Bir kez daha toplumun fiziksel sağlığının ekonomik çıkarlara kurban edildiği, vaka ve ölüm sayılarının yükselişe geçtiği günlerden geçiyoruz. Kapanma ekonomik ve sosyal maliyeti yüksek ama aynı zamanda aşısız ortamda en etkili çözüm. Son günlerdeki kısa süreli yavaşlamayı saymazsak, aşı temininde Nisan’dan bu yana sıkıntı yaşanmıyor.
Geçtiğimiz yılın Aralık ayında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca günde 1.5 milyon kişiye aşı yapabilme kapasitemiz olduğunu söylemişti. Ama görünen o ki ilk aşılamanın başladığı günlerden bugüne ortalama günlük aşı 200 bin seviyesini geçemiyor.
An itibariye süreci yavaşlatanın Sağlık Bakanlığı’ndan ziyade “aşı karşıtları” olduğunu söyleyebiliriz. 2020 kasım ayında Diyalog Araştırma’nın 1.500 kişi ile yaptığı araştırmaya göre 18 yaş üstü yetişkinlerin %35’i aşı olmayacağını söylemişti. Yani 61 milyon 18 yaş üstü yetişkin içinde 21 milyonu kasım ayında “aşı olmayacağını” belirtmiş. 2021’de Temmuz sonuna geldiğimizde Fahrettin Koca’dan hakkı olduğu halde aşı olmayanların sayısının 23 milyon olduğunu öğreniyoruz.
8 Ağustos itibariyle 1.doz aşılamalara bakıldığında, hiç aşı olmamış yetişkinlerin sayısı 19 milyona düştü. Yani hala günde ortalama 200 bin aşılama ile ilerliyoruz. Aşının koruyuculuğunun artması için ikinci ve üçüncü dozlar da şart ama hala ilk aşısını olmamış milyonlarca yetişkin var. Okulların açılacağı ve piyasada canlanmanın beklendiği/istendiği sonbahara 1. ve 2. doz aşıları tamamlamak zorundayız.
NEDEN AŞI OLUNMALI?
Bu soruya cevap vermeden evvel, Diyalog Araştırma’nın raporundan aşı karşıtlarının neden aşı olmak istemediklerine bir göz atalım: aşı karşıtlarının yarısından fazlası aşıya güvenmediğini, %14’ü korktuğunu, %25’i ise etkili olmayacağını, işe yaramayacağını ve gerek duymadığını söylüyor.
Dünyada 2 milyar 327 milyon kişi ilk doz aşısını, yaklaşık 2 milyarı da tüm aşılarını tamamladı. En güçlü ve gelişmiş ülkeler de bizimkiyle aynı aşıları kullanılıyor. Şu ana kadar salgında dünyada en az 4.3 milyon kişi öldü. Ülkemiz de bu rakam 52 bin. Bu devasa operasyondan kayda değer bir yan etki, anlamlı düzeyde kayıp raporlanmadı. Sağlık çalışanlarımız en önce aşılarını oldu ve bu alanda kayıp sayısı radikal biçimde düştü. Aşılama sürecini başarıyla yürüten ülkelerde sosyalleşme imkanları arttı maske kullanımı gevşedi çünkü vaka ve ölüm sayıları hızla azaldı. Ölmekten değil de aşı olmaktan korkmak ya da etkisi olmadığını düşünmek için ortada bir sebep yok.
Ülkemizde de aşılamanın olumlu etkisini gösteren veriler mevcut:
Sağlık Bakanlığı’nın 8 Ağustos akşamı web sitesinde güncellediği “En Az Bir Doz Aşı Olmuş 18 Yaş Ve Üstü Nüfus (%)” haritasına göre doğuya doğru gidildikçe aşılanma oranı düşüyor.
https://covid19.saglik.gov.tr/
Aynı sayfada br başka veriye, 24-30 temmuz arası “İllere Göre Vaka Sayısı” raporuna bakıldığında 100 bin kişiye düşen vaka sayısında başı çeken illerin aynı zamanda aşılamanın en düşük olduğu yerler olduğunu görüyoruz. Veri bize aşılamanın %75’in üstünde olduğu illerde ortalamanın üstünde vaka sayısına rastlanmadığını gösteriyor. Bu bulgunun tek istisnası olan Eskişehir, %77’lik yüksek 1.doz aşılama oranına rağmen oransal olarak vaka sayısından 81 il içinde 16. sırada yer alıyor.
KİM BU AŞI KARŞITLARI?
Türkiye’de 18 yaş üstü 1. doz aşılanma oranı %67. 1.doz aşılama haritasına https://covid19asi.saglik.gov.tr/ bakıldığında özellikle Doğu ve Güneydoğu illerinde aşılamanın çok düşük düzeyde kaldığı gözleniyor
Bu illerdeki aşılanma eksikliğinin kaynağına ilişkin Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli Uluslararası Doktorlar Derneği Diyarbakır Temsilcisi Doç. Dr. Eşref Araç’ın Medyascope’dan Ferit Aslan’a verdiği mülakattan edindiğimiz bilgiler şunlar; Araç, son günlere hızla artan yatışlı Covid-19’lu hastaların çoğunluğunun aşısız olduğunu söylüyor. Sorunun bilgi ve güven eksikliğinden kaynaklandığını söylüyor. Bu yönde değerlendirmeleri yurdun dört bir yanında Covid-19’la mücadele eden hekimlerden işitmek mümkün.
Diyalog Araştırma kurucusu ve yöneticisi Uğur Ünal, araştırmalarında Kasım ayında Doğu ve Güneydoğu’ya özel bir aşı karşıtlığı tespit etmediklerini söylüyor. Öte yandan şu anda aşı isteksizliğinde öne çıkan illerde genç nüfusun fazla olduğuna, aşının öncelikle yaşlı gruplarda başladığına ve sıra gençlere geldiğinde yaz rehavetinin bu grupta daha fazla hissedilebileceğine dikkat çekiyor.
Diyalog’un araştırmasına göre Kasım 2020’de aşı karşıtlarının ve bu konuda karasız olanların profili:
- Aşı karşıtlığı lise mezunlarında daha fazla. Lise altı eğitim grubunda olanlar aşı hakkında daha az fikir sahibi ve aşı yaptırıp yaptırmama konusunda daha fazla kararsızlar.
- Kadınlar aşıya erkeklere göre biraz daha mesafeli ve aşı olup olmama konusunda daha kararsız.
- Hareketliliği fazla olan 28-47 yaş grubunun aşı karşıtlığı diğer yaş gruplarına göre daha yüksek.
- CHP veya MHP’ye oy veren seçmenlerin ortalamanın üstünde aşı karşıtı olması da araştırmanın enteresan bulguları arasında.
Hepimizin çevresinde bizi şaşırtan aşı karşıtı profiller var değil mi? Okumuş, yazmış, işi gücü hali vakti yerinde pek çok kişi ile karşılaşıyoruz aşıya kuşkuyla bakan. Bunların bir kısmının temelsiz komplo teorilerine objektif verilerden daha fazla bel bağlaması gerçekten çok şaşırtıcı. Eğitimli kesimdeki aşı karşıtlığı CHP ve MHP seçmeni içinde aşı yaptırmayacağım diyenleri de açıklıyor zira özellikle CHP seçmeninin eğitim düzeyi diğer partilerden nispeten daha yüksek.
AŞI KAMPANYASI ETKİLİ OLDU MU?
Temmuz ayı içinde Sağlık Bakanlığı halkı aşı olmaya teşvik etmek amacıyla ülkenin bilinen, sevilen ve güvenilen yüzleriyle bir reklam kampanyası hazırlattı.
Uzun yıllarını medya ajanslarının araştırma ve strateji bölümlerinde geçirmiş bir profesyonel olarak doğrusu ben kampanya fikrini, söylemini ünlü seçimini vs. beğendim ama kampanya tasarımı güçlü bir medya planlama ile desteklenmeliydi diye düşündüm. Şahsen ben bu konuda çalışmaya başladığımda farkettim kampanyayı. Sebebi reklam filmlerine “kamu spotu” muamelesi yapılmasıydı sanırım.
Reklam yayınının süre dağılımına bakıldığında %20’si gece yarısından sabah 7’ye kadar, yayınların sadece %25’i akşam 18:00 ile 23:00 arasında yapılmış. Yayınlar daha çok az izlenen spor ve haber kanallarında yapılmış.
SOSYAL MEDYA ETKİLİ OLDU MU?
Sosyal medya izleme & araştırma şirketi PlugInsight’a göre temmuz ayı boyunca kampanyanın sloganı #kollarısıvıyoruz sadece 1.000 içerikte kullanılmış. Etkileşim Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu’nun paylaşımından, erişim ise Antalya Valiliği’nin paylaşımından gelmiş. Twitter’da paylaşım rakamlarına bakıldığında doğrusu dişe dokunur pek de bir şey gelmemiş. Daha fenası kampanyanın sloganı beraberinde aşı karşıtı söylemi de taşımış.
Bu kadar acil ve önemli bir konuda kampanya yapmış olmak için yapmak yerine daha agresif bir medya planı ile toplumun farklı kesimlerine ulaşılmalıydı. Mesela Diyarbakır’da görev yapan Doçent Dr. Eşref Araç, aşı olmayan halka camilerde, taziye evlerinde birebir ulaşılıp onların ikna edilmesi gerektiğini söylüyor. Elbette bu tip saha çalışmaları çok önemli ama görsel ve işitsel her mecranın etkin kullanılması yolu ile aşının gerekliliğine dair farkındalığın arttırılması, durumun aciliyetinin toplumun her kesimine anlatılması lazım.
Gülsen Solaker’in DW Türkçe’de 7 Ağustos‘ta yayınlanan haberinden öğreniyoruz ki TTB aşı karşıtı 20’den fazla doktor için disiplin süreci başlattı, doktor olmayan 100 kadar sağlıkçı hakkında aşı karşıtı söylemleri için suç duyurusunda bulundu. TTB ve Tabip Odaları 5 Ağustos’ta bir basın toplantısı ile “COVID-19 Aşı ile Önlenebilir Bir Hastalıktır, Yaşamak ve Yaşatmak İçin Aşılanalım” mesajı yayınladı.
TTB’nin sosyal medyada #TedirginOlmaAşıOl ve #AşıCandırHayatKurtarır hastag’lerini kullandığı bir kampanyası var. Zaman zaman zoom üzerinden konferanslar düzenliyor. Aşı oranlarını yükseltmek için bakanlığın TTB’nin çalışmalarına destek vermesi, kampanyaların geniş halk kesimlerine ulaşabilmesi için tüm mecraların etkin biçimde kullanılması gerekiyor.
Bu süreçte Bakanlığın başta TTB olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşlarıyla koordinasyon içinde çalışması elzem. Bu çalışmaların derinlemesine hedef kitle analizi ile desteklenmesi lazım. Aşı olmayanların eğitim, cinsiyet, profil ve aşı olmama motivasyonlarını anlayacak araştırmaların sonuçlarına göre medya plalama süreçleri daha etkili biçimde tasarlanabilir, aşı karşıt ve kuşkucularına ulaşmanın farklı ve etkin yolları bulunabilir.
Aşı karşıtlığı ve kuşkuculuğu sadece fiziksel değil ruhsal sağlığımız için de sorun yaratıyor ve çocuklarımızın yüz yüze eğitime dönebilmesi önünde çok önemli bir engel olarak duruyor. Konuyla ilgili geçtiğimiz yılın sonuna Kısa Dalga İlham Verisi’nde Biyolog Dr. Uzay Sezen’le yaptığımız röportajın sonunda dediğimiz gibi “Aşı son yüzyıl içinde bilimin geliştirdiği olağanüstü derecede başarılı, hastalıkların üstesinden hastalanmadan gelmeyi sağlayan alkışlanası bir yöntem. O nedenle “haydi gençler aşıya!”