İlk yazıdan bu yana Rusya’nın Ukrayna işgalinin bölgesel değil küresel mücadelenin bir parçası olduğunu yazıyorum. Yine, savaşın temel nedeninin, Rusya’nın küresel sistemde ABD ve Batı tarafından belirlenmiş ekonomik iş bölümü (enerji tedarikçisi) ve stratejik statüsünü (bölgesel güç) kabul etmemesi olduğunu, bunu da en güçlü olduğu araçla, askeri gücünü kullanarak değiştirmeye çalıştığını ileri sürdüm. ABD’nin bu politikayı gördüğünü, giderek Çin’e yanaşan ve Batı’dan uzaklaşan Putin Rusyasını askeri güç, liderlik ve ekonomi üçgeninde zayıflatma stratejisine yöneldiğini başından beri tartışıyorum. Geçen hafta ABD Savunma Bakanı Austin’in, müttefiklerinden gelen, “bu şekilde söylemeseydi iyiydi” yakınmaları arasında “Rusya’nın gücünü başka ülkelere saldırmayacak kadar zayıflatmak istedikleri” söyleyivermesi bu stratejiyi açık etti.
Savaş başladığında ABD’nin Zelenski’yi Rusya’ya karşı kışkırtıp sonra da yalnız bıraktığı iddiası sık tekrarlanan ve kahve sohbetinden öteye gitmeyen bir klişeydi. Bu klişeyi bir analiz gibi sunanlar, savaş uzayınca bu kez ABD’nin savaşı derinleştirdiğini yazmaya başladılar. Bu açık bir vekalet savaşı ve ABD’nin kendi askerlerini işin içine karıştırmadan Ukrayna üzerinden Rusya’yı zayıflatmaya çalıştığı ortadaydı. Burada sorunun Zelenski sevgisi olmadığı zaten belliydi. Vekalet savaşının sürebilmesi, için vekili kullanan devletin askeri vb desteği kaçınılmazdır, yoksa vekalet savaşı olmaz. Tekrara düşme pahasına bir kez daha yinelemek gerekirse, ABD kendi yanında durmayacağını iyice belli etmiş olan Rusya’yı, bir bakıma Çin’in yanına iyice zayıflayarak (minimalist) bırakarak ya da bir yönetim değişikliğine götürerek (maksimalist) dönüştürmeye çalışıyor.
ABD’nin bu vekalet savaşının temel dinamiği olan silah satışı ve istihbarat sağlayarak uzaktan kontrol ettiğini yine daha önce yazmıştım. Geçen hafta Biden yönetiminin Ukrayna’ya 33 milyar dolar gibi devasa bir yardım bütçesi tahsis etmesi bu yöndeki önemli bir gelişme oldu ve ABD savunma sanayii ile ilgili tartışmaları gündeme getirdi. Bu yazıda her savaş, çatışma ve askeri müdahelede yeniden tartışılan ABD’deki askeri-endüstriyel kompleks (AEK) ile genel olarak savaşlar arasındaki ilişkiye ve özelde Ukrayna savaşının yarattığı farklı durumu ele alacağım.
ASKERİ ENDÜSTRİYEL KOMPLEKS NEDİR?
Bu kavram ilginç bir şekilde literatüre ABD Başkanı Eisenhower’ın 1961’de yaptığı veda konuşmasıyla girdi. Burada başkan “hükümet katında resmi yetki ve meşruiyete sahip olmayan askeri endüstriyel komplekse” karşı Amerikan halkını uyarıyordu. Bu konuşma tahmin edileceği gibi büyük bir şok etkisi yarattı ve o tarihten itibaren AEK üzerine büyük tartışmalar yaşandı, bir yayın patlaması yaşandı. Eleştirel yazarlar 1960’lar ve 70’lerde AEK’i, ABD dış ve güvenlik politikasının tek belirleyicisi gibi gördüler. AEK’in merkezinde savunma sanayi bulunurken, ona eşlik eden Pentagon, savunma şirketlerinin bulunduğu eyalet temsilcileri (Kongre), üniversite dış halkaları oluşturuyor. AEK, ABD’nin Soğuk Savaş döneminde Sovyet tehdidini olduğundan büyük göstererek savunma harcamalarını yüksek tutmak, bölgesel savaşlar çıkarmak ve ordunun ihtiyacı olmayan ya da ihtiyacından fazla askeri malzeme almasına neden olmakla suçlandı. Kanıtlaması kolay olmasa da Vietnam savaşı ağırlıklı olarak AEK’i ve onun aracılığıyla ABD ekonomisini canlandırmaya yarayan bir savaştı. Bu noktada savuna harcamaları, eğer bir sanayi varsa ekonomiyi harekete geçiren bir etken de olabilir, ekonomiye zarar veren verimsiz bir kaynak israfı olarak da görülebilir. Bu konuda literatür tartışmalıdır. Ama savunma sanayindeki çok sayıda buluşun, başta bilişim olmak üzere (bugün internet, google vs) birçok buluşun savunma sanayi çıkışlı olup, sonradan sivil sektörlere yansıtıldığını biliyoruz.
GÜNÜMÜZDE AEK HALA GÜÇLÜ MÜ?
ABD’deki AEK’in en büyük alıcısı Amerikan Savunma Bakanlığı yani Pentagon. ABD savunma harcamaları Sovyetlerin dağılmasına rağmen azalmadı, istikrarlı bir şekilde artmaya devam ediyor. ABD ekonomisinin bir dönem askerileştiği söylendiyse de, özellikle neoliberal dönemde küresel ölçekteki finansal serbestleşmeyle birlikte önce finans kapitalin güçlenmesi, ardından bilişim sektörlerinin öne çıkmaya başlaması, savunma sanayii şirketlerinin ABD ekonomisi içindeki yeri ve önemini göreceli olarak azalttı. Günümüzde ABD ulusal gelirinin yüzde 70’i tüketici harcamalarından oluşuyor. AEK genellikle havacılık sanayi ile birlikte ele alınıyor ve bu şekilde ABD ekonomisinde günümüzdeki payı GSYH’nin yüzde 1.8 (390 milyar dolar) oluşturuyor.
ABD ekonomisindeki şirket büyüklüklerine bakıldığında savunma sanayiindeki en büyük firma olan F-35’lerin üreticisi Lockheed Martin, gelir açısından ABD’deki ilk 100 içinde 51. (65 milyar dolar), füze sistemleri üreticisi Raytheon 58, Northtrop Grumman 88. Sırada yer almaktadır. İlk sıralarda Walmart market zinciri, Amazon, Apple ve bazı sigorta şirketleri vardır. Piyasa değeri açısından bakıldığında da Apple, Amazon, Microsoft gibi şirketler başı çekmektedir.
Özellikle bölgesel ve iç savaşlarla AEK arasında doğrudan ilişki kuran, silah şirketleri kâr etsin diye savaş çıkarıldığını savunan görüşler sorunlu. Her türlü askeri müdahele ve çatışmanın bu silahları üreten şirketlere kar getirdiği, savaşın adı geçtiğinde bu şirketlerin hisse senetlerinin tırmandığı biliniyor. Ama kapitalist sistemin işleyiş mantığı tek bir şirket grubu ya da sektörün bütün dış politikayı domine etmesine izin vermeyecek kadar karmaşıktır. ABD savunma harcamaları bölgesel savaşlar olmasa da azalmıyor. Ordular silaha doymazlar ve ABD ordusunun da silah iştahı hiç bitmez, milyarlarca dolar halen araştırma ve geliştirme adı altında yeni ve daha etkili silah sistemleri (mesela yapay zeka) için sektöre aktarılmaya devam ediyor.
İç savaşlarda pahalı silah sistemleri kullanılmaz. Silah şirketlerinin en büyük alıcıları devletlerdir. En pahalı silahlar başta deniz araçlarıdır. Bugün bir uçak gemisi 13 milyar, bir fırkateyn 1 milyar dolar civarında, Patriot sistemi (radar, kontrol, fırlatıcı ve füzeler) 2,5 milyar dolar, tek bir F-22 savaş uçağı 200 milyon dolar, F-35 yaklaşık 100 milyon dolardır. Çin korkusuna Tayvan, Japonya, G. Kore, Avustralya; İran korkusuna Körfez ülkeleri ve karşılıklı olarak Hindistan ve Pakistan ile Türkiye ve Yunanistan silahlanmaya büyük paralar harcamaktadır.
ABD 800 milyar dolar ile dünyanın savunmaya en fazla kaynak ayıran ve dünyadaki satışların yüzde 37’siyle en çok ihracat yapan ülkedir. Çin savunma harcamasında ikinci, Rusya silah ihracatında yüzde 20’lik payla ikinci sıradadır.
Savunma sanayiindeki şirketler işlevleri açısından kritiktirler ve en büyük alıcıları Amerikan savunma bakanlığı olduğu ve Pentagon ile organik ilişkileri bulunduğu için büyük kâr oranlarıyla çalışmaktadırlar. Dolayısıyla, Amerikan devletiyle özel ilişkilere sahiptirler. Ama günümüzde ABD dış politikasının belirleyici unsuru değillerdir ve Amerikan ekonomisinin savunma sanayi etrafında şekillendiği “Askeri Keynescilik” dönemi geçmiştir.
AEK VE UKRAYNA SAVAŞI
Yine de silah satışı her daim karlı bir iş olmayı sürdürüyor ve savaşların başlıca nedeni olmasa da, silah şirketlerine yeni fırsatlar yaratmaya devam ediyor.
Batı ve ABD silah şirketleri için NATO genişlemesinin yarattığı bir sorun vardı. Eski Doğu Bloku ülkelerinin silah sistemleri Sovyet döneminden kalmaydı ve ABD uzun süredir bunların NATO silahlarıyla değiştirilmesi yani standardizasyonu için bastırıyordu. Ukrayna savaşı bu standardizasyon için bulunmaz bir fırsat yarattı. Bu ülkeler ellerindeki Sovyet döneminden kalma silah ve mühimmatı Ukrayna’ya gönderecekler, ABD ve İngiltere gibi ülkeler de onlara kendi ürettikleri NATO standardına uygun silahları vereceklerdi. Örneğin Polonya elindeki T-72 tanklarını Ukrayna’ya verirken, yerine İngiliz Challenger 2 ve ABD Abrams tanklarını almak için anlaştı. ABD ayrıca, Afganistan ve Irak’ta da benzeri bir sorunla karşılaşmış, Sovyet döneminden kalma silahlara cephane ve parça bulabilmek için özel şirketlerle anlaşmıştı. Hatta, Afganistan ordusu için Rusya’dan aldığı Mi-17 helikopterlerini, Moskova’nın itirazına rağmen Ukrayna’ye teslim etme kararı aldı. ABD yine bu şirketler aracığıyla bir süredir milyonlarca dolarlık Sovyet dönemi silahlarına uygun cephaneyi piyasadan bularak Ukrayna’ya ulaştırıyor. Bu arada ABD özellikle tanksavar Javelin ve uçaksavar Stinger füzelerinden o kadar çok Ukrayna’ya gönderdi ki kendi stokları azalmaya başladı.
Nisan ortasında Savunma Bakanlığından en çok sipariş alan sekiz büyük silah şirketlerinin genel müdürleri Pentagon’da toplanarak Ukrayna savaşı nedeniyle artan ihtiyacı karşılamak için neler yapılacağını ve ABD’nin azalan stoklarını doldurma konusunu ele aldılar. Medyaya yansıyan haberlere göre ABD, detayları tam olarak açıklanmayan ve “hayalet drone” adı verilen ve Ukrayna cephesinde Rusya’ya karşı kullanılmak üzere özel olarak üretilen bir insansız hava aracı üzerinde de çalışıyor.
SORUN UKRAYNA SAVAŞI MI?
Ukrayna işgali savunma harcamalarını savunanların ve şirketlerin elini güçlendirdi. Bu şirketler her yıl zaten 100 milyon dolara yakın bir parayı lobicilik faaliyetleri ve kamuoyu oluşturmak için harcıyorlar. Ama sorun yalnızca Ukrayna savaşı değil. Küresel sistemde büyük güç çekişmesi ve dünyaki gerilim arttıkça, yalnızca ABD değil, diğer ülkeler de savunma harcamalarını artırıyorlar. Çin şu anda yaklaşık 300 milyar dolarlık bir harcamaya sahip ve bu ABD ile karşılaştırıldığında henüz düşük olsa da Çin hızla silahlanıyor ve ağırlığı deniz silahlarına veriyor. Deniz araçlarında sayı olarak ABD’yi geçmekle birlikte nitelik olarak hâlâ geride olduğu düşünülüyor. Bu hızla giderse o konuda da arayı kapatacak. Dünyadaki toplam savunma harcaması ilk kez yıllık 2 trilyon doları geçti. Hindistan üçüncü sıraya yerleşirken, Almanya savunmaya fazladan 100 milyar euro’luk bir bütçe ayırırken, Japonya da savunma harcamalarını artırma kararı aldı.
Hem bölgesel olarak hem de küresel olarak bir militarizasyona doğru gidiliyor. Ukrayna savaşı bu sürece yeni bir ivme kazandırdı. Savunma sanayileri günümüzde ekonomilerin en büyük parçasını oluşturmasa da, harcama eğilimleri giderek artıyor. Güvenlik söz konusu olduğunda diğer bütün alanlar, bunun ağırlığı altında kalıyor. ABD, Ukrayna’ya gelinceye kadar, Irak ve Afganistan savaşlarına ayırdığı parayla isterse ülkesindeki evsizlerin büyük çoğunluğuna ev sağlayabilir, burs borcu olan binlerce üniversite mezununun bu borçlarını rahatça kapatabilirdi. Benzeri eleştiriler Hindistan, Pakistan, Türkiye, Yunanistan gibi ülkeler için de pekala ileri sürülebilir. Her durumda bu kadar silahlanma iyiye işaret değil. Silahlanmanın kendisi gerilim ve savaşların nedeni olarak değil semptomu olarak ürkücütü.