Ümitcan Uygun’un isim olarak değil, ama sima olarak izi, toplumsal bellekteki yerinin bir süre daha kalacağa benziyor. Son olarak birkaç gün önce, kendisine 10 yıl hapis cezası veren Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararının açıklanması ile, medya üzerinden bir kez daha göz göze geldik.
***
Ümitcan Uygun’un ilk vukuatıyla birlikte, hepsi değilse de önemli bir çoğunluğu oluşturan gazeteler, internet haber siteleri ağız birliği etmişçesine, gerek haber metinlerinde kullandığı dil, gerek başlık ve resim altı yazılarındaki ifade biçimiyle, ondan hiç hazzetmediğini her fırsatta belli etti.
Doğrusunu söylemek gerekirse, pek parlak mazisi yoktu. Ankara’nın kenar mahallesinde sokak kavgaları içinde büyümüş, gayrimeşru hayata bulaşmış, uyuşturucudan tutuklanıp hüküm almışlığı vardı. Hırçın, ağzı bozuk ve soğuk bakışlıydı. İnsanları dış görünüşü ile değerlendirmeye açık, önyargılı olmayı alışkanlık haline getirmiş zevat için, suçlu insan tipine uygun olarak görülmeye müsait olduğu da söylenebilirdi.
2020 ve 2021 yıllarında, 2 kadının ölümüyle ilgili olarak gündeme geldi. Hayata magazinel bir zaviyeden bakıp, olayları eğip bükmeye teşne bir kısım medya, her defasında ve daha baştan onu ‘suçlu’ olduğunu ima etmekte hiç tereddüt göstermedi. Gözaltına alınıp serbest kaldığında, hep bir ağızdan emniyet güçlerine veryansın ettiler. Tutuklandığında, peşin hükümlerinde haklı çıkmanın gururunu haber başlıklarına taşıdılar, ama tahliye olduğunda yine öfkeli üsluplarına döndüler.
***
Cesare Lombroso, 1835-1909 yılları arasında yaşamış, İtalyan bir hekimdi. İnsan fizyonomisi üzerinde uzun araştırma ve deneylerden sonra, insanların doğuştan suçlu olabileceği sonucuna vardı. Bazı insanlar suçlu doğardı ve bariz fiziksel özellikleri olurdu. Çukur gözlü, sert bakışlı ve küstah gülüşleri olurdu. Kısa boylu, dar alınlı, belirgin elmacık kemikli gibi özellikleri ile kendilerini hemen belli ederlerdi. Mesela, ona göre dolandırıcıların, gözlerini sık kırpmak gibi belirgin özelliklere vardı. Lombroso’nun tezleri, döneminde büyük ilgi gördü ve ‘Suçlu İnsan’ adlı kitabı ile daha da ünlendi ve Kriminoloji’nin (Suç Bilimi) kurucusu oldu. Ancak 20. Yüzyılın ortalarına doğru, ileri sürdüğü suçlu teorisinin bir safsata olduğu ortaya çıktı ve unutuldu gitti.
***
SEMA ESEN’İN (ALEYNA ÇAKIR) ÖLÜMÜ- Ümitcan Uygun’un cinayetle suçlandığı ilk olay 3 Haziran 2020'de gerçekleşti. Ankara Keçiören’de yaşayan ve "Aleyna Çakır" ismini kullanan kız arkadaşı Sema Esen'in evine gitmiş, kız arkadaşının açmaması üzerine kapıyı çilingire açtırmış ve asılma sonucu cansız bedeniyle karşılaşmıştı.
Uygun, olayla ilgili olarak gözaltına alındı ve neredeyse ‘katil yakalandı” kesinliğinde haberler yayınlandı. Daha sonra serbest bırakıldı ama Sema Esen’i aslında onun öldürdüğüne ilişkin iddialar, bir yandan devam etti.
Soruşturma kapsamında Ankara Adli Tıp Kurumu'nca düzenlenen raporda, medyada yer alan haberlerde iddia edildiği gibi, Esen'in, zehirlenme sonucu öldüğü yönünde de tıbbi delillere ulaşılamadığı ve ölümün kesin olarak iple kendini asma sonucu meydana gelmiş olduğu belirtildi.
Yoğun bir kamuoyu baskısı altında mahkeme, Esen’in ölümü ile doğrudan bir ilişki kuramadı ama yine de Uygun hakkında 'bilişim sistemine hukuka aykırı olarak girme ve orada kalma', 'kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek ve yaymak', 'konut dokunulmazlığına ihlal' ve 'tehdit' suçlarından 4 yıl 10 ay hapis cezası verdi.
ESRA HANKULU’NUN ÖLÜMÜ – Yine Ankara'nın, bu sefer Akdere semtindeki bir eve giden emniyet ekipleri bir ceset buldu. İnceleme sonucu cesedin 25 yaşındaki Esra Hankulu'na ait olduğu belirlendi.
Esra Hankulu ve Ümitcan Uygun ile aynı evde kalan arkadaşları F.G. ve D.C.'nin, Hankulu'yu odasında hareketsiz yatarken buldukları bildirilmişti.
Soruşturmayı derinleştiren polis, tanık ifadelerinden Hankulu'nun en son gece Ümitcan Uygun ile birlikte uyuduğunu belirledi.
Olay medyaya yansıdı ve ortalık yine karıştı. Medyaya göre bu sefer kesindi, Ümitcan Uygun Esra Hamkulu’nu sabah kadar dövmüş ve ölümüne neden olmuştu.
Ümitcan Uygun'un ilk ifadesinde, Esra Hankulu için "Ben sabah evden çıktığım sırada sağlıklı ve kendindeydi. Daha sonra evde bulunan diğer arkadaşları beni aradı ve Esra'nın ağzından kan geldiğini söyledi. Ben de polise haber vermelerini istedim” diye konuştu.
Adliyeye sevk edilen Uygun, tutuklandı ve iddianamede 'kendisini savunamayacak durumdaki kişiyi kasten öldürme' suçundan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası talep edildi.
Esra Hankulu'nun ön otopsi raporunda, beyin zarında travmatik olmayan kanama ve akciğerlerde iltihaplanma tespit edildi. Bu bulguların haricinde vücutta herhangi bir darp, cebir, kesici, delici alet izi ve ateşli silah yarasına rastlanılmadığı belirtildi.
Mahkemeye sunulan Adli Tıp Kurumu raporuna göre, kişinin travmanın etkisi ile 1 saat içinde de ölebileceği değerlendirilmesi yapılarak, Esra Hankulu’nun, Ümitcan Uygun ile aynı odaya girdiği 3 Ağustos 02.00 sıralarına kadar kafasına künt travmaya neden olacak herhangi bir darbe almadığı, elde edilen tüm deliller ışığında Hankulu’nun ölüm saatine kadar normal sağlık durumuna sahip olduğu kaydedildi.
Bütün bu gelişmeler, medya organlarının taraflı ve kasıtlı olarak Uygun aleyhinde kamuoyu oluşturmak üzere günlerce yayınlandı.
Herkes mahkemenin ne karar vereceğini merakla bekliyordu.
Ve son duruşmada mahkeme kararını açıkladı ve “ Öldürme kastı olmadığı kanaatine varıldığı, bu nedenle "neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama" suçundan 10 yıl hapis cezası verildiği bildirildi.
Kararı, Ümitcan Uygun ve avukatları şaşkınlıkla karşıladılar, Adli Tıp Raporu’na göre Esra Hankulu’nun ölüm nedeni olayın yaşandığı gece meydana gelen darp sonucu olmadığı ortaya konmasına rağmen ceza almaları hukuksuzdu.
Hankulu Ailesi ve medyanın ezici çoğunluğuna göre, Ümitcan Uygun’un dövme suretiyle meydana gelen travma sonucu ölüm gerçekleşmişti, bu nedenle de verilen hapis cezası müebbet olmalıydı.
***
Olayı, bu satırların yazarı da dahil olmak üzere, olayları medyaya yansıdığı kadarıyla tarafsız gözle değerlendirme gayreti içinde olanlar, Ümitcan Uygun’un yukarıda çok özet olarak sözü edilen ve ölümle sonuçlanan olayların kaçıncı dereceden faili olduğunu kestiremezler. Ama bir dahli olduğu da açıkça ortadadır.
Ancak, suçlunun daha yargılanmadan hakkında hüküm verme tutumlarını, bazen Lombroso’yu mezarında ters döndürecek kadar ileri götürebilen medyanın yoğun baskısı altında devam eden davalarda , hakimlerin de, kamuoyunda oluşan yaygın olan beklentilerin etkisi altında kalmamakta zorlandıkları da, tecrübeyle sabit bir gerçektir.
Ve son sözü, Türkiye’nin en ünlü ceza hukukçularına bırakalım:
“ Gazete ve televizyonlar, kitleyi ilgilendiren suç haberlerini heyecanları sömürecek biçimde vermekten kaçınmalı, itham altında bulunan kişi yönünden suçsuzluk karinesini suçluluk karinesine dönüştüren yazılar yazmamalı ve henüz bir yargılama makamı önüne çıkmamış sanığın önceden kamu oyunda mahkum edilmesine neden olmamalıdırlar” Bkz., Dönmezer, Sulhi - Erman, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, C. II, 10. Bası, İstanbul 1994, s. 42 vd.; İçel, Kayıhan - Özgenç, İzzet - Sözüer, Adem - Mahmutoğlu Fatih. S. - Ünver, Yener, İçel Suç Teorisi, 2. Kitap , 1. Bası, İstanbul 1999, s. 176 vd.; Soyaslan, Doğan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 1998, s. 387.