Artık söylenmeyi, yakınmayı bırakalım. TÜİK verilerinin denetime açılması için kampanya açmalıdır. “Vatandaşı enflasyona ezdirmedik” diyenlere meydan okunmalı, “Buyurun, birlikte bakalım” denilmelidir. Emeklinin alın teri primlerini çarçur eden bu iktidarın “sadakacı” yaklaşımının rencide ediciliğine katlanmamalıyız. Enflasyonu düşüreceğiz diyenlerin yanlış boğazı sıktıkları deşifre edilmelidir. Ücret maaş zamları seçim oyuncağı olmaktan çıkarılmalıdır.
***
TÜİK rakamlarına güvensizlik çok yaygın. Bu koşullarda aslında hiçbir çağrıya, kampanyaya gerek kalmadan kendisinin harekete geçmesi ve verilerini denetime açması beklenirdi… Ama yapmadı. Geçmişte bir teşebbüsü olmuştu. Bir kurul oluşmuştu ama 2 – 3 ay sonra dağıtılmıştı. Hatırlıyoruz.
TÜİK aklın yolunu izlemiyor. O zaman bir kamuoyu talebini önüne koyalım. Hakkımız. Bir kampanya yürütelim. Bu yazı bir çağrı yazısı. Kampanya birçok yönden yürüyebilir. Bir kere dava açılabilir. Bir emekli yargıcın dava açtığını biliyorum. Binlercesine daha ihtiyaç var.
Prof. Dr. Aziz Çelik Hoca, TÜİK’e dava açılmasını, kayıpların telafisinin talep edilmesini “fantastik” ve “gerçekleşmesi neredeyse imkânsız” bir iş olarak görüyor. “Çalışanları boş hayallere sürüklememek lazım” diyor. Böyle bir “dava süreci çok tartışmalı, sonuç alması uzun yılları bulabilecek ve kazanılıp kazanılmayacağı belli olmayan bir süreç olur” diyor. Bu konuda açılmış ve reddedilmiş ve kesinleşmiş bir dava olduğunu hatırlatarak, “Şimdi konu bireysel başvuru yoluyla AYM'ye götürüldü. Onun sonucunu görmeden yeni dava açmak anlamlı değil” diyor. “Geriye dönük kayıpların TÜİK'ten alınması(nın) ‘teknik hukuk’ yoluyla neredeyse imkânsız” olduğunu hatırlatıyor. Hoca’nın önerdiği şu: “Bu konu toplumsal bir talep haline gelmeli, muhalefet ve sendikalar sahiplenmeli. Böylece ücret ve maaşlardaki kayıplar telafi edilmeli. Bunun mahkemeler yoluyla olması çok ama çok zor.”
DİSK’e, emekli örgütlerine çağrı
Ben sevgili hocama katılamıyorum. Dava açılmalıdır, hatta binlerce dava açılmalı, tespit istenmelidir. Sonuç ne olur, bilemek imkânsız. Ama bu yol da yabana atılmamalı.
Evet, dava açmayı tek yol olarak önermiyorum. Benim önerdiğim şu:
Mesela DİSK, diğer sendikalar, emekli örgütleri, dernekleri önderlik etmeli, on binlerce üye dava açmalıdır. Bu bir.
İkincisi, TÜİK verilerinin uzman heyeti denetimine açılması için güçlü bir kampanya yürütülmelidir. Veriler, uluslararası tanınırlığı, saygınlığı olan, istatistikçi, ekonometrici bağımsız bilim insanlarımızın oluşturduğu bir heyetçe denetlenmeli, kontrol edilmelidir. Bu heyette işçi, memur sendikaları gözlemci olarak bulunmalıdır. Kampanya açılmalı ve “Ey TÜİK, rakamların doğruysa korkacak bir şeyin de yok. Bu tartışma bitsin, TÜİK haklıymış deyip, dağılalım. Verilerini denetime aç” denilmeli.
Şimşek’in şeffaflık sözü havada kaldı
TÜİK bunu yapabilir mi? TÜİK yönetimine böyle bir inisiyatif bırakılmayacağını tahmin edebiliriz. Ama bağlı olduğu bakanlık, Hazine ve Maliye Bakanlığı koltuğunda göreve geldiğinde şeffaflık sözü veren Mehmet Şimşek oturuyor. Evet, sendikaların öncülüğünde, denetim talebiyle bir kampanya çalışması yapılmalı ve konu, geldiğinde şeffaflık sözü veren Bakan Mehmet Şimşek’in önüne de konulmalı. Şeffaflık mı, buyurun şeffaflık:
- Saygınlığa, güvenilirliğe ihtiyacı olan bir kamu kurumunun bu kadar örselenmesine niye izin veriyorsunuz?
- Neden kamuoyunu tatmin etmeyi, ikna etmeyi önemsemiyorsunuz?
- Doğru rakamlara sizin de ihtiyacınız var. Enflasyonla ilgili birçok önlem bu rakamları baz alıyor. Ya bu rakamlar yanlışsa? Tedbirlerin etkisiz kalması riski yok mu?
Bu konuyu defalarca gündeme getirdim. Şu anda sadece emekliler, memurlar, asgari ücretliler mağdur edilmiyor, bütün Türkiye aslında pusulasız ve kaos içinde yol alıyor. Enflasyon rakamının içine girdiği bütün diğer rakamlar tartışmalı hale geliyor.
Kurumsal sorunlar büyüktür. Liyakatsiz atamalar, atananlarda minnet duyguları, atayana hizmet etme anlayışı doğuruyor. Herkes bulunduğu konumda iktidara çalışmaya başlıyor. Herkes iktidara çalışmayı borcu biliyor. Çünkü atamalar liyakate göre değil. Herkes borçlu ve borcunu ödüyor. Evet, kadrosu da yok ama Erdoğan’ın insan kaynakları politikasının bir tarafı bu. AKP’nin yüzde 100 kadrolaşmasını gözönüne aldığımızda bütün bir kurumun, sahadan veri toplayandan değerlendirme kurullarına kadar partizan yontmaları, AKP başarısını büyütmeye, başarısızlıkları küçültmeye meyilli olmaları beklenebilir hale geliyor. 22 yıllık AKP icraat pratiği bunu gösteriyor. Dolayısıyla talebin bir yönü de kurumun yeniden inşa edilmesidir.
İstatistikler konusunda iş bununla bitmiyor. Düzeltmek için, tartışmalı verilerin, tartışılmayan, güven duyulan bir baz yılına geri götürülerek güncellenmesi gerekiyor. Olanaksız bir iş gibi gelmiyor bana. Uzmanları daha iyi bilir.
Durum vahimdir aslında. Vatandaş parasını borsaya, mevduata, altına, dövize yatırırken kazanmış mı kazanmamış mı bilemez… Kaybı o kadar mı yoksa daha fazla mı bilemez. Kazandığı doğru mu değil mi bilemez. Bütün cari hesapları reele çevirirken enflasyon verisi kullanılıyor. Kira zamları enflasyona göre yapılıyor. Hatta bu kaos başlı başına enflasyonist çalışıyor. Rakamlara güvensizlik her mal ve hizmet üreticisinin kendi algıladığı seviyeden zamlara yolaçıyor.
Düşünün; 1 yıl önce yüzde 18 – 20 olan kredi faizleri yüzde 70’i buldu. Ama hala kredilerde sert bir düşüşü yok. Yavaşlama işaretlere daha şimdi şimdi geliyor ve cansız. Acaba reel sektörde iş görenler, bu faizlere neden razı oluyorlar? Bu faiz oranları, onların hissettiği enflasyona karşı hala karlı duruyor olabilir mi? TÜİK’in enflasyon rakamlarını baz alan politika faizinin yeterince sıkı olduğunu ileri sürenler, bundan emin mi?
Bir kampanyaya ihtiyaç var. Hepimiz gerçeğe saygılı mıyız? Görelim o zaman gerçeği!
Dar gelirli için özel endeks gerekiyor
TÜİK ve enflasyon konusunda yapılacakların en önemlisi elbette rakamların düzeltilmesi, doğru açıklandığının, açıklanacağının garanti edileceği bir kurumsal yapıya gidilmesi… Ama dahası var.
Açlık ve yoksulluk sınırı altında geliri olan, genel olarak “dar gelirlilerin” harcamaları ağırlıkla gıda, ulaştırma ve kiraya gidiyor. Harcama sepetlerinin kompozisyonu genelden farklı ve genelde bu üç harcama grubunun toplamı, genel endeksin yaklaşık 10 – 15 – 20 puan üzerinde geliyor. Yani dar gelirlinin harcama sepeti ile genel sepet önemli ölçüde ayrışıyor. Dolayısıyla harcarken, diyelim enflasyonu yüzde 80 olan bir mal grubuna harcıyor, zam alırken, genel sepete göre, diyelim yüzde 60’a göre zam alıyor. Dolayısıyla bu yöntem her zam döneminde genel enflasyon ile farkı kadar gizli gelir tırpanı olarak çalışıyor.
2018 Ocak – 2024 Haziran arasında genel endeks 330,75’ten 2.319,25’e gelmiş. İki tarih arasındaki değişim oranı yüzde 601,22. Aynı yöntemle gıda ve alkolsüz içecekler + ulaştırma + konut harcamaları endekslerinin değişim oranlarının aritmetik ortalaması yüzde 658 çıkıyor. Üç kalemin ağırlıklarına göre bakarsak değişim oranı % 668,05 çıkıyor. Emekli aylıklarının büyük kısmının ve asgari ücretin açlık sınırı altında kaldığını dikkate alarak genel endeksi gıda ile kıyaslarsak durumun vahameti gözüküyor:
Ocak 2018 – Haziran 2024 arasında:
Genel endeksteki değişim % 601,22
Gıda ve alkolsüz içeceklerde % 806,97!
Fark 205,5 puandır!