Rusya’nın Ukrayna işgali sürerken ekonomik ambargolar da peş peşe geldi. Global markalar, zincirler Rusya’dan çekiliyor. Amaç, Vladimir Putin’i köşeye sıkıştırmak kadar Rus halkının desteğini çekmesini sağlamak.
Acaba böyle mi olacak? Yoksa Putin’e destek, tepkisel olarak büyüyecek mi?
Kültürel alandaki yaptırım ve yasaklara bakacak olursak, tam tersi etki yaratabilir… Dostoyevski’nin, Çaykovski’nin eserlerine kadar uzanan sansür ve ayrımcılık dalgasının son halkası, Kanada’nın olağanüstü yetenekli Rus pianist Alexander Maloveev’in (20) konserlerini iptal etmesi oldu. Genç piyanist, Rusya’nın işgalini kınadığı halde!
Savaşı kültürel alana çekmek, eleştirilen otoriter rejimlerin – bu durumda Putin’in- ekmeğine yağ sürmekle kalmıyor. Eleştirdiğiniz, karşı çıktığınız şeye dönüştürme potansiyeli de taşıyor.
Gelelim savaşın medyadaki yansımalarına. Veya medyanın savaşına…
Rusya’nın işgaline karşı tavır alan (Batı) medyası, genel anlamda savaşın şiddeti ve kayıpların azaltılmasına öncelik vermekten ziyade “Putin’i cezalandırma”ya odaklanmış durumda…
Ancak Türkiye’de, hemen her konuda olduğu gibi Batı medyası/Rus medyası da yekpare zannediliyor. Oysa Batı medyasında, Ukrayna savaşının nasıl haberleştirildiği, nasıl etki yarattığı tartışılıyor. Özellikle kültürel yasaklama ve engelleri eleştiren haber ve yorumlar yapılırken benzer eleştiriyi Rusya’da asla getiremezsiniz.
Üstelik bu yeni bir durum değil.
TEK ADAM REJİMİ VE PUTİN RUSYASI
Türkiye’de bir kesimi NATO’culuk veya Batıcılıkla suçlayanlar, Rusya’da uzun süredir basın özgürlüğünün neredeyse hiç olmadığını, Türkiye’yle aynı potada sayıldığını unutmuş görünüyor. (Sınır Tanımayan Gazeteciler’in 2021 Dünya Basın özgürlüğü endeksinde Rusya 150, Türkiye 153’üncü sıradaydı).
Dokuz yıl önce nükleer atık sızıntısı ve ağır sanayinin mahvettiği Chelyabinsk ve Moskova’ya yaptığım kısa süreli ziyaretlerde şöyle yazmıştım: “Dünyada kişi başına en çok polisin düştüğü Rusya’da, insanlar ne ifade, ne de sokakta toplanma özgürlüğüne sahip. Eşcinseller büyük baskı altında.”
Putin Rusya’sında bırakın grev veya protesto düzenlemeyi, bir kişiden fazla sokak eylemi yapmaya kalkarsa hapishanenin yolunu tutuyor.
Hani Türkiye’deki rejimin otokratlığı, baskıcılığı, ifade ve basın özgürlüğündeki ihlallerini eleştiriyoruz ya… Geçenlerde İstanbul’da yaşayan bir Rus arkadaş, bizdeki sokak protestolarına, hele 8 Mart’lara gıpta ettiğini söyledi.
Kısacası özgürlükler ve hakları yok saymak açısından Putin Rusya'sı, Erdoğan Türkiyesi’nin fersah fersah ötesinde.
Hatta tek adam rejiminin, Putin’in yönetim tarzını kendine örnek aldığı söylemek, yanlış olmaz. Otoriter liderlerin birbirinden beslendiği, söylem ve politikaların nasıl birbirine benzediğine dair sayısız akademik araştırmaya isteyen bakabilir.
Bu gerçeklere rağmen Türkiye’de NATO karşıtlığı adına Putin’in savunuluyor olması, anlaşılır gibi değil.
NASIL KALDIK HABERSİZ?
Rusya, 4 Mart’ta çıkardığı bir yasayla savaşla ilgili “sahte bilgi yayanlara” 15 yıla kadar hapis cezası öngören bir yasa çıkardı. Kararın ardından BBC, CNN, ZDF gibi pek çok Batılı kuruluş Rusya’daki faaliyetlerini askıya aldı. Gazetecilerin “savaş” veya “işgal” kelimelerini kullanmaları yasak, “özel askeri harekât” demeleri gerekiyor. Tanıdık geldi mi?
Rusya’da “yaşamasına izin verilen” son eleştirel medya mecraları da kapatıldı, birçok gazeteci ülkeyi terk etti. Hatta bazıları İstanbul’a geldi.
Ukrayna işgalinden önce, Eylül 2021’de Rusya’da “yabancı ajanlar” listesinde eleştirel gazetecilerin isimleri yayınlanmıştı. Yani Putin’in medya üzerindeki ağır baskısı, Ukrayna işgaliyle başlamadı, sadece şiddetini artırdı.
Türkiye’de de darbe girişimi sonrası pek çok yabancı gazeteci ajanlıkla suçlanmış, sınırdışı edilmiş, birkaçı hapse atılmıştı… Çoğu ülkeyi terk etti, temsilciliğini kapatanlar oldu.
Türkiye’de tartışılan “sosyal medya yasa”sıyla Rusya boyutunda olmasa bile, kalan son eleştirel alan olan sosyal medya boğuntuya getirileceği sır değil. “Foncu” kuruluşlar diye ayakta kalmaya çalışan üç beş yayın ve pek çok gazetecinin hedef gösterildiğini de unutmayalım.
Hal böyleyken Türkiye’deki iktidar medyasının savaşı nasıl haberleştirdiği de ilginç. Mesela Rusya’da “savaşa hayır” protestolarında şimdiye dek 13 binden fazla insanın gözaltına alındığı haberi mesela, yok. Aman savaşa hayır denmesin, eşeğin aklına karpuz kabuğu düşmesin!
Geçenlerde France24 kanalına Rusya’dan bağlanan bir gazeteci, halkın büyük çoğunluğunun işgalden ve olup bitenlerden haberdar olmadığını, “Ukrayna’da NeoNazilere karşı küçük bir operasyon” yapıldığını zannettiğini aktardı.
Bu tespit bana Türkiye’deki medyanın nasıl şekillendirildiği, baskılandığı ve sonucunda toplumun önemli bir kesiminin nasıl “habersiz” bırakıldığı ya da “propaganda haberciliği”ne maruz kaldığını bir kez daha düşündürdü.
Elbette birebir kıyaslama yapmak doğru olmaz.
Fakat Türkiye medyasının, hele kendine “alternatif/muhalif” diyen medyanın dahi konu “devlet”e gelince kelimenin tam manasıyla apoletleri taktığına kaç defa şahit olduk?
Ağır propaganda, yalan haberler, dezenformasyon, kaç kişinin hayatını kararttı? Topluma bedeli ne oldu?
Son olarak sosyal medyada yaşanan savaşa değineceğim: Twitter’da “Rusya devletine bağlı medya” ibaresi bence yanlış değil. Ancak aynı kuralın, her devlet destekli medya için uygulanması gerekmez mi? Mesela Ukrayna veya ABD’nin devlet destekli medyasında neden bu ibare yok?
Yahut Türkiye’nin AA’sı, TRT’sinde neden “Türkiye devletinin resmi medyası” yazmıyor?
Maksat sosyal medya kullanıcısını ekonomik ve politik sahiplik konusunda bilgilendirmek mi yoksa savaşın tarafı olmak mı?
FB ve Instagram’ın Rusya’da yasaklanmasından bahsediyoruz da bu şirketlerin başka ülkelerde uyguladığı “nefret söylemi” kurallarını Rusya özelinde değiştirmesi kabul edilemez.