TAHİR'İN ÖLÜMÜ

Tahir Çetin, 2008’de bir göçük altında kalmaktan son anda bir arkadaşı sayesinde kurtulmuştu. Bunu hiç yaşamamış olmak istiyordu. Bir arkadaşının dinamit patlatılırken paramparça olduğunu görmemiş olmak, bir diğerinin elektrik çarpmasıyla hayatını kaybetmesine şahit olmamış olmak istiyordu.

Adı Tahir Çetin. Soma’nın komşusu Kınık ilçesinde doğup büyümüş, ekmeğini önce tütünde sonra madende bulmuş bir madenci.

Onunla ilk kez Kınık’ta bir köy kahvesinde buluştum. Bir saati aşan görüşmemizde hem kendi hem bölgenin tarihini anlatmıştı bir gece vardiyası çıkışı.

Tütünden neden vazgeçtiklerini sorduğumda 1993’te tütüne gelen kotayı hatırlatmıştı. “93’te tütünün kilosu bir 70’lik rakı parasıydı. Şimdi bir paket sigara parası değil. O yüzden millet tütünü bıraktı”.

Tahir’in diğer madenciler gibi bir nedeni daha vardı: Erken emeklilik. Biz konuştuğumuzda 37 yaşındaydı, iki sene sonra emekli olacaktı. Oldu da. Ama madenden ayrılmak, onu madenciler için verdiği mücadeleden emekli olması anlamına gelmiyordu. Hatta tam tersi oldu...


FOTOĞRAF: RENGİN ARSLAN 

O köy kahvesinde, kömür tozuyla simsiyah olmuş parmaklarıyla tuttuğu çayı karıştırırken çıkan sesler söyleşinin ses kaydına karışırken beni çok şaşırtan bir şey söylemişti.

13 Mayıs’tan sonra hem madencilik anlamında Soma’da hem de kişisel hayatında nelerin değiştiğini sormuştum. Aynen şöyle yanıt vermişti:

“13 Mayıs’tan sonra bilincim, görüşüm, insanlık davranışım değişti.  Bu işin ucunda ölüm de olsa bırakmayacağım. Hakkım olan şeyin mücadelesini vereceğim. 13 Mayıs’tan önce normal işime gidip geliyordum. 13 Mayıs’tan sonra hiç boş zamanım geçmedi. Nasıl yaparız diye çözüm arıyoruz arkadaşlarla.”

Bu akşam, yani onu Ankara’dan Bağımsız Maden-İş Sendikası Başkanı olarak madencilerin haklarını aramak için gittiği yerden dönerken kaybettiğimizi öğrendiğimde aklıma bu konuşma geldi işte. “Bu işin ucunda ölüm de olsa bırakmayacağım.”

“Bize özgürlük lazım”

Ne yalan söyleyeyim, ben Kınık’a Tahir’in babası ile görüşmeye gitmiştim. Babasının adını hâlâ bilmiyorum. Adı buydu çünkü. “Tahir’in babası” ve adı bir efsane olarak anılıyordu.

Ona bunu söylediğimde babası ile olan bir tartışmasını anlatmıştı. Soma’da 14 Mayıs 2014’teki katliamın ardından aynı yılın Eylül ayında bir madenci, Metin Keskin yine madende hayatını kaybetmişti. Tahir’in babası, onun cenazeye gitmesini istememiş, gidersen artık evi ayır demişti. Tahir cenazeye gitmiş, babası ile aynı evde yaşarken arkadaşının ölümünden duyduğu öfkeyle, hak aramaya olan inancıyla başka bir eve taşınmıştı ailesiyle.

O zaman görüştüğüm bütün madencilere olduğu gibi ona da sormuştum. “Madencilikte neyin değişmesini istersin?”



“Sadece madencilikte değil, sadece işyerinde değil bize özgürlük lazım. İnsanların haklarını özgürce ifade edebilmesi lazım.” İşte bu kadar. Tahir’in tek isteği haklarını talep etme özgürlüğü, haklarını alabilme özgürlüğüydü. Bu kadar!

Madende çizmesi yırtıldığında, patronun yeni çizmenin parasını ondan kesmemesini istiyordu.

Açılan maden ayaklarında bir demir baskı ile yamulursa düzeltilip tekrar yerine konmamasını, sağlamının alınması istiyordu.

Üretim ustasıydı. Çalıştığı bölgeye emekleyerek, sürünerek gitmemek istiyordu.

2008’de bir göçük altında kalmaktan son anda bir arkadaşı sayesinde kurtulmuştu. Bunu hiç yaşamamış olmak istiyordu. Bir arkadaşının dinamit patlatılırken paramparça olduğunu görmemiş olmak, bir diğerinin elektrik çarpmasıyla hayatını kaybetmesine şahit olmamış olmak istiyordu.

Ve en son... Uyar Madencilik’te tazminatsız olarak işten atılan işçilerin tazminatlarının verilmesini, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun geçen sene verdiği sözü tutmasını istiyordu.

Ekim ayındaki o görüşmeden evlerine bile dönememiş, İzmir’deki depremde yıkılan binaların altında kalanları kurtarma çalışmalarına katılmışlardı. İnsanların böyle ölmemesini istiyordu.

Olmadı.. 301 madencinin ölümüyle baştan aşağı değiştirdiği hayatı Meclis’te madencilerin tazminat hakları için yaptıkları görüşmeden Soma’ya dönerken son buldu.

Arkada üç çocuğu kaldı. “Her gün okullarda haklarının olduğu öğretilsin isterim” demişti çocukları için. İşi, gücü, imanı haktı; çalışanların hak ettiği gibi yaşaması.

Tahir adı gibi tertemiz pak, soyadı gibi çetindi. Karton kutulardan yaptıkları yataklarda uyuyarak gidip geldikleri Ankara’da yorgunluğa yenik düştüler. Bağımsız Maden-iş sendikasının “haysiyet abidemiz” diye anlattığı Ali Faik İnter ile bir trafik kazasında hayatlarını kaybettiler.

Ve bu işin içinde olmayan tek bir şey varsa o da kader. Toprağın bol olsun Tahir.

Köşe Yazıları Haberleri