Yazının başlığı “Tekme” olacaktı. Gaziantep’te yaşlı kadının yüzüne inen “tekme”den söz edecektik. Hatta oradan Soma’da madenci Erdal Kocabıyık’ın bedenine inen tekmelerin her birinin nasıl da onların sahibi için “yükselme adımları” olduğunu yazacaktık.
AKP’nin Meclis Grup Toplantısı’nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı dinlerken birden alımıza, Belçika Meclisi’nde 2019 Şubat’ında yaşanan bir tartışma geldi. Gaziantep nere, Brüksel nere…
Belçika Meclisi’nde hararetli bir IŞİD tartışması yaşanıyordu. Milletvekili Carina Van Cauter ülkesinden IŞİD’e katılıp geri dönen vatandaşlarına ilişkin konuşurken Milletvekili Jan Penris birden yerinden kalktı ve “Sürtük… Sürtük” dedi. Meclis karıştı. O sırada Meclis salonunda kameralar kayıtta değildi ama olay kamuoyuna sözel olarak yansımıştı.
Belçikalı milletvekilleri, parti ayrımı olmadan Penris’e tepki gösterdiler.
Tepki gösterenlerin başında da anne tarafından Türk, baba tarafından Faslı Nawal Ben Hamou da vardı. Hamou şöyle diyordu:
“Bir kadına sürtük demek ve suçlamak tamamen kabul edilemez. Demokrasi ortamında herkesin fikrine saygı duyulmalı ama asla hakaret edilmemeli. Milletvekillerinin örnek olması lazımken sırf kendisi ile aynı düşüncede olmaması nedeniyle hakaret etmemeli.”
Penris, Cauter’den özür diledi ama tepkiler dinmek bilmiyordu. Penris’i partisi de taşıyamaz hale gelmişti. En azından bir süreliğine göz önünden çekilmeliydi. Penris, “geçici olarak politikadan çekiliyorum” açıklaması yaptı.
Penris’in partisi Vlaams Belang’ın Feredal Meclis Grup Başkanı Filip Dewinter, “Meslektaşım Penris ile yaptığım görüşme sonucunda geçici olarak politikadan çekilmesi yönünde anlaşma sağladım. Penris’i 35 yıldır tanıyorum ve alkol sorunu olan bir milletvekili. Alkol sorununu bertaraf etmek için tedavi görecek” dedi.
Böylelikle politikadan “geçici çekilme”nin formülü de bulunmuştu. Tedavi gördükten sonra “yeniden bakılır”dı.
TÜRKİYE’DE OLSA TAZMİNAT ÖDER, HAPİS CEZASI DA ALIRDI
Sonrasında Penris’e ne oldu bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var; Türkiye’de olsa tazminata mahkum olur hatta dokunulmazlığı kaldırılırsa, her ne kadar para cezasına dönüşse de hapis cezasına çarptırılırdı.
Nitekim öyle olmamış mıydı? Bir zamanlar yayınlanan “Söylemezsem Olmaz” programının sunucusu Lerzan Mutlu, Oyuncu Ceren Hindistan’a, İşadamı Ümit Aslan ile dini nikahlı evliliği nedeniyle başlayan tartışmalarda eleştirilerde bulunmuştu. Ceren Hindistan da Lerzan Mutlu’nun yayın konuğu ile bu konuyu konuşurkenki sözleri için sosyal medya hesabından “Türkiye’nin iki seviyesiz sürtüğü çıkmış bizi eleştiriyor. Hangi vasıfla? Hayat bizim, dedikodusu sizin, hayırdır? İmam nikahlı da olurum, resmi nikahlı da… Hayat benim hayatım değil mi size mi vereceğim hesabını! Kabul eden benim, yaşayan benim! Sana ne! Yeni doğum yapmış bir anneye bunu yaptığınız için Allah sizin belanızı versin!” demişti.
Sonra paylaşımını silmiş ama “bir kere söz ağızdan çıkmıştı”.
Lerzan Mutlu, Ceren Hindistan’ın bu sözleri için önce savcılığa gitti, şikayetçi oldu. Savcılık “silmiş, pişman olmuş” demedi, dava açtı. Dava İstanbul 54. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Ceren Hindistan’ın “yayın yoluyla hakaret” suçundan 4 yıl 2 aya kadar hapsi isteniyordu. Yasa, bu suç karşısında hakime hapis cezası yerine para cezası verme yetkisi de tanıyordu. Nitekim öyle oldu. Ceren Hindistan “sürtük” sözü nedeniyle 160 bin lira adli para cezasına çarptırıldı. Neyse ki Ceren Hindistan “iyi halli”ydi de cezada “hükmün açıklanmasının ertelenmesi” kararı verildi. Yani hüküm orada duruyor. Hindistan başka bir kasıtlı suç işlerse dava tekrar görülmeden bu para cezası infaz edilecek.
Lerzan Mutlu bu ceza davasının bitmesini bekliyordu. Ceren Hindistan için böyle bir ceza verilince yani “hakaretin varlığının tespiti” ceza mahkemesince yapılınca bu kez hukuk mahkemesinin yolunu tuttu. Ceren Hindistan’ın bu sözleri nedeniyle manevi tazminat davası açtı. Dava, İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görüldü ve bu yılın Şubat ayında sonuçlandı.
Hukuk Mahkemesi için yapacak bir şey kalmamıştı, nihayetinde ceza davasında mahkumiyet kararı çıkmış, sadece “iyi hal”den hükmün açıklanması ertelenmişti. Hukuk Mahkemesi bu durumu da dikkate alarak Ceren Hindistan’ın, Lerzan Mutlu’ya 7 bin TL manevi tazminat ödemesine hükmetti.
“BEN SANA DEMEDİM” DE KURTARMAZDI
Belçikalı Milletvekili Jan Penris Türkiye’de olsaydı, Meclis’in kameralarının kayıt dışında olduğundan da faydalanamazdı. “Ben o sözü Carina Van Cauter’e demedim, şuna söyledim” deyip kurtulamazdı.
Nereden mi biliyoruz? Bundan 7 yıl önce Antalya’da Avukat T. A, meslektaşlarına “Kancığı bol erkekli sürtükler sürüsü, yarın yine meydanlardaymış. Naciye sahnede sürtükler de öyle” dediği için 8 bin 840 TL adli para cezasına mahkum edilmemiş miydi?
Üstelik Avukat T.A’nın “ben onlara demedim, şunlara dedim” diye kısmen “kurtarırı"ı da yoktu. En iyisi “kıyısından köşesinden dolaşmadan” biz size olayı ve davayı hatırlatalım:
Antalya Barosu her yıl 24 Ocak vesilesiyle Uğur Mumcu Hukuk ödülü verirdi. Antalya Barosu Kadın Hakları Komisyonu üyesi avukatlar, 2013 yılı Uğur Mumcu Hukuk Ödülü için Avukat Müjde Tozbey Erdem’i gösterdi. Tozbey Erdem’in ismi tartışmalıydı (Bu davanın konusu olmadığı için aktarmaya gerek duymuyoruz). Nitekim tepkilerden sonra, Baro Yönetim Kurulu’nda karar alınmasına rağmen ödülün Tozbey Erdem’e verilmesinden vazgeçilmişti. Ödül için bu ismi öneren Baro Kadın Hakları Komisyonu üyeleri eylem kararı aldılar ve bunu internet sitesinde duyurdular.
Avukat T. A. da tartışmaların içindeydi. Avukat T.A, kadın avukatların bu eylem duruyusunun altına, “Naciyeler sahnede. Kancığı bol erkekli sürtükler sürüsü, yarın yine meydanlardaymış. Naciye sahnede, sürtükler de öyle. Başlarlar dans etmeye, Naciye” diye yazdı. “Naciye”yi de şarkıdaki gibi uzatıyordu: Naciyeeeee.
Kadın meslektaşları avukat hakkında “sesli veya görüntülü ileti yoluyla hakaret” suçundan suç duyurusunda bulundular. Savcılık da 3 yıl 2 aya kadar hapis istemiyle dava açtı.
Dava Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Avukat T.A, davanın duruşmaları sırasında kendini, “Ben müştekileri hedef almadım. Ben o sözleri TKP’nin Antalya temsilcisine söylemiştim” dedi. Böylelikle hakaret suçunun “belli bir kişiyi hedef alması gerektiği”nden kimi hedef aldığının belirlenememiş olması nedeniyle beraat kararı verilmesini sağlamaya çalışıyordu ama olmadı. Hakim, T.A’nın “…sürtük” sözlerinin hakaret olduğunu, muhataplarının da belirgin olduğunu dikkate alıp 521 gün hapis karşılığı adli para cezasına hükmetti. İyi hal indirimiyle ceza 442 güne düştü. Sonra da bu ceza günlüğü 20 liradan hesaplandı ve sonuçta Avukat T.A’ya 8 bin 840 TL adli para cezası verildi. Ceza 10 eşit takside bölündü.
KONSOLİDASYON ARAÇLARI: AHLAK VE NAMUS
2019 yılında Belçika’da seçimlere az bir zaman mı kalmıştı bilmiyoruz (bunu bulabilirdik ama gerek duymadık), Jan Penris’in “aşırı sağcı” partisi Vlaams Belang’ın oylarını konsolide etme gereği mi duyuyordu, bunu araştırsak da bulamayabilirdik, zaten gerek de yoktu.
Bizi sonuçta Türkiye’deki partilerin “oy konsolidasyonu” çabaları ilgilendirirdi. Son günlerdeki konser, yoga, festival yasaklarına baktığımızda, anketlerde yüzde 30’lar seviyelerinde görünen, hatta kimi anketlerde bu eşiğin altına düştüğü yansıtılan AKP öyle anlaşılıyor ki yüzde 50’lik marjı yüzde 30’lara çekmişti. Buradan geri kesinlikle gidilmemeliydi ve bu “kemik muhafazakar” kesimdi.
O zaman ne yapmak gerekirdi? “Ahlak ve namus” kartını açmak gerekirdi. Melek Mosso’nun konseri “ahlaksızlığı özendiriyor” diye iptal edilmeliydi. Eskişehir’deki parkta yoga da her ne kadar gerekçe “izinsizlik” gösterilse de “ahlaka aykırı” diye dağıtılmalıydı.
Yine de yetmiyorsa toplumun ötekileştirilmişleri, “gezici”ler “sürtük” ilan edilip yüzde 30’a “Ben onların haddini bildiririm, bana güvenin” denmeliydi.
Yargıda bir konu olduğu ve bugünlerde Danıştay’dan karar çıkması beklendiği için söylemeye dilim varmıyor ama İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme ortamı da böyle oluşmamış mıydı? AKP’nin yüzde 30’daki taraftarı, Cumhurbaşkanlığı kararıyla “Reis onlara haddini bildirir” deyip sakinleşmemiş miydi?