'Sürtük' kelimesi ile konsolidasyon telaşı

Enflasyon gündemini ancak “bildiği” düşmanları yeniden yaratarak aşacağını düşünüyor olabilir… Kendi körlüklerinde debelenirken, toplumun artık yorulduğunu, yıprandığını, çaresiz hissettiğini görmüyorlar.

2013 yılında, Türkiye’de Bayburt haricinde her ilde gerçekleşen ve bir ayı aşkın süren Gezi Parkı eylemleri oldu. Olaylar, Gezi Parkı’na yapılmak istenen Topçu Kışlası inşaatına itiraz ile başladı. Daha doğrusu Gezi Parkı’ndaki ilk kepçeyle… Polisin şiddet kullanması sonucu sekiz sivil ve 2 polis hayatını kaybetti (Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Berkin Elvan, Burak Can Karamanoğlu, Mehmet İstif ve Elif Çermik, Polis Komiseri Mustafa Sarı ve Polis Memuru Ahmet Küçüktağ) ve 10 bini aşkın kişi yaralandı. Bir çok insan hayatlarını hedef alan tehditler nedeniyle ülkeyi terk etmek durumunda bırakıldı.

Bu yazıda, bu ülkeyi Gezi Parkı eylemlerine taşıyan, İktidarın toplumsal özgürlük alanlarını daraltan kararlar zincirinden söz etmeyeceğim. Olay çizelgesi için buraya bakabilirsiniz.

Gezi Davaları birbiri üstüne açıldı. Sonuncusu, yani 25 Nisan’da “Üçüncü Gezi Davası” olarak nitelendirilen davada mahkumiyet kararları birbirini kovaladı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden ve Yiğit Ali Ekmekçi 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve hepsi ayrı ayrı tutuklandı. Mine Özerden, geçtiğimiz günlerde, hapisteyken babası Ahmet Yalkın Özerden’i kaybetti. “Geçecek bu günler” dese de, bugünlerin henüz kolayca geçmeyeceği ortada.

Aynı dosya kapsamında yargılanan iş insanı Osman Kavala ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edildi. AİHM, Osman Kavala’nın yargılandığı davada hak ihlali kararı vermişti. AİHM’in aksi kararına rağmen Kavala’nın mahkumiyeti, hali hazırda Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nde ihlal prosedürü başlatılmasına ve de Türkiye’yi de Konsey’in yaptırım kararıyla karşı karşıya bırakacak. Bu yaptırım kararı domino etkisiyle, Avrupa Komisyonu’nun Türkiye "İlerleme Raporu"na yansıyacak. Kim takar “İlerleme Raporu”nu derseniz, zaten bazı bakanların çöpe atmışlığı var.

Gezi Davası’ndan geçen 9 yıl, Gezi Eylemleri’ne katılanlar bir çok bedel öderken, iktidar önce Kabataş Yalanı’na sığındı, sonra da “Camide içki içtiler” yalanına ve aynı yalanı tipik bir Goebbels metoduyla tekrarlayıp durdu.

"Kabataş yalanı" diye tabir ettiğim olay, eylemler sırasında Zehra Develioğlu'nun eli zincirli deri kıyafetli 70 – 100 kişilik bir grup tarafından saldırıya uğradığını iddia etmesi, birçok gazeteci ve siyasetçiden de destek bulmasıyla büyüyen ancak gerçek olmadığı ortaya çıkan olaydı.

Misal, bunları yazan “gazeteciler”in isimlerini hatırlıyorum… Şu an ne yapsalar, hangi “müthiş” habere imza atsalar bile, gazetecilik mesleğine kara bir gölge düşürdüler… Bir diğeri “camide içki içtiler” yalanı.

Beşiktaş’ta protestolar sürerken Twitter’da polis şiddetinden kaçanların camiye sığındığı haberleri çıkmıştı. Olay yeri olan Bezm-i Alem Valide Sultan Cami’nin Müezzini Fuat Yıldırım “Burada içki içilmedi. Eylemciler buraya sığındıktan sonra içki içen görselerdi zaten kendileri dışarı atardı. İki günlük süre içinde yaralılar tedavi edildi. Polis gazından kaçanlar camiye sığındı. Caminin içindeki kameralar kırıldı. Grupla polis arasında arabuluculuk yaptım. Polisin çekilmesini sağlayıp grubun dışarı çıkmasına yardımcı oldum. Lütfen bu olaylar bitsin. Sükunet gelsin.” dese de, görev yerinden sürülmüş, bira kutularının ise sonra yerleştirildiği ortaya çıkmıştı.

Erdoğan 1 Haziran 2022, yani tam 9 yıl sonra, AKP Grup toplantısında AKP Genel Başkanı olarak yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı olduğunu unutmuş olsa ki, halkına “sürtük” demeyi uygun gördü.

“Düşünün Dolmabahçe Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’nin içinde bu eşkıyalar, bu teröristler, bira şişeleriyle, bira kutularıyla adeta caminin içini pislemişti. Bunlar böyle, bunlar çürük, bunlar sürtük, bunlar için ulu mabed nedir, ne değildir, öyle bir şey yok" derken, aynı cümleleri, 9 yıl sonra, Gezi Davası’nda müebbet kararları alınmış, insanlar bir önceki mahkemenin bozduğu kararlarla hapislere atılırken, tekrarlamaya devam edecekti. Bu kelimeyi sarf etmesinin ardından Erdoğan’a art arda suç duyuruları geldi.

AKP’de değişen bir şey yok. Vergisinden nemalandığı muhalefetin sırtına binmeye devam ederek kendi tabanında – özellikle Konya gibi kalesi olan yerlerde yitirdiği oy oranlarıyla- kendi kitlesinde bir konsolidasyonu yaratmayı, söylem gücünü yitirdiği topluma “yüksek dozda” seslenmeyi ve de yeniden gündem yaratmayı ve toplumun özgürlüğünü zapturapt altına almanın yeni yollarını arıyor.

Bugün SADAT ile arasının açıldığı düşünülse de, herkes seçimlerin özgür olup olmayacağını düşünüyor. IŞİD Emiri El Kureyşi’nin 26 Mayıs’ta İstanbul’da yakalanmasından bu yana süren sessizlik halen korunuyor.

İnsanlar yarınının ne olacağını bilmediği, kendini güvende hissetmediği günlerden geçiyor.

Erdoğan’ın “konsololidasyon telaşı”nın daha da artacağı, yalan haberlerle propaganda yapılacağı (MHP Lideri Bahçeli’nin CHP’nin Maltepe Mitingi’ndeki ‘Her yer Taksim, her yer Direniş’ ifadelerini çarptırması gibi ) ve de bu dozun gündelik siyasete, liderlere ve nihayetinde halka yöneleyeceğini öngörmek mümkün. Esasen bugün halka yönelerek başladı.

Yüzde 157 olan enflasyon gündemini ancak “bildiği” düşmanları yeniden yaratarak aşacağını da düşünüyor olabilir… Kendi körlüklerinde debelenirken, toplumun artık yorulduğunu, yıprandığını, çaresiz hissettiğini ve de belki de şu sözleri içlerinden söylediğini görmüyorlar.

'Dünle beraber gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa düne ait

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım'

Köşe Yazıları Haberleri