Gece gezmesinden döndüğümüzde bütün mahalle sokaklara, pencerelere çıkmış konser dinliyordu. Tarkan, Haliç’in karşı kıyısında Tersane İstanbul’da sahneye çıkmış şarkılarını söylüyor, sesi Balat, Fener, Ayvansaray sahilinde yankılanıyor, kıyıdan dalga dalga yukarılara tırmanıp Patrikhane Kilisesi’ne, terkedilmiş sinagoglara ve muhakkak ki Yavuz Selim Camii’ne kadar çıkıyordu. Disney Plus’ın açılış gecesi için ülkenin bütün kültür ve eğlence dünyası bir araya gelmiş, Tersane İstanbul’un güzelliğine ve tatlı Haliç manzarasına daha önce fırsat bulup hayran olamayanlar da hayran kalmıştı.
Kasımpaşa’nın arkasındaki tünellerden, Halıcıoğlu’nun dar sokaklarından geçip Tersane İstanbul’a ulaşanlar bu mekanı muhakkak şaşkınlıkla karşılamıştır. Ama pandemi yüzünden evlere kapandığımız günlerde bile inşaat gürültüsüyle yatıp kalkan Haliç’in iki yakasındaki insanlar bu projeyi gayet iyi biliyor. Kentin rant ve dönüşüm projelerini izleyenler ise daha da uzun bir süredir her şeyin farkında.
Hatırlayalım: Neredeyse beş asırdır tersane olarak kullanılan Taşkızak, 2013’de 49 yıllığına Fettah Tamimce’nin sahibi olduğu Sembol İnşaat’a verilmişti. İBB kaynaklı verilere göre kiralanan alanda 17 eski sanayi yapısı, yedisi anıt eser niteliğinde pek çok sivil mimari örneği, hamam, cami şadırvan ve türbe gibi başka yapılarla beş anıt ağaç bulunuyor. 1.8 kilometre sahil şeridine sahip 238 bin metre karelik bu devasa alanda bir marina kompleksi inşa ediliyor. Tabanlıoğlu Mimarlık’ın projelendirdiği komplekste dört otel, iki yat limanı, bir şehir hatları iskelesi, üç müze, ticari mekanlar, rezidanslar, sosyal yaşama alanları ve 5700 araçlık bir otopark yer alacak. Ulaştırma Bakanı Karaismailoğlu’na göre burası ‘yirmi bin kişinin istihdam edileceği, yılda 30 milyon ziyaretçi çekecek’ muhteşem bir proje. Umarız öyledir, çünkü devlet burası için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadı… O kadar ki Kasımpaşa’nın altına buraya özel bir ulaştırma tüneli kazıldı. Yol düzenlemeleri kapsamında bölgedeki tarihi Divanhane binası bile tüm itirazlara rağmen yıkıldı…
Derdi-tasası dalga dalga Haliç’in her yakasına yayılan bu proje, uzadıkça uzadı. Nitekim 2021 yılında Fettah Tamimce’ye, ASL İnşaat’ın sahibi eski AKP Rize Milletvekili Abdulkadir Kart ortak oldu ve projenin ilk etabının 2022’de bitirileceği duyuruldu. Bu ilk etap nedir bilmiyorum, ama muhtemelen işe otelle başlanacak. Tüm haşmetiyle yükselen bu otel yapısı, hiç tartışmasız Haliç kıyılarında yapılmış tüm zamanların en büyük binası…
14 Haziran’daki Disney Plus gecesinden bir yıl önce kentin bir başka ‘kalburüstü kesimi’ de Tersane İstanbul ile tanışma fırsatı bulmuştu. Sanat ve iş dünyasını bir araya getiren çağdaş sanat fuarı ‘CI’ (Contemporary Istanbul) 2021’de burada düzenlendi. Tersane’nin restorasyonu tamamlanmış tek katlı tarihi yapılarında, en sevdiğimiz sanatçıların işleri geniş kalabalıklar tarafından izleniyordu. Temsil ettikleri sanatçıların eserlerini mutlulukla sergileyen galericiler dahil hemen hepimiz bunun tabii ki geçici bir şey olduğunu, bu şahane mekanın şimdilik sanatın hizmetine sunulduğunu biliyorduk. Ne de olsa sanatın soylulaştırma için kullanılması kentsel dönüşümün en bilinen, aşikar yöntemlerinden biri...
Dünyanın pek çok kentinde olduğu gibi İstanbul’da da çöküntü alanları, eski endüstriyel yapılar, büyük emlak yatırımları önce sanatçıları, sanatseverleri, galericileri ve kültür insanlarını o bölgeye çekiyor. Sonra herkesin bilip kabullendiği bu yer pahalılaşıp hedeflediği kitleyle buluştuğunda sanat insanları, göçebe kabileler gibi kendilerine gösterilen bir başka alana yöneliyor. Tersane İstanbul’un daha inşaatı sürerken çağdaş sanata, sonra televizyon dünyasına kapılarını açmasının temel nedeni de bu. Tabii proje tamamlandığında sanat tamamen dışlanmayacak. Belki irili ufaklı galeriler burada olmayacak ama biri epey iddialı üç müzenin açılacağı söyleniyor. İddialı olan, Sadberk Hanım Müzesi. Vehbi Koç’un eşi olan Sadberk Hanım’ın adını taşıyan çok güzel arkeoloji müzesi, Sarıyer’deki yalıdan buraya taşınacak. Tıpkı Galataport projesinde olduğu gibi Haliçport adıyla da bilinen Tersane İstanbul’da da müzeler ve ticari alanlar iç içe geçerek üst gelir grubu için pırıltılı bir yaşam alanı vadedecek.
Orta ve alt gelir grupları ise sahilde gezinmekle yetinecek. Evet belki buna da şükretmeli. Ne de olsa, üç tarafı denizle çevrili Beyoğlu yıllardır denize en az çıkışı olan ilçeydi. Halka kapalı eski ticaret ve sanayi alanları şimdi kullanıma açılıyor ve bizim de buna sevinmemiz bekleniyor. İşin ilginci bunların tamamı aslında kamuya ait alanlar. Yani devletin antrepoları, devletin tersaneleri. Buradaki eski yapıların restore edilip kültür ve sanatın kullanımına sunulması, sahil şeridinin gezintiye ve insanların yiyip içip vakit geçirecekleri alanlara dönüşmesi çok mu imkansız ki her defasında her biri, bir başka devasa rant projesinin öznesi oluyor? İlla ki içine oteller, alış veriş merkezleri, mümkünse rezidanslar ekleniyor. Biliyoruz ki kamu, istese Haliç’i de Galata kıyılarını da İstanbulluların ferah feza kullanacağı kamusal alanlara dönüştürebilirdi. Ama neredeyse tamamını ticari alana dönüştürmeyi tercih etti. Şimdi İstanbullular, sahibi oldukları bu tarihi ve paha biçilmez bölgelerin kıyısındaki gezinti alanına sıkışıp kalacak, buna razı olacak. Kalan her yer, kademe kademe kentin varlıklı ve daha varlıklı insanlarına tahsis edilecek.
Evet yine de bir çoğumuz o müzelere gireceğiz, o sahilde gezineceğiz ve imkanı olanlarımız belki marinada bir kafeye oturup iki kadeh bir şeyler içeceğiz. Ama bütün kentsel suçlar ve kabahatlerde olduğu gibi Haliç’in bu kıyısında, Tersane İstanbul’da yaşanan süreçleri de unutmayacağız, unutturmayacağız.
* Fotoğraf: Cem Erciyes