Ukrayna savaşı devam ediyor, küresel ekonomiye etkisi de. Dünyanın en önemli enerji üreticilerinden birinin savaşın başlatanı olması ve bu konuda geri adım atmaması 24 Şubat’ta başlayan işgalden bu yana küresel enerji ve emtia piyasasının sarsılmasının da nedeni. Tedarik zincirine sıkı sıkıya bağlı ve iç içe geçmiş ekonomilerin zincirin bir halkasında çıkan aksamaya tahammülleri ekonomik olarak sınırlı.
Özellikle enerjide dışa bağımlı ülkeler Rusya’dan doğrudan enerji ithal etmese de piyasasının Rusya kaynaklı yaşadığı sıkıntıda ciddi sorunlarla yüzleşiyor. Bununla beraber bu sarsıntılı süreci avantaja çeviren ve kısa vadeli kazançlar elde eden devlet sayısı da az değil. Bu hafta Ukrayna savaşının enerji ithalatçıları ve ihracatçıları üzerindeki etkisini ele alacağız.
SAVAŞTAN KAZANÇLI ÇIKANLAR: ENERJİ ZENGİNİ ÜLKELER
Küresel piyasada günlük bazda yaklaşık 100 milyon varil petrol tüketiliyor. Bu petrolün büyük bir kısmıysa Suudi Arabistan, ABD, Rusya gibi ana ve diğer üreticilerden sağlanıyor. Petrol piyasası 1982’den bu yana küresel piyasalarda belirlenen fiyatlara dayanıyor. Bu anlamda New York Mercantile NY MEX ve Londra Borsası kritik.
Fiyatların belirlenmesinden belirli bir ağırlığa sahip bu iki borsa şubattan mayısa uzanan bir çalkantı yaşanıyor. Savaş 24 Şubatta başladı ve devam ediyor. Bu durum finansallaşan petrol piyasasının gelen haber, olası senaryolara dönük yerleşik hassasiyetini artırdı, zira fiyatlama buna göre yapılıyor. Fiyatlananın geleceğe dönük alımlar olması nedeniyle de bu durum gelecek konusunda da yüzlerin asılması demek.
Petrol fiyatlarının genel seyri bu açıdan dikkat çekici, fiyatlar Ekim 2021’de 85 doları gördüğünde ileride 100 dolara çıkma ihtimali dışlanmıyor olmakla beraber bu baskın kanı değildi. Ancak jeopolitik tansiyon, beraberinde getirdiği panik aşama aşama piyasaya etki etti. Örneğin ocakta ortalama 86 dolardan işlem gören brent petrol, şubatta 97, martta 117 doları gördü. Nisan kendi içinde çalkantılı ve gelgitli bir seyir izledi. Karar alıcılardan gelen haberler, piyasanın seyrinde etkili oldu. Nihayetinde 10 Mayıs’ta ortalama petrol fiyatları 105 dolar aralığında seyrediyor. İşte bu oynaklık ülkelerin bütçe ve enflasyon hesaplamalarında ciddi sorunlara neden oluyor.
Örneğin petrol ihraç eden ülkelerin tamamı aralık sonunda bir sonraki yıl için gelir gider dengesini gözeterek bütçelerini duyurdu. Enerji zengini her ülke, olası en iyi senaryo ve en kötüsünü gözeterek, mümkünse kötü senaryodan çok uzaklaşmayan bir planlama içine girer. Petrolün ekonomide ana gelir kalemi olduğu Suudi Arabistan, Rusya gibi ülkeler bu anlamda kuyumcu titizliğinde hareket ediyor. Zira iyimser senaryoya dayalı bir hesaplama yıl sonunda ciddi bütçe açığı demek. Ancak fazla mal gibi kâr göz çıkarmaz da bu konuda yol gösterici. Hatta fazla kâr gelsin diye bazen dolaylı bir çaba içine girildiği de görülüyor.
OPEC+’IN SAĞIRLIĞI SUUDİ ARABİSTAN’IN TÜNELİ
Kazananlar cephesinde bir örnekle bakmak yerinde olacak. Küresel petrol üretiminin yüzde 40’a yakınını elinde tutan OPEC ve ona eklenen OPEC+ üyelerinin ocaktan mayısa kadar bir sonraki aya dönük üretim kararlarına bakıldığında, sanki savaş hiç yaşanmamış hissine kapılabilmek mümkün. Son olarak 5 Mayıs’ta gerçekleşen OPEC + toplantısında üretimin 432 bin varil kademli artışına karar verildi. Karar o kadar beklenen bir nitelikteydi ki, düşük bir ilgi gördü. Karar metninde savaşın izini bulmaksa imkansızdı. Kısa bir değerlendirme ve sonraki toplantıda durumun ele alınacağı yazılıyordu.
OPEC+’ın bu açıklaması ve ocaktan bu yana yapılan açıklamaları birebir aynı. Oysa Rusya’nın ihracatında belirli bir düşüş var. Dahası gelecek senaryosunda bulanıklık mevcut. Peki OPEC buna neden sessiz? Öncelikle dört ayda petrol fiyatlarının 86 dolardan 120’ye çıkıp 100- 115 dolar arasında seyri, OPEC için sorun değil, hatta ne sorunu, kazanç...
Üretim maliyeti çok değişmeyen üreticiler 1 Ocak’ta petrollerini 80 dolardan satarken bugün en az 25 dolar farkla satıyor. Buysa bütçe fazlası demek. Tam da bu nedenle OPEC, savaş konusunda temkinli. OPEC bir anlamda şunu diyor: Elbette Ukrayna halkına yazık, ama petrol fiyatları da cazip. Bu cümle insanlıktan uzak ancak iktisat sınırlı içinde rasyonel bir durum(!). Bu nedenle Suudi Arabistan’dan, “üretimi artırın, piyasa rahatlasın” telefonlarına “tünele girdim, ses gelmiyor” yanıtı geliyor.
Suudi Arabistan ve diğer üreticilerin kâr hesapları uzun süre o tünelden çıkmayacaklarını gösteriyor. Irak savaşı sürecinde de benzer bir durum yaşanmıştı. Ancak bir resmin kaybedenleri var. Türkiye’nin de içinde olduğu bu ülkelere bakalım.
EKONOMİDE SAVAŞ VERENLER: ENFLASYON, FAİZ VE SAVAŞ
Enerjide ithalata bağımlı olan ülkeler açısından iki ana kritik gösterge kritik: Metanın fiyatı ve dolar karşında yerel para biriminin gücü. Petrol fiyatlarının seyri yukarıda kısaca özetlenmişti. Buna bir de yerel para birimlerinin dolar karşındaki gücü üzerinden bakalım. Dolar, gücünden aşınmalar olmakla beraber hâlâ küresel ekonomideki en önemli rezerv kaynaklarından biri. Dünya üzerindeki merkez bankalarının rezervleri içinde doların payı yüzde 60’larda. Küresel işlemlerde doların kullanımı yüzde 80’nin üzerinde. Yani dışarıdan alım veya satım yapmak gerektiğinde öncelikle doların kurumuna bakmak gerekiyor.
ABD ekonomisinde enflasyonun nisanda yüzde 8,1 çıkması bekleniyor. Enflasyon martta yüzde 8,5’i görmüştü. Fed’in mayıs başında yaptığı yarım puanlık faiz artışını enflasyonu dizginlemeyi hedefliyor, Fed Başkanı Jerome Powell, artışın devam edeceğini söyledi. Buysa doların güçlenmesi demek, yani dolar güçlendiği için yerel para birimleri gerileyebilir.
Buna bir de 100 doları direnç noktası olarak tutan petrol fiyatları eklendi. Hal böyle olunca yükselen piyasa ekonomileri, genel anlamda enerji ithalatçıları için kırılganlık artmaya başladı. Örneğin petrolde yüzde 80 düzeyinde dışa bağımlı olan Hindistan, artan fiyatların enflasyona etkisini gözlemliyor, bütçesinde revizyona gitme durumu var. Pakistan ve Brezilya bu anlamda Hindistan’dan farklı değil. Bir de Türkiye cephesi var.
TÜRKİYE’NİN GİRDİĞİ TÜNEL VE GÖRÜNEN IŞIK
Çifte çarpan etkisinin en yoğun hissedildiği ülkelerden biri Türkiye. Petrolde yüzde 98 dışa bağımlı olan Türkiye alımlarını diğer ülkeler gibi dolarla yapıyor. 10 Mayıs’ta dolar 15.20 seviyesini gördü. Enflasyon resmi verilere göre yüzde 70 düzeyinde. Lira dolar karşında değer yitiriyor, buysa petrol fiyatları sabit kalsa dahi bütçenizden daha fazla para çıkması demek, ki petrol fiyatları da tırmanıyor. Göreli olarak ekonomisini rayında tutmaya çalışan ülkeler kademeli biçimde faiz artışına gidiyor. Örneğin Brezilya, Fed kararından kısa süre sonra faizi 100 puan artırdı. Üstelik Brezilya küresel gelişmeleri gözeterek olası artışların olacağı sinyalini verdi.
Enerji ithalatçılarının geneli, savaş ve gerilim durumunda petrol fiyatlarının artacağının bilincinde, zira buna dönük örnek sayısı az değil. Ukrayna savaşı bir günde başlamadı, dahası biteceği tarih de meçhul. Fed’in sıkı para politikası izleyeceği de aralık ayından bu yana biliniyordu. İşte bu noktada enflasyon ve bütçe hesapları hemen hemen her ülkede gözden geçiriliyor. Maalesef Türkiye, bu konuda sanki enerji ihracatçısıymış gibi yavaş davranmayı, Suudi Arabistan gibi küresel gelişmeler karşında "Tüneldeyim, çığlıklarınızı duymuyorum" demeyi tercih ediyor. Suudi Arabistan’ın tüneli kazanca dayalı bir hesap, peki Türkiye’ninki? Tünelin ucunda bir ışık var mı? Bu ışık o tünelden çıkışın alameti mi yoksa üstümüze gelen bir tırın mı?