Türkiye bir Ortadoğu ülkesi mi yoksa Avrupa ülkesi mi? Galiba ikisi de değil. Türkiye ruhen bir Latin Amerika ülkesidir. Bu fikre durduk yere kapılmadım. Otuzlu yaşlarda gözlerimle görerek şahit oldum.
Bundan yaklaşık 20 yıl önce çok uzun zamandır istediğim Güney Amerika seyahatine çıkmıştım. Dijitalleşmenin bu kadar yaygın olmadığı zamanlardı. Çantamda bolca tişört, fotoğraf makinası, birkaç gezi kitabıyla İstanbul-Almanya-Arjantin aktarmalı bir uçuşla yaklaşık 32 saat sonra Şili’nin başkenti Santiago’ya vardım. Havaalanından kalacağım otele gitmek için taksilere doğru yürürken alandaki canlılıkla karışık keşmekeş çok tanıdık gelmişti.
Hızla valizlerimi otelde bırakıp yakındaki bir meydana çıktığımda karşıdan büyük bir yürüyüş kolunun meydana doğru geldiğini gördüm. Sloganlardan ve sembollerden anladığım kadarıyla yürüyüşü yapanlar İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’ya yaptığı saldırıları protesto eden sol gruplardı. Mazlum Filistin halkının mücadelesinin İslamcılığa hapsedilmediği yıllardı.
Yürüyüşçülerin attığı ve bildiğim tek İspanyolca slogan olan “El Pueblo Unido Jamás Será Vencido” (Örgütlü halkın gücü yenilmez) sloganlarına eşlik ederek onlarla bir süre yürüdüm. Latin Amerika’ya geleli 1 saat olmuştu ama kan çekmiş hemen nümayişe karışmıştım.
Grup uzaklaşınca bir kiliseden çıkan düğün konvoyu ile karşılaştım. İlerideki parkta açık hava partisine rastladım ve biraz izledim. Hayat ziyadesiyle canlı yaşanıyor, ülkedeki politik hava kapalı kapılar ardında kasvetli değil tüm canlılığıyla sokaktaydı.
Coğrafi olarak uzak olsa da siyasi çalkantıları, askeri darbeleri, ekonomik krizleri, kör-topal demokrasi çabaları, silahlı örgütleri, dinin siyasetteki etkisi ve insan profiliyle daha çok Arjantin, Şili, Brezilya gibi bir ülke olduk hep. Irak’tan, Suriye’den veya İran’dan çok Latin Amerika ülkelerine benziyoruz.
Dün yani 21 Kasım Arjantin’in Ulusal Egemenlik Günü'ydü ancak ülke yas tutuyordu çünkü Arjantin'de cunta tarafından kaybedilen çocuklarının izini süren Plaza de Mayo Anneleri Derneği Başkanı Hebe de Bonafini 93 yaşında yaşamını yitirdi. Ülkede resmi olarak 3 günlük ulusal yas ilan edildi.
Hebe de Bonafini çocukları ve gelini kaçırılıncaya kadar ev hanımı olarak hayatını sürdürüyordu. 1976 yılında Arjantinli askerler yönetime el koyduktan sonra ülkede sayıları net olmamakla birlikte 30 bin kişi gözaltında kaybedildi. Kurbanlardan binlercesi askeri helikopterlerden okyanusa atıldı.
De Bonafini, büyük oğlu Jorge Omar ile küçük oğlu Raul Alfredo'nun 1977'de, Jorge'nin eşi Maria Elena Bugnone Cepeda'nın da 1978'de zorla kaybedilmesinin ardından hayatı boyunca sürecek insan hakları mücadelesine başladı.
De Bonafini'nin 14 kadınla askeri cuntaya karşı sesini yükseltmesi, o dönemde benzer acıları yaşayan birçok kişinin mücadele etmesine yol açtı. Kaybettikleri çocuklar için başlarına bizdeki Barış Annelerinin tülbentleri gibi beyaz eşarplar bağlayarak halkı da yanlarına aldılar; bu eşarplar, zaman içerisinde onların sembolü haline geldi. Tüm dünya bu cesur kadını tanıdı. Gözaltında kayıpların uluslararası sembolü oldu.
Faşizmin en karanlık yıllarında herkes o annelerin cesaretine biraz endişe biraz gıptayla bakıyordu. Hükümet için ise “terörist destekçisi hain” dışında bir sıfatları yoktu.
1983'e kadar süren, "kirli savaş dönemi" ve "devlet terörü dönemi" olarak da anılan bu süreçte, insanların uçaklardan atılarak öldürülmesi, zorla kaybedilmesi ve işkence gibi ciddi insan hakları ihlalleri yaşandı.
ABD ve Katolik Kilisesi'nin desteklediği diktatörlük döneminde işlenen insanlık suçları darbe sonrasında utangaç bir üşengeçlikle formaliteden yargılanmaya başlandı. Süreç bizdeki Kenan Evren ve çetesini yargılama tiyatrosunu andırıyordu.
Yargılanan üst düzey askeri yetkililerdeki aşırı özgüven ve küstahça savunmaları mağdur yakınlarını çileden çıkartsa da o güne kadar sıradan bir savcı olan Julio Strassera’ın genç bir ekiple yaptığı soruşturma tarihi cezaları beraberinde getirdi.
Geçtiğimiz aylarda gösterimi yapılan ve şimdiden birçok festivalde çeşitli ödüllere aday gösterilen Argentina 1985 filmi tam olarak bu dönemi anlatıyor.
Filmin 1980 doğumlu yönetmeni Santiago Mitre 1985’te yalnızca bir çocuktu ama dava içinde bulunan sosyolog annesi ve avukat babasının davasıyla ilgili anılarını hiç unutmamış. Askeri darbecilere yüksek cezalar isteyen savcı Julio Strassera’nın “Bir daha asla!” diye biten konuşmasının ailesini ne kadar mutlu ettiğini hatırladığını söylüyor.
Adaletin bir aile için ne kadar önemli olduğunu şöyle açıklıyor;
“Arjantin’de diktatörlüğe karşı mücadelenin ana sembolü, kayıpların anneleri olan Plaza de Mayo Anneleri idi. Yani aile, hepimizi birbirine bağlayan şey… Kurması tuhaf bir bağlantı gibi görünebilir ama bence aileler ve adalet arasındaki güçlü bir bağlantı var. Filmde göstermek istediğim şey buydu.”
Belki hatırlarsınız memlekette ılık ılık çözüm süreci yellerinin estiği zamanlardı. Başbakan Erdoğan, Dolmabahçe'deki ofisinde Cumartesi Anneleri'ni kabul etti. Anneler ile görüşen Erdoğan, bu konuyu çözeceğine dair Berfo Ana başta olmak üzere diğer annelere söz verdi. Berfo ana 33 yıl oğlunu aramak için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Şimdi sıra devlette, hükümetteydi ama kimse kılını dahi kıpırdatmadı.
Berfo Ana öldüğünde 106 yaşındaydı. Gözaltında kaybedilen oğlunun kemikleri hala bulunamamıştı. Cumartesi Anneleri'nin 25 Ağustos 2018 tarihinde gerçekleştirilen 700. haftası, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun talimatı doğrultusunda Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından yasaklandı. Dağılmayan annelere polis gazla ve copla müdahale etti.
Cumartesi Anneleri 1000. Toplanma’ya doğru yaklaşıyor. Emine Şenyaşar’ın başlattığı ‘Adalet Nöbeti’ devam ediyor. Binlerce insan uyduruk davalarla özgürlüklerinden mahrum ediliyor. Gözaltında kayıpların en yoğun olduğu yılların yöneticileri yalılardan, marinalardan hala vatan millet naraları atıyor.
Arjantin kanlı “kirli savaşının” mimarlarını yargılamaya cesaret etti. Şimdi ise ulusal egemenlik bayramında ulusal onuru saydığı Cumartesi/ 'Plaza de Mayo annesi Hebe de Bonafini için yas tutuyor.
Onun kaybolan 30 bin kişi için hafıza, hakikat ve adalet arayışının uluslararası sembolü olduğunu kabul ediyor.
Kaderde benzediğimiz Latin Amerika ile katillerimizi yargılamakta da benzeriz bir gün umarım.
Cumartesi annelerimize ilham ve cesaret veren Hebe de Bonafini anne, huzur içinde uyu…