CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, SADAT’ın kapısına gitti gideli hararetli tartışmalar dönüyor. İstanbul’daki “Milletin Sesi” mitinginde de bu şirkete ve seçim sürecindeki olası tehlikelere işaret etti: Sabotaj, baskın, pusu kurma, tahrip, suikast, baskın…
Bu kadar ciddi iddiaların ardında belli ki bir takım önemli belge ve bilgiler var fakat halka açıklan(a)mıyor.
Muhalefet hem seçim güvenliği konusunda endişeniz olmasın diyor, hem de 7 Haziran - 1 Kasım arasındaki kaos ortamına işaret ediyor. Hem yeni seçim kanununun tehlikelerinden bahsediyor, hem Meclis’te yapılan görüşmelere katılmayı bile ıskalıyor!
SADAT’ın ne yapacağı muamma, sadece Sedat Peker’in itirafları ve Meral Akşener’in gördüğü ama savcıya sunamadığı fotoğraflar var… Seçmeni “hazırlamak” ve karanlık işlere karşı uyarmak açısından adres göstermek önemli.
Ama asıl adres, İçişleri Bakanlığı değil mi?
Seçmende güvenden ziyade belirsizliği, korkuyu körükleyen bu tip tartışmalar, doğru bir siyaset değil…
SADAT konusunun 1 haftadır konuşulması, yöneticisinin bağımsız/muhalif medyada boy göstermesi reytinglere olumlu etki edebilir. Fakat bir de meseleyi seçmen ve en büyük sorumluluğu üstlenen sandık gönüllüleri, bağımsız kuruluşlar açısından düşünün…
SEÇİM GÜVENLİĞİ SİVİL TOPLUMLA OLUR
Seçim güvenliği demişken, akademisyen-yazar Ayşe Çavdar’ın Medyascope’ta dikkat çektiği gibi sivil toplumun güçlendirilmesi, tecrübelerinin dinlenmesi konusu çok daha hayati.
Mesela son değişikliklerle sandık başında iktidarın temsilcileri ağırlıkta olacak… Seçim güvenliğine dair hep il teşkilatlarının başarısı veya başarısızlığı konuşuluyor. Ancak il il, ilçe ilçe bağımsız gözlem yapan, gönüllüleri organize eden sivil toplumu unutmayalım. Canan Kaftancıoğlu’na verilen cezanın ardında, tam da bu organizasyonu, birlikteliği bozmak, dağıtmak var.
En büyük hata, onları dinlemek, sahip çıkmamak olur.
Unutmayalım ki Adil Seçim Platformu’ndan Oy ve Ötesi’ne, pek çok bağımsız oluşum, görülmemiş sayı ve etkinlikte gönüllüyü seçimlerde mobilize etmeyi başardı. Ardından gözlemlerini raporladılar.
Peki bu raporlarda öne çıkan sorunlarla ilgili muhalefet partileri nasıl bir çalışma yaptı? İl ve ilçe teşkilatlarının büyükşehirlerde bile ihmal ettiği seçim bölgelerinde nasıl önlemler alınacak? Bağımsız gözlemcilerin güvenliği nasıl sağlanacak?
Cevaben “Yapacağız”dan başka bir şey duymadım. Yapacaksınız da, nasıl?
Unutmayalım ki “tek adam sistemi”, referandum sonrası mühürsüz oylarla Türkiye’nin başına yıkıldı. Tam anlamıyla halkın iradesi gasp edildi.
Hayır Ve Ötesi Meclisleri başta olmak üzere “aman sokaklara çıkmayın” diye telkin edildi. Neden ve nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olunduğuna dair hâlâ net bilgi yok.
KESİNLİKLE BİR ŞEYLER OLDU!
Referandum sonrasında CHP, HDP ve İzmir Barosu, YSK üyeleriyle başkanı hakkında suç duyurusunda bulundu. Sonrası malum, kara delik…
2018 Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinde de o kadar çok ihlal yaşandı ki… Özellikle Güneydoğu ve Doğu’da sandıklar uzaklara taşındı, sandıkların başına asker polis dikildi, toplu oy, ölü oy kullandırıldı.
Hatırlarsanız CHP, 2019 yerel seçimlerinin ardından 2018 seçimlerinin de iptali için “Kimlerin ve nasıl gerçekleştirdiğini bilmiyoruz ama, kesinlikle bir şeyler oldu” diyerek başvurdu…
Seçime, yine adil olmayan koşullarda gideceğimiz, medya ve kamu kaynaklarının Cumhur ittifakının emrine amade olacağı açık.
Üstelik, varolan eşitsizlik ve adaletsizliklere, seçim kanununda yapılan yeni değişiklikler de bir güzel eklendi.Adil Seçim Platformu, tüm partileri kanun değişikliğinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne çağırsa da kimseden tık çıkmadı. Dahası, görüşmeler yapılırken Meclis’teki 14 partiden sadece Komisyon'da grubu bulunan beş partinin vekilleri ve grubu bulunmayan bir parti katıldı!
Velhasıl, muhalefet partilerinin seçim güvenliğini ne kadar önemsediği konusunda ciddi şüphelerim var.
SADAT veya başka gayrı nizami harp tekniklerine karşı senaryo üretmek kolay. İl il, ilçe ilçe, köy köy seçim güvenliğini çalışmak, seçim sürecini denetleme organizasyonu yapmak, öncelikli iş olmalı.