara destek verecek duayenler, Hocaefendi diye gerdan kıran liberaller uğursuz bir kalabalık oluşturacaktı.
Ama olmadı. Kimliği meçhul bir el, gece yarısı 03.00’te planlanan darbeyi beş-altı saat kadar geriye aldı. Saatler daha önce de geri alınmıştı. Örneğin, (bir başka iddiaya göre) İzmir’deki askeri casusluk kumpası soruşturmasında gözaltı kararları verileceğini öğrenen Fethullahçılar erken davranmak için kasım ayı için planlanan darbeyi öne almıştı. Diğer bir versiyonda ise Yüksek Askeri Şura’da olası tasfiyelere karşı tarih öne çekilmişti.
15 Temmuz’da meçhul bir güç, farklı askeri birlikleri bir araya getirerek, “emir komuta içinde” bir darbe yapıldığı izlenimi oluşturmak istedi. Darbenin çekirdeğinde Fethullahçılar olsa da farklı bir gücün emareleri ortada duruyor.
Peki bu darbenin hazırlıkları tam olarak ne zaman başladı?
Bu tarih 7 Şubat 2012’de Terörle Mücadele Yasası’na dayanılarak MİT Müsteşarı’nı gözaltına alma girişimine kadar geri çekilebilir mi?
Gezi olaylarından hemen önce nisan ayında Pensilvanya’ya giden bir grup gazetecinin Fethullah Gülen’le “olası İstanbul seçimleri” üzerine yaptığı “off the record” basın toplantısı? Gezi parantezini izleyen 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonu? 1 Ocak 2014’de Hatay Kırıkhan’da, 18 gün sonra Adana’da durdurulan MİT TIR’ları?
Önce cemaatin KCK operasyonlarıyla baltalanan çözüm sürecine Ceylanpınar’da iki polisi katlederek indirilen öldürücü darbe? Ya da 5 Haziran 2015’te Diyarbakır’daki HDP mitingine atılan bomba bir işaret fişeği olabilir mi?
Suruç’ta 33 öğrenciyi öldürtenlerin, 10 Ekim’de Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamıyla zirveye ulaştırdığı şiddet sarmalında orduda, istihbarat ve poliste örgütlenmiş Fethullahçılar nerede duruyordu? Yanında mı, içinde mi, karşısında mı?
Hep 1 Kasım 2015’teki seçimler için kamuoyunun polarize edilmesini konuşuyoruz ama bu şiddet sarmalına asıl olarak darbenin alt yapısı için “yol verilmiş” olabilir mi? IŞİD içinde istihbaratçıların ayarttığı Dokumacılar kime hizmet ediyordu?
15 Temmuz’daki darbe girişimini AKP yöneticilerinin önceden bildiğine dair pek çok emare var. Peki ama Fethullahçılar bilmiyor muydu?
Bu saçma gözüken soru konunun can alıcı yanını oluşturuyor. Çünkü bir iki istisna dışında Fethullahçılar 15 Temmuz’daki rollerini asla kabul etmiyor, konuyu “Türk ordusu tuzağa çekildi” gibi muğlak ifadelerle geçiştiriyorlar.
İyi de nasıl? Bu tuzağı hazırlayanlar ve tuzağa düşenler kimler?
Fethullahçılara “yakın” gazeteci Cevheri Güven’in Hande Fırat’ın “MİT ile ilişkisi olduğu” ve “darbeyi bir gün önceden bildiğine” yönelik iddiaları da gölgelerle dolu. Bu gölgelerin en koyusu Hande Fırat’ın CNN Türk yayınından önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Marmaris’te bölgedeki gazete ve ajans temsilcilerini toplayıp yaptığı yedi dakikalık konuşma.
Gazeteci Mustafa Hoş bu kayıp konuşmayı ve soru işaretlerini geçen yıl yayımladığı “Neo Türkiye’nin Panzehiri Hafızadır” başlığını taşıyan kitabında detaylı olarak anlatmıştı.
23.45’te gazetecilere yapılan çağrı üzerine aralarında Anadolu Ajansı, İhlas Haber Ajansı ve Doğan Haber Ajansı temsilcilerinin de olduğu 12 gazeteci Erdoğan’ın kaldığı otele geldi. Saat 00.04’de yanında Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan ve damadı Berat Albayrak’la gazetecilerin karşısına çıkan Erdoğan yedi dakika boyunca konuştu, halkı meydanlara çağırdı. Fakat bu çağrısı sessizlikle karşılandı.
Otelde bulunan Yerel Gündem gazetesinin sahibi Temel Irmak açıklamayı Facebook’tan canlı yayımlamış, yayını otuz bin kişi izlemiş, Hasan Doğan Periscope’dan açıklamayı paylaşmıştı. Fakat hiçbir kanal bunu yayımlamadı.
Anadolu Ajansı böyle bir gecede, muhabirin Whatsapp’tan gönderdiği Cumhurbaşkanı’nın halkı meydanlara çağırdığı konuşma kaydını “görüntü kalitesinin yetersizliği” nedeniyle yayımlamadığını açıkladı. Muhabiri kovdu. Hasan Doğan hem Periscope yayınını hem de bunu duyuran tweeti sildi.
Hande Fırat Periscope’taki açıklamayı yayımlamak yerine Hasan Doğan’la konuşarak yeni bir söyleşi yapmayı tercih etti. Fakat söyleşiden önce Aydın Doğan’ı arayıp “izin” aldı. Fırat iki ayrı röportajda bu açıklamadan ve Hasan Doğan’ın Periscope yayınından üstü örtülü olarak söz etti, görmediğini anlattı.
Fırat röportajında “Benim o an tek derdim Cumhurbaşkanı’nın o gece konuşmasıydı, dünyanın her yerinde büyük haberdir” diyordu ama bu büyük haber için patronunu haberdar etmesi, iznini alması gerekmişti.
Belki de tuhaf bir “mutabakat” vardı.
Aydın Doğan’ın Kelebek Ödülleri töreninde yaptığı konuşma bu noktada anlam kazandı. Doğan, Hande Fırat’ın Erdoğan’la yapacağı konuşmadan önce kendisinden aldığı “izni” anlatıyordu; “yapabilir misin?” diye sormuş “sen beni izle” cevabını almış, on dakika sonra da izlemişti. Fırat, Aydın Doğan’ın yayınları karıştırdığını ileri sürse de bu konuda en net soruyu Halk TV canlı yayınında Nihal Olçok dile getirdi: “Aydın Doğan’a neden sormuyorsunuz?” dedi ama karşılık alamadı.
Acaba darbeyi organize edenler ya da Fethullahçılar böyle bir gecede Erdoğan’ın yapacağı açıklamayı kimsenin yayımlamayacağının garantisini mi almıştı? Biraz daha netleştirelim: Acaba bu konuşmanın hiçbir yerde verilmemesi üzerine bir mutabakat mı söz konusuydu? Belki de bu yüzden 00.28’deki Facetime yayınından dokuz dakika sonra, 00.37’de başka hiçbir kanala gitmeyen darbeciler helikopterle CNN Türk binasına geldi.
O gece, 00.30’da Marmaris semalarında beliren, varlığı kayıtlarla ve tanıklarla belgelenen gizemli üç helikoptere YouTube’daki kanalında Cevheri Güven de dikkat çekmişti. Fakat Güven sadece Hande Fırat’ın Facetime yayınına odaklandı, Erdoğan’ın önceki açıklamasının neden yayımlanmadığını sormadı. Belki de bunu sorduğunda darbenin tarafı olarak Fethullahçılardan söz etmesi gerekiyordu.
15 Temmuz’un gölgeli alanlarında Adil Öksüz gibi isimler, Akıncı üssünde olup bitenler, Marmaris’teki gizemli helikopterler, rehin alınan Genelkurmay Başkanı ve başka boşluklar var. 15 Temmuz’dan sonra yaşanan hukuksuzluklar, hak ihlalleri, işkenceli sorgular, adil ve şeffaf olmayan yargılamalar bu gölgeyi, bu boşlukları daha da büyütüyor.
Boşlukları darbe soruşturmasını engelleyen, AKP yöneticileri biliyor, Fethullahçılar da biliyor.
Sadece biz bilmiyoruz.