Kısa Dalga okurlarına merhaba. Önümüzdeki dönemde cuma günleri buluşacağız. Ekonomideki gelişmeleri tartışacağız. Kendi görüşlerimi, izlenimlerimi de sizinle paylaşacağım. Ancak güvendiğimiz iktisatçıların, durumu anlamamızı kolaylaştıran görüşlerini, makale özetlerini de sizlerle paylaşacağım. Kısa Dalga da yazmıyor olsalar bile dikkate değer yeni açılar, değerlendirmeler getiren makaleleri kaçırmamış olacağız. Hepimizin derdi “neler olabilir” sorusuna cevaplar verebilmek. Ne kadar kapsayıcı baksak cevaplarımız da o kadar doğru olacak. Hepimize kolay gelsin.
2022 yılı 2. Çeyrek büyüme rakamlarını grafiğe dökünce ortaya timsah çenesi çıkıyor. Üst çene sermaye kesimi. Alt çene, çalışanlar! Çene açıldıkça sermaye yukarı, çalışanlar dibe gidiyor. Bakan Nebati sözünü tutmuş gözüküyor. Büyümede bu çene fotoğrafı varsa, Dünya Bankası iktisatçıları “Bu Timsah Kapitalizmidir” diyorlar.
Şekil1 Kaynak: Uğur Gürses
Bu tabloya göre Erdoğan – Nebati ikilisinin kısaca YEM dediği model, habire timsahı yemliyor. Grafiğe bakın. 2016’da milli gelirden sermaye ve işgücünün payı birbirine yakın. Sonra bozulma başlıyor ve 2020 başından sonra timsahın çeneleri hızla açılmaya başlıyor. Ekonomi yönetimi öyle “şahane” bir düzen kuruyor ki, sermayenin payını 2016’dan 2022 2. Çeyreğe %41.1’den alıp, %54’e taşıyor. İşgücünün payını da %40.5’ten alıp yüzde 25.4’e düşürüyor. İşçiden alıp sermayeye veriyor.
Prof. Dr. Yakup Küçükkale de bu transfere dikkat çekiyor. “Büyürken ‘servet transferi’ de yaşanmış... Timsah Kapitalizmi” diyor.
Ekonomist İris Cibre, Paraanaliz’deki makalesinde, “Artık orman kanunu var ekonomide, büyük dişler biz çalışanların cebini sürekli ısırıyor ve buna yol veren de ekonomi yönetimi” diye yazıyor.
Büyüme rakamlarının bir başka yönü: 2022’nin 2. çeyreğinde toplam işgücü ödemeleri geçen yıla göre sadece % 66.4 artmış. Haziran itibariyle enflasyonun %76 olduğunu hatırlayalım. Yani %7.6 büyümeye rağmen emek kesimine giden gelir reel olarak düşmüş. Sermayenin payı olan net işletme artığı/karma gelirdeki artış ise %134.7 olmuş. İşgücü ödemelerindeki artışın 2 katından fazla.
Yani? Erdoğan – Nebati ekonomisi çalışanları, enflasyonun gerçekte 3 haneyi bulduğu bu kıyamet zamanda perişan etmiş!
Ekonomist Uğur Gürses “Büyük resim, ekonomi politikalarıyla yaratılan çeyrek yüzyılın bölüşüm çöküntüsü” diyor tabloya.
Çıkıp, ‘Efendim dünyada en yüksek büyüme gerçekleştiren ülkelerden biriyiz. OECD’de ikinci en yüksek büyüme bizde’ diyecekler, diyorlar. Öyle. 2021 çeyrekler itibariyle büyümeler sırasıyla; % 7.5, 22.2, 7.9 ve 9.6. Yıllık büyüme: 11.4. Bu yıl 1. Çeyrek büyüme % 7.5, 2. Çeyrek % 7.6. Bütün AKP dönemi (2003 – 2021) ortalama büyüme % 5.4!
Bu rakamlar güzel. Yüksek büyümeler.
Fakat fotoğrafın bir de diğer tarafı var. Mesela %11.4 büyüme olan 2021’de geniş tanımlı işsiz sayısı 8.8 milyondu. Salgın öncesine göre 1.4 milyon fazlaydı yani. Halen de 8 milyon civarında.
Büyümeler güzel de ekmeğimiz, aşımız, refahımız, gelir adaletimiz niye artmıyor? Bir ekonomi neye yarar ki başka?
Bu kadar yüksek büyümeler gerçekleşiyor.
Peki nasıl oluyor da kamudan sosyal yardım alan aile sayısı 1 milyondan 4.3 milyona çıkıyor?
Nasıl oluyor da 8 milyon işsiz taşıyor bu ekonomi?
Çarklar dönüyorsa nasıl oluyor da 24 milyon icra dosyası oluyor, bir yılda 105 bin esnaf kepenk indiriyor?
Bireysel Kredi ve Kredi Kartı Borcunu Ödememiş Gerçek Kişilerden Borcu Devam Etmekte Olan Kişi Sayısı, nasıl oluyor da 4.1 milyonu geçiyor?
Bu büyümeler var ama Türkiye Sefalet Endeksi’nde (90) şampiyon!
Bu güzel büyümeleri gerçekleştiren ülkenin kredi notları spekülatif seviyede. CDS primi 800 seviyelerinde. Yabancı sermaye kaçıyor…
Nasıl oluyor? Yabancının gördüğü ne ki? Niye kaçıyor bu güzel büyümeleri gerçekleştiren ülkeden?
Çünkü hem büyüme gerçek hem sefalet tablosu!
Çünkü hem büyüme gerçek hem de bunun bütün iktisadi dengelerin altüst edilmesi pahasına sağlandığı. Çünkü bu büyüme; tarihi dış ticaret açıkları, yüksek cari açık, yüksek kur, yüksek enflasyon, yüksek borçluluk, gelir adaletinin altüst edilmesi pahasına gerçekleşiyor. Büyüyoruz ama bu büyüme bizi bir ödemeler dengesi krizinin eşiğinden alamıyor!
HANGİ TÜKETİM?
Büyüme rakamlarının tartışılan yönü çok. TÜİK’e göre bu büyümenin ana sürükleyicisi iç tüketim. Güzel de bu kadar yüksek gelir kayıpları varken, iş gücünün payı bu kadar azalmışken kim tüketiyor? Prof. Cem Oyvat’ın sorusu da bu: “Benim esas anlayamadığım mesele, işgücüne giden reel ödemeler düşerken ve tüketici güven endeksi de 2022 Ç2’de dip yapmışken, hanehalkı tüketim harcamalarının nasıl diğer bütün kalemlerin üzerinde %22.5 artmış olduğu. Türkiye’de bu tüketimi kim yapıyor?”
Evet, kim tüketiyor? Oyvat ekliyor: “Sadece sermaye sahiplerinin tüketimindeki artışla, tüketimin %22.5 artması zor. Açıkçası bu sayılar bana TÜİK’in açıkladığı büyüme sayılarını da ciddi şekilde sorgulatıyor.”
Prof. Ensar Yılmaz da bunu tartışıyor. “Aslında 2021 2. Çeyreğinden itibaren her çeyrek tüketimdeki artış %20’nin üstünde. Tüketim neden artıyor?” sorusuna cevap arıyor. Yılmaz, üst gelir gruplarının gelirin kaynağından bağımsız tüketimin önemli bir kesimini yapıyor olabileceklerine dikkat çekiyor. “ABD’de tüketimin yaklaşık %60’ını en üst gelir dilimi gerçekleştiriyor, alttaki %40 sadece %22’sini. Buna benzer bir durum gibi. Türkiye'de özellikle gelir transferlerinin yaptığı bir servet etkisi de olabilir, bu üst gelir grubunun tüketimini artıran bir özellik” diyor.
Yılmaz, enflasyondan kaçınmak için erkene çekilen tüketim etkisine, 2. Çeyrekte gerçekleşen kredi artışlarına (kredi frenine 3.çeyrekte basıldı) ve Türkiye’nin yabancılar için ucuzlamasına dikkat çekiyor: “Uzun süredir ülkenin birçok yerinde günübirlik gelen veya kayda geçmeyen yabancı tüketimi var, bunun nasıl kaydedildiğinden emin değilim, ama yabancının tüketimi yerliye yazılıyor olabilir.”
Dr. İlhan Döğüş de kredilerle tahrik edilen tüketim etkisine dikkat çekiyor. Sosyal medya hesabından yaptığı özet değerlendirmede şunları belirtiyor: “Reel maaşlar düştüğüne göre büyümeye en çok katkısı olan tüketim, tüketici kredileriyle finanse edilmiş görünüyor. Beyaz eşya tüketimi daralırken, gıda, barınma, doğalgaz, elektrik gibi talebi fiyat artışlarına karşı esnek olmayan temel ihtiyaçları finanse etmek üzere tüketici kredisi çekilmiş. Bu ürünler, firmaların fiyatlarını yükselterek kar marjlarını artırmalarına imkân veren ürünler.”
2023'te 2 trilyon dolarlık GSYH'dan, dünyanın en büyük 10. ekonomisi olmaktan, kişi başına düşen milli gelirin 25 bin dolara ulaşmasından söz ediliyordu. Gele gele, “Geminin su alması halinde hepimizin boğulabileceği” kritik bir noktaya geldik.
Siyasetçi, iktisatçı Nesrin Nas tabloya bakarak şöyle diyor:
“Emeğin milli gelirden aldığı pay hiç bu kadar düşmemişti. Bu iktidar işbaşında kaldığı sürece bu pay daha da düşecek ve ücretlilerin ezici çoğunluğu derin yoksulluğa savrulacak.” Görünen bu.