Geçtiğimiz hafta, şifreli mesajlaşma uygulaması Telegram, milyonlarca kullanıcıyı ve çeşitli hükümetleri tedirgin eden bir krizin merkezinde yer aldı. Telegram'da şifreli mesajlaşma uygulamalarında olmayan bir “kanallar” uygulaması var. Yani, herhangi bir terörist, pedofil ya da benzeri figürler gayet güzel bir haberleşme kanalı açabilir ve herhangi bir mahremiyet veya hassasiyet olmadan paylaşım yapabilir. Açıkçası, yakın zamanda çatışma zamanlarında birkaç kere bu gruplara girdim, X platformunda ya da instagramda “topluluk kurallarına aykırı” içerikler, gayet sansürsüz biçimde yayınlarda yer alıyordu. Burada bir kontrol olabilir miydi? Kendi açıma, girmeme yolunu tercih ettim; çatışmayı izlemek yerine haberini okumak daha sağlıklı geldi.
Telegram, dijital çağda mahremiyet, güvenlik ve devlet kontrolü arasındaki hassas dengeyi gözler önüne serdi. Bir de not düşeyim, telegram daha çok Rusya’da WhatsApp yerine kullanılıyordu. Ekim 2023 verilerine göre Telegram’ın 800 milyon kullanıcısı var.
Peki, kriz nereden başladı?
Kriz, özellikle Orta Doğu ve Asya'daki bazı hükümetlerin, Telegram'ın terörist gruplar arasındaki iletişimi kolaylaştırmadaki rolüyle ilgili endişelerini dile getirmesiyle başladı. Bu hükümetler, Telegram'ın güçlü şifreleme özelliğinin, yetkililerin yasa dışı faaliyetleri, terörizmi ve yanlış bilgilendirmeyi izlemelerini ve önlemelerini zorlaştırdığını iddia etmeye başladı. Sonuç olarak, bu ülkeler, güvenlik kurumlarına arka kapı erişimi sağlamasını talep etseler de bu talepler, platformun kurucusu Pavel Durov tarafından reddedildi.
Bu taleplerin ardından, birkaç ülke Telegram'a geçici yasaklar uyguladı ve uygulamaya erişimi engelledi, talepleri karşılanmadığı takdirde kalıcı önlemler alınabileceği uyarısında bulundu. Bu durum, Telegram'ı yalnızca kişisel iletişim için değil, aynı zamanda iş, aktivizm ve bilgi paylaşımı için kullanan milyonlarca kullanıcı için geniş çapta kesintilere neden oldu. Bir yanıyla, bizim yaşadığımız Instagram krizine benzese de, Türkiye’de telegram üzerinden asla bir tartışma yaşamadık.
Pavel Durov’un Fransa’da tutuklanması
Kriz, 25 Ağustos 2024 tarihinde, Telegram CEO'su Pavel Durov'un Paris'in kuzeyindeki Le Bourget Havaalanı'nda Fransız polisi tarafından gözaltına alınmasıyla tırmandı. Rusya doğumlu girişimci Durov, Telegram'ın moderasyon politikalarına yönelik bir soruşturma kapsamında, özel jetiyle iniş yapmasının ardından tutuklandı. Fransız yetkililer, Durov'un devam eden soruşturma kapsamında 96 saat kadar gözaltında tutulabileceğini belirtti.
Fransız medyasında yer alan haberlere göre, Durov'un, Telegram'ın suç amaçlı kullanımını önlemedeki yetersizliği nedeniyle suçlandığı belirtildi. Telegram ise, Durov'un "saklayacak hiçbir şeyi olmadığını" ve platformun moderasyon politikalarının "endüstri standartlarında olduğunu ve sürekli geliştirildiğini" belirtti. Şirket ayrıca, bir platformun veya sahibinin kullanıcılar tarafından kötüye kullanımından sorumlu tutulmasının "saçmalık" olduğunu savundu.
Bayram değil seyran değil, Durov neden tutuklanmıştı o zaman?
26 Ağustos 2024'te ise, Telegram tarafından yapılan bir açıklama, şirketin Avrupa Birliği yasalarına, özellikle Dijital Hizmetler Yasası'na (DSA) uygun olduğunu vurgulandı. Durov'a yöneltilen suçlamalar "saçmalık" olarak nitelendirildi. Şirket, "Durov'un saklayacak hiçbir şeyi olmadığını ve sık sık Avrupa'ya seyahat ettiğini" belirtti. Telegram, dünya genelinde yaklaşık bir milyar kişinin platformu kullandığını vurgulayarak, Durov'un kullanıcıların kötüye kullanımından sorumlu tutulmasının mantıksız olduğunu ifade etti. Açıklama, durumun hızla çözülmesi çağrısıyla son buldu.
Elbette olay, uluslararası düzeyde büyük yankı uyandırdı ve çeşitli kesimlerden tepkiler aldı. Rusya Dışişleri Bakanlığı, Durov'a erişim talebinde bulundu ancak Durov'un Fransız vatandaşı olduğunu belirtti. Durov, Rusya doğumlu ancak Fransız vatandaşı. Bir enteresan bilgi daha, Pavel Durov, 2021 yılında, 2018'den Beri Pegasus casus yazılımı tarafından hedef alındığının farkında olduğunu söylemişti.
Rus yetkililer, tutuklamayla ilgili endişelerini dile getirirken, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova, Batılı STK'ların bu konuda sessiz kalmasını eleştirdi. Öte yandan, sosyal medya platformu X'in sahibi Elon Musk, Pavel Durov'a destek vererek "#freepavel" etiketiyle ve "Liberté Liberté! Liberté?" (Özgürlük, Özgürlük, Özgürlük?) paylaşımıyla Fransa'nın özgürlük anlayışını sorguladı.
Bu dönem X’i siyasi bir operasyon için aldığı yönünde eleştiriler olan Elon Musk’un da adımlarının düşündürdüğü bir dönem olduğunu da unutmamak lazım tabi.
26 Ağustos 2024'te, Avrupa Komisyonu sözcüsü, Pavel Durov'un tutuklanmasının Telegram'ın Dijital Hizmetler Yasası (DSA) kapsamındaki yükümlülükleriyle hiçbir ilgisi olmadığını açıkladı. Komisyon, "Cezai kovuşturma, DSA'nın ihlali için potansiyel yaptırımlar arasında değil. DSA neyin yasadışı olduğunu tanımlamadığı gibi herhangi bir cezai suç da oluşturmaz ve bu nedenle tutuklamalar için kullanılamaz. Sadece cezai bir suç tanımlayan ulusal [veya uluslararası] yasalara başvurulabilir" dedi.
Komisyon, Telegram ile ilgili gelişmeleri yakından izlediklerini ve uygun olması halinde Fransız makamlarıyla iş birliği yapmaya hazır olduklarını ekledi. Bu açıklama, Durov'un tutuklanmasının AB düzenlemeleriyle bağlantılı olup olmadığına dair endişelerin ortaya çıkmasının ardından yapıldı. Avrupa Komisyonu'nun açıklaması, devam eden cezai soruşturmayı DSA'nın düzenleyici çerçevesinden ayırarak netlik kazandırdı. Özetle, Dijital Hizmetler Yasası, içerik moderasyonu ve şeffaflık üzerine odaklanırken cezai sorumluluk yaratmıyor.
Aniden gelen yasak
Aniden gelen Telegram yasağı, özellikle Telegram'ın birincil iletişim aracı olduğu ülkelerde kullanıcılar arasında endişelere neden oldu. Birçok kullanıcı, kendini önemli kanallar ve gruplardan kopmuş halde buldu. Telegram'ı müşteri hizmetleri ve pazarlama için kullanan işletmeler de iletişim kesintileri ve maddi kesintilerle karşılaştı. Kriz sonucunda kullanıcılar, platforma erişim kaybetme olasılığı karşısında hayal kırıklığı ve korku ifade ettiler.
Özellikle aktivistler ve gazeteciler, bu yasaklardan dolayı alarmda. Telegram, baskıcı ortamlarda faaliyet gösterenler için uzun süredir hayati bir araç olup, hükümet gözetimi korkusu olmadan güvenli bir şekilde iletişim kurma ve örgütlenme imkânı sunuyor. Bu aracın kaybedilme olasılığı, bu topluluklardaki birçok kişiyi savunmasız hissettirdi.
Telegram'ın yanıtı
Telegram'ın kurucusu Pavel Durov, krize yanıt olarak, platformun gizlilik ve ifade özgürlüğüne olan bağlılığını yineledi. Hükümet baskısı karşısında bile Telegram'ın ilkelerinden taviz vermeyeceğini vurguladı. Durov, kullanıcıları, hükümetlerin dijital haklarını ihlal etmeye yönelik girişimlerine karşı kararlı durmaya çağırdı.
Durov, Telegram'ın durumu ele almak için attığı adımları açıkladığı bir dizi açıklama yaptı, bu adımlar arasında etkilenen bölgelerde uygulamanın erişilebilirliğini sürdürmek için alternatif yöntemlerin araştırılması da yer alıyor. Ayrıca, kullanıcıların yasakları aşmak için VPN'ler ve diğer araçları kullanmasını teşvik etti, bu da Telegram'ın hizmet sürekliliğini zorluklara rağmen sürdürme kararlılığını gösterdi.
Geçtiğimiz haftaki Telegram krizi, hükümetler ve teknoloji şirketleri arasında bilgi kontrolü konusunda devam eden mücadelenin çarpıcı bir hatırlatıcısı oldu. Dünya genelinde giderek daha fazla insan, gizliliklerini korumak için şifreli iletişim araçlarına yöneldikçe, hükümetler bu platformlara erişim sağlama çabalarında giderek daha agresif hale geliyor.
Durum gelişmeye devam ederken, Telegram'ın karşı karşıya olduğu zorlukları nasıl aşacağı merak konusu. Platformun gizlilik ve özgürlük konusundaki duruşu, ona sadık bir kullanıcı kitlesi kazandırdı, ancak aynı zamanda şifreleme özelliğini bir tehdit olarak gören hükümetler için de bir hedef haline getirdi. Bu krizin sonucu, dijital iletişimin geleceği ve dijital çağda gizlilik üzerine süren tartışmalar için geniş kapsamlı sonuçlar doğurabilir.
Telegram krizi, dijital dünyamızda güvenlik, gizlilik ve devlet kontrolü arasındaki hassas dengeyi bir kez daha gözler önüne serdi. Hükümetler ve teknoloji şirketleri hassas bilgiye erişim üzerinden çatışmaya devam ederken, her iki taraf için de riskler artıyor. Kullanıcılar için bu kriz, dijital hakların savunulmasının önemine ve devlet gözetiminin artması karşısında uyanık kalma gereğine dair bir uyarı niteliğini taşıyor.
Malum, üçüncü dünya savaşı söylemleri yaza damgasını vurdu. Siber savaşların en önemlisi enformasyon savaşları değil midir? Whatsapp’a mı güvenelim, Telegram'a mı? Facebook Messenger’a mı? Ya da bambaşka bir mecraya mı? Yanıt hiçbir sosyal medya mecrasına güvenmesek daha iyi olabileceği sanki.