Tiflis’i bitirdik sıradaki durak: Berlin

Önlerine zaten biraz yıpranmış şekilde çıkacağımız Fransa bizden daha atlet ve daha fiziksel bir takım. Favori değiliz ama onlara da mutlak favori diyemeyiz. Berlin’deki taraftar desteğiyle birlikte yaratılabilecek atmosferden bir galibiyet çıkarabiliriz. Bol şans 12 dev adam!

EuroBasket bütün dramasıyla devam etmekte. Maça taksiyle giden şampiyonlar, hakem yüzünden sakatlanan oyuncular, büyülü şekilde silinen saniyeler, unutulan faul atışları ve daha niceleri…

Milli takımımız da bütün bu kaos ve eleştirilerin arasında Tiflis’te grup maçlarını tamamlayıp, A grubundan 2. olarak çıkmayı başardı. Turnuvanın başında gruptan 2. ayrılmak beklentilerle aynı veya benzer doğrultuda denebilir. Fakat grubun ilk iki maçında alınan galibiyetlere rağmen sergilenen vasat altı oyun ilk günden itibaren eleştirileri beraberinde getirdi. Gruptaki sıklıkla vasat, yer yer ‘kavgalı’ o türbülanslı yolculuğumuza detaylıca bakalım.

SONUÇ ALARAK BAŞLADIK AMA İKNA EDİCİ DEĞİLDİK

Karadağ ve Bulgaristan maçlarından galip gelerek turnuvaya ikide iki ile girsek de takım oyun olarak ikna edici olmaktan oldukça uzaktı. Bu da içeriden ve dışarıdan eleştirilere sebebiyet verdi.

İlk maçımız olan Karadağ maçının hemen ardından Ergin Ataman’ın basına verdiği demeçte gösterdikleri düşük efordan ötürü Türk halkından özür dilemesi en akılda kalan içsel eleştiri oldu.

3. maçta rakip ev sahibi Gürcistan’dı. Bu noktaya kadar oyun olarak ikna edici olmayan takımımız, sakatlıklarla boğuşan Gürcistan karşısında maçın yine favorisi konumundaydı. Maç içi kavgalar, kural hataları derken milliler 2 uzatma sonucunda kazanabilecekleri bir maçtan 83-88 mağlup ayrıldı.

KAVGA OLARAK BAŞLAYIP SKANDALA DÖNÜŞEN OLAY

Gürcistan maçında yaşanan Furkan Korkmaz ve Duda Sanadze arasındaki kavga kendine ait bir alt başlık hak ediyor. Çünkü kavganın devamında olanlar, federasyonumuzun açıklamaları ve takımın gelecek maçlarda gösterdiği reaksiyon son derece kayda değer.

Furkan ve Sanadze arasında 4. periyodun sonunda, Sanadze’nin Furkan’a yaptığı bir faul sonrası çıkan kargaşa fiziksel boyuta ulaşınca hakemler çözümü iki oyuncuyu da maçtan atmakta buldu. Bu sırada, münakaşa halen saha içinde devam ederken maçın süresi 22 saniye boyunca akmaya devam etti. Buradaki kural hatasını sanırım açıklamaya gerek yok. Süre durmalıydı.

Atılma kararının ardından Furkan Korkmaz, kondisyoner Eren Hangün eşliğinde soyunma odasına ilerlerken Duda Sanadze ve sakat oldukları için maçta yer almayan iki Gürcistan oyuncusu Goga Bitadze ve Toko Shengelia da onları tünelde takip etti.

Tünelde iş sözlü boyutu aşıp fiziksel karmaşa boyutuna taşarken organizasyonun güvenliğinden sorumlu Gürcistan polisi koruma sağlamak yerine kendi oyuncuları bir olup oyuncumuz ve kondisyonerimizin üzerine geldi.

Maç bitiminde, Türkiye Basketbol Federasyonu maç sırasında sürenin durması gereken anda süreden eksiltilen 22 saniyeden ötürü maçın sonucuna itirazda bulundu.

OLAYIN YÖNETİMSEL ETKİLERİ

Bütün bu münakaşanın yarattığı etkilere detaylı girmek ayrı bir yazı konusu olabilir. Bir başlık altında toplamak gerekirse öncelikle şunu söylemek lazım: Bu FIBA adına organizasyonel bir facia. 2 uzatmaya giden kritik bir maçın 22 saniyesinin yenmesi başlı başına bir utanç kaynağı iken bunun üzerine turnuvanın ev sahibi ülkelerinden birinin skandal bir güvenlik suistimaline imza atması FIBA’nın üzerinde daima kara leke olarak kalacak.

Maruz kalınan saha dışı saldırıdan ötürü TBF maç sonunda sert ama yerinde denebilecek açıklamalar yaptı. TBF Başkan Vekili Ömer Onan, tünelde olan olayların kamera görüntülerin derhal FIBA tarafından önlerine getirilmesi gerektiğinin, aksi takdirde Türkiye’nin turnuvadan çekileceği yönünde bir açıklamada bulundu. Bir sonraki gün turnuvadan çekilme yönündeki söylemini yumuşatan Onan, yine de olaylara dair tepkisini FIBA ve Gürcistan Basketbol Federasyonu’na net bir şekilde gösterdi.

FIBA, kendisinden beklenileceği gibi net bir aksiyon almadı. Maçta yenilen 22 saniyenin ise sonuca ‘net bir etkisi’ olup olamayacağının bilinmediğinden ötürü maçın tekrarına gerek duymadıklarını açıkladı.

Basketbolun b’sinden anlayan herkes 22 saniyenin bir basketbol maçına ne denli etki edebileceğini bilir. FIBA sadece hatasıyla yüzleşmek istemedi.

Bu noktaya kadar yönetim kanadındaki reaksiyonlarımıza makul denilebilir. Fakat Belçika maçı sonrası TBF Başkanı Hidayet Türkoğlu’nun Gürcistan maçında olanlara yönelik yaptığı açıklamaları makul bulmuyorum. Açıklamaları sırasında: ‘’FIBA gibi üst bir makamın, bu tip organizasyonları üçüncü dünya ülkelerine vermesini gerçekten sorgulamamız lazım.’’ İfadesi bana kalırsa son derece yersiz.

Bu ifadeyi belli bir çerçevenin içinde kalarak daha fazla çözümlemem yazımı belirlediğim düzlemin dışarına çıkarır, sadece şunu söyleyerek burayı noktalayayım: Haklı olduğumuz nadir durumlarda haklılığımızı global platformlarda ifade edemeyişimiz ne yazık ki burada da mevcut.

Ayrıca grup aşamalarının son maçında Gürcistan’ı yenerek onları eleyen Karadağ takımına federasyon olarak bir tepsi baklava ikram edişimiz de bana zamanında yaşanan bir ‘lale’ polemiğini hatırlattı. Bu kadar ‘küçük’ olmaya gerek var mıydı?

ERGİN ATAMAN TAKIMI KORUDU

Mağlubiyet ve sonrasında bütün olan biten takım üzerinde negatif hava yarattı. Kaldı ki bizim bu maçı kaybetmemiz sonrasında olanlardan bağımsız bir hadiseydi. 3 maçtır kötü oynuyorduk. Bunun beraberinde getirdiği eleştiriler de vardı. Milli takımların genelde ne denli duygusal olduğunu düşünürsek bu noktada bir çöküş yaşanabilirdi.

Fakat Ergin Ataman alametifarikalarından birini konuşturdu ve bütün olan biteni takımın yararına kullanabildi. Belçika maçında oyuncularından pozitif bir reaksiyon almayı başardı.

Belçika maçı, o ana kadar en sahada ne yaptığını bilerek oynadığımız maç oldu. İlk 3 maçta savunmada eforsuz olmak ve hücumda topu durdurmakla eleştirilen Alperen Şengün maçı 24 sayı 8 ribaund ve 6 asist ile tamamladı. Bunun yanında da savunmada takdire şayan bir çabayla galibiyette başrol oynadı. Maçın sonunda Ergin Ataman’ın Gürcistan defterini bir daha açmaması da takımın olanların üstüne yeni bir sayfa çevirdiğinin sembolüydü.

Belçika maçında bulmaya başladığımız pozitif oyunu bir sonraki gün İspanya maçında da yanımızda getirdik. Maç boyu skorun yakın olduğu ve oyunu kaybetmediğimiz karşılaşmadan son anlardaki talihsiz birkaç hatayla mağlup ayrıldık. Fakat gruptaki ilk 3 maçımıza oranla İspanya karşısında daha iyi gözüktük.

TİFLİS’TEN BERLİN’E GEÇERKEN SON NOTLAR

Total olarak bakarsak, grup aşamaları beklediğimizden kötü geçti. Fakat grubun son iki maçında takdir edilmesi gereken bir karakter ve pozitif bir oyun ortaya koyduk. Ama bu oyunu elde ederken kullandığımız rotasyonun darlığı turnuvada ilerledikçe bizi incitebilir.

Bundan bir önceki yazımda kadro derinliğimizi bir pozitif olarak öne sürmüştüm. Fakat beklentilerimin aksine, grup maçlarının hemen hemen hepsinde 7 veya 6 kişilik rotasyonlar kullandık.

Bunun sebebinin ilk 5 ve yedekler arasında inanılmaz bir yetenek farkı olmasından değil, takımın (aslında yine bir önceki yazımda belirttiğim gibi) bir düzeni olmamasından ötürü olduğunu düşünüyorum. Koç, az biraz yaratılabilen kimliği sürdürmek adına sürekli aynı 5 ile oynuyor.

Grupları geride bırakırken maç başına en çok süre alan 5 oyuncunun 2’sinin veya 25 oyuncudan 4’ünün bizim takımdan olduğunu görüyoruz. Bunun getirdiği yıpratıcılığı bana göre İspanya maçının özellikle son periyodunda gördük. Daha geniş rotasyon kullanan rakibimiz karşısında sona doğru ‘nefesimiz yetmedi’.

Bu yoğunlukta en çok yıpranan sanırım Shane Larkin oldu. Larkin, Belçika ve İspanya maçlarını sağ elinde bulunan bir sakatlığa rağmen oynadı. Larkin’in bu fedakarlığı son derece takdir şayan olmakla beraber kendisi grup maçlarının ardından İstanbul’a muayene için döndü. Ne yazık ki oradan gelen negatif yönde. Larkin son 16 karşılaşmasında forma giyemeyecek. Onun yokluğundan doğan boşluğu kimlerle kapatacağımız bir merak konusu.

Şimdi son 16’daki rakibimiz Fransa. Kendi tarihlerine göre son zamanların zayıf Fransalarından birisi diyebilirim. NBA oyuncuları ile dolu bir kadro olmasına karşın, yaratıcı oyuncu konusunda sınırlılar. Bu da onları hücumda problemli kılıyor.

İşin savunma kısmında durum farklı. 3 kez NBA’de yılın savunmacısı olarak seçilen Rudy Gobert Fransa pota altını herkes için karartıyor. Aynı zamanda arkasından giren Vincent Poirier ve Moustapha Fall da Avrupa’nın en elit uzunları.

Özellikle Gobert varken pota altından üretmek imkansıza yakın. O yüzden dış şutların girmesi maçın akıbeti adına kritik bir konumda olacaktır. Hele ki o şutlar Sertaç Şanlı’dan gelirse. Çünkü o durumda rakip uzunları boyalı alanlarından uzaklaştırabilir ve potaya daha kolay atak edebiliriz.

Bizi kolay bir maç beklemiyor. Özellikle Larkin’den mahrum oluşumuz bizi son derece negaitf etkiledi. Önlerine zaten biraz yıpranmış şekilde çıkacağımız Fransa bizden daha atlet ve daha fiziksel bir takım. Favori değiliz ama onlara da mutlak favori diyemeyiz. Berlin’deki taraftar desteğiyle birlikte yaratılabilecek atmosferden bir galibiyet çıkarabiliriz. Bol şans 12 dev adam!

Köşe Yazıları Haberleri