Gazeteci Sadun Tanju 20 Mayıs 1959 sabahı Laleli’deki evinden çıktıktan sonra Halide Edip’in ahşap konağını geçip, ana caddeye vardığında, kafasına inen sopayla sersemledi, bir duvara tutundu. Sopayı tutan kara bıyıklı bir adam “yaz bakalım” diye bağırdı, Kumkapı’ya doğru kaçtı gitti.
Kıyamet koptu, gazeteciler, yazarlar olayı kınıyor saldırganların hemen bulunmasını istiyorlardı. Saldırıyı kınayan ve “teessürlerini bildirenler” arasında Demokrat Parti’nin İstanbul Belediye Başkanlığı’na getirdiği eski polis müdürü Kemal Aygün de vardı.
Ertesi gün, Demokrat Parti’ye bağlılığı ile tanınan 2. Şube Müdürü Vedat Sokollu, Sadun Tanju’nun teşhis etmesi için on kişiyi çıkarttı. Bir tanesi bile bıyıklı değildi! Saldırganlar bulunamamıştı.
Sıkı bir Halk Partili olan Malul Gaziler Derneği Başkanı Yüzbaşı Hakkı Bey işin peşini bırakmadı. Sadun Tanju’ya “Polisi boş ver, ben sana o adamı elimle koymuş gibi bulacağım” dedi. Gayrimeşru dünyada sözü geçen, Halk Partisi’ne yakın Battal Ağa’dan söz etti.
Sadun Tanju birkaç hafta sonra Battal Ağa’nın nalbur dükkanında saldırganla karşı karşıya geldi. Süklüm püklümdü, Ağa gürleyince anlatmaya başladı. “Emri Demokrat Parti’nin yüksek adamları verdi. Bir resim ve bir adres tutuşturdular elime. Zaten öldürmek için vurmadım gazeteci abiye. Yalnız da değildim, Arap Tevfik (Yümlü) ve kardeşleri Mecit ve Halil de işin içinde. Mecit erketelik yaptı, bu iş için bana Veliefendi’nin boya işlerini verdiler…”
On ay sonra yine Laleli’de bir başka gazeteci Orhan Birgit saldırıya uğradı. Birgit CHP’nin ileri gelen hatiplerinden biriydi, 6-7 Eylül olaylarında önemli rol oynayan Kıbrıs Türktür Derneği’nin yönetimindeydi. Kim gazetesini çıkartan Birgit, Menderes iktidarını sert biçimde eleştiriyordu. Saldırgan yine Akbulut Karaoğlu ve adamlarıydı.
1960’taki askeri darbenin ardından bir sokak kabadayısı olan Arnavut Cafer’in öldürülmesi, bu çeteyi biraz daha açığa vurdu. Cafer Vatan Cephesi’nin ileri gelen isimlerinden Arap Nasri lakaplı Nasri Örücü ile ters düşmüş ve 4 Mart 1961 günü Dolapdere’de işlettiği kumarhanede yedi kurşunla vurularak öldürülmüştü. Arnavut Cafer’in ortağı Cemal Kaynar da cinayetten birkaç gün önce vurulmuş, polise gidip kendisinin Arap Nasri tarafından düşük iktidarın dağıttığı polis silahlarından biriyle vurulduğunu anlatmıştı. Yakalanan Arap Nasri Belediye Başkanı Kemal Aygün’ü işaret etti, “umumi bir harekette kullanılmak üzere” kendisine 200 tane silah verdiğini söyledi. Arap Nasri silahları geri toplasın diye askerler tarafından serbest bırakıldı. Silahların bir bölümü geri geldi, Arap Nasri askerler tarafından İstanbul dışına sürgün edilecek 200 sabıkalı arasında yer aldı.
Demokrat Parti iktidarı için bu çeteleri oluşturan bizzat Kemal Aygün’dü. Demokrat Parti döneminde özellikle İstanbul’da polis ve yeraltı dünyası iç içe geçmiş, polis müdürleri randevu evlerini haraca bağlamış, içlerinden kumarhane işletenler de çıkmıştı.
Ferit Sözen 27 Mayıstan sonra sesle de kaydedilen itiraflarında 1950’de başlayan bu yozlaşma tablosunu detaylandırdı. Kumarhane ve randevu evlerinden düzenli haraç alıyorlar, Zeynel Kent gibi eroin ve döviz kaçakçılığı yapan kişilere Emniyet Genel Müdürü ve Vali’nin bilgisi dahilinde pasaport veriyorlardı. Fuhuş ve kumarın döndüğü evlerin müdavimleri arasında Demokrat Parti’nin ileri gelen milletvekilleri, valiler, emniyet müdürleri vardı. Organizasyonda, en tepede Kemal Aygün duruyordu.
Mafyayı organize eden Kemal Aygün Mülkiye’yi bitirmiş, PTT müfettişliği yapmış, 1950’deki Demokrat Parti iktidarıyla yıldızı parlamış polis müdürü, vali, emniyet genel müdürü olmuştu. 1952’de Amerika’ya gönderilmiş, FBI’da staj görmüştü.
Amerikan Federal Narkotik Büro görevlileriyle yakındı. 1950 yılında Türkiye’ye gelen iki narkotik ajanından hemen önce İstanbul’da palazlanan ve hatırlı bir işadamı olan eroin kaçakçısı İhsan Sekban’ı ve Ahmet Soysal’ı yakalamıştı. Federal Narkotik Büro görevlileri bu yakalamaların göstermelik olduğunu sonradan anladılar. Bu polis müdürünün yeraltı dünyasıyla, kaçakçılarla içli dışlı olduğunu farklı olaylarda gözlemlediler. Yeraltı dünyasına alıcı gibi giren ajanlar, kaçakçıların bir süre sonra “uyarıldığını” fark etmişlerdi. Kemal Aygün Amerikalılarla işbirliği için kendi adamlarının da yanlarında olması şartını koşuyordu.
Fuhuş ve kumarın yanına, bir de afyon, morfin ve eroin kaçakçılığını eklemek gerekiyordu. 27 Mayıs sonrasında yargılanan ve bir süre Kayseri’de cezaevinde yatan Aygün daha sonraları özel sektörde yönetici olmuş, 1972’de Türk Hava Yolları yönetiminde yer almıştı.
Ne 27 Mayıs, ne de sivil yönetimler mafyanın güçlenmesini önleyebildi. Gazetecilere saldıran Akbulut Karaoğlu da yukarılara doğru tırmandı. 1967 yılında Kennedy Oteli’nde işlenen bir mafya cinayetine karıştı. 32 yaşındaki Gaziantep’li kaçakçı Şevket Çil bir cinayet yüzünden hasımlarından kaçıp İstanbul’a yerleşmiş, Kennedy Oteli’nde Metin Kahraman tarafından tuzağa düşürülmüş, 19 yaşındaki bir kiralık katil tarafından öldürülmüştü. Şevket Çil’in kardeşleri beş yıl sonra Metin Kahraman’ı aynı yerde öldürdü. İşte Çil ailesi için bu tuzağı hazırlayan Akbulut Karaoğlu’ydu.
Karaoğlu’nun adı bir defa daha gazete manşetlerine çıktığında artık Semiramis Gazinosu’nun patronuydu. 30 Mart 1979 gecesi Oflu İsmail olarak tanınan İsmail Hacısüleymanoğlu, beraberindeki 12 kişiyle gazinoya geldi, sahnenin hemen yanına kurulan masaya yerleşti. Assolist Esengül sahnedeyken iki defa “Taht kurmuşsun kalbime” parçasını istedi, üçüncü kez istek yaptı, kabul edilmeyince silahını çekip havaya ateş etti. Patron Akbulut Karaoğlu duruma müdahale etti, Oflu İsmail’in arkasına geldi “Gazinomda böyle şeyler istemem” dedi. Oflu İsmail yerinden kalkmadı, arkasına bile dönmedi silahını çevirdi iki el ateş etti. Akbulut Karaoğlu o anda öldü. Oflu İsmail’in masasındaki polis memuru Osman Yavuz da silahını çekti. Çatışmada garson Hasan Yolal da vuruldu ve hastanede öldü. Oflu İsmail panikten yararlanarak Mercedes’ini bile almadan kaçıp gitti.
Cinayetin tanığı şarkıcı Esengül üç hafta sonra tuhaf bir trafik kazasında öldü. Klasik bir gazino cinayeti gibi görünen olay aslında Hollanda’da Helena isimli gemide yakalanan 3.7 ton esrara ve bu olaydan sonra Laz Mustafa’nın öldürülmesine dayanıyordu. Akbulut Karaoğlu bu cinayet sırasında Hollanda’daydı ve Oflu İsmail’in şüphesini üzerine çekmişti.
Akbulut Karaoğlu, Arap Nasri, Kemal Aygün, Arap Tevfik, Ferit Sözen, Oflu İsmail ve diğerleri… Geçmişten, muhalif gazetecilerin dövülmesiyle başlayan, polis müdürlerine, kumar ve fuhuşa, silaha, çetelere, uyuşturucuya ve bu güne uzanan bir aile fotoğrafı.
Belki de tek farkı siyah beyaz olması.
NOT: Kemal Aygün ve kaçakçıların ilişkileri ve Federal Narkotik Büro kayıtlarıyla ilgili Ryan Gingeras’ın sıradışı araştırması 'Heroin, Organized Crime, The Making of Modern Turkey' başlıklı kitabında geniş bilgi yer alıyor.