Anayasa meselesine ilişkin tartışmayı hemen hemen siyasetin tamamı çok sevdi. O nedenle mesele uzayıp gidiyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in kemer sıkma politikaları “tasarruf tedbirleri” olarak açıklanacak. Anayasa tartışmaları arasında umarım arada kaynayıp gitmez.
Toplumsal muhalefete önderlik etmek yerine “halkın istemesi halinde” erken seçim talebinde bulunacağını açıklayan bir muhalefet var ortada. Halkın peşine takılan bir siyaset yani. Oysa halk yerel seçimlerde söyleyeceğini söyledi. Bu toprakların en sahici siyasetçisi Süleyman Demirel şimdi ana muhalefette olsaydı, şapkayı giyip meydan meydan dolaşarak, “Bu iktidarın meşruiyeti kalmamıştır. Halk gidin demiştir. Meseleyi uzatmayın sandığı halkın önüne hemen koyun” diye ülkeyi ayağa kaldırırdı. Demirel’i 6 kez gönderen değil ama 7 kez getiren de bu siyasetiydi.
14 Mayıs seçimleri öncesinde 6 partinin oluşturduğu millet ittifakının hedefi “güçlü parlamento” idi. Bunun için de 84 madde ve 9 başlıktan oluşan bir anayasa değişiklik teklifi önerisi hazırlayarak 6 partinin genel başkanlarının imzasıyla kamuoyuna açıkladılar. Bu metinde cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi devam ettirilirken, tek dönem yani 7 yıl için seçileceği ve partili olamayacağı vurgulanıyordu. Metinde daha ileri gidilerek cumhurbaşkanının görev süresinin bitmesinden sonra da siyasi hayatının biteceği düzenleniyordu. Parti üyesi, yöneticisi olamayacağı ve seçimle gelinen herhangi bir görevi üstlenemeyeceği de kayıt altına alınıyordu.
Metne göre anayasanın 8. Maddesi de değişiyordu. Bu yürütme yetkisini yani hükümeti, iktidarı düzenleyen maddeydi. Burada “Yürütme görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak yerine getirilir” denilerek bu yetki cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu arasında paylaştırılıyordu. İşte burası çok önemli, bu düzenlemenin tercümesi yarı başkanlık sistemidir. Aynı metnin 102. Maddesinde de cumhurbaşkanının nasıl seçileceği düzenleniyor. İlk turda geçerli oyların salt çoğunluğunu alanın, 2 adayın yarışacağı 2. Turda ise en çok oyu alanın cumhurbaşkanı seçileceği hüküm altına alınıyor. Mevcut sistemin aynısı yani. Bu düzenlemeye göre her koşul altında cumhurbaşkanı aralarında başbakanın da bulunacağı bakanlar kurulundan çok fazla oy ile seçilmiş olacak. Ve metnin yürütme yetkisini tanımladığı anayasanın 8. Maddesi uyarınca bu oy oranı ile cumhurbaşkanı iktidarın en önemli ortağı hatta belki de patriğine de bakmak lazım, en güçlü figürü olabilir. Millet ittifakı pratikte çok rahat yarı başkanlık sistemine dönüşebilecek bir anayasa metni hazırlamış aslında. Şimdi de tartışma buradan başlıyor.
İYİ Parti’nin eski Genel Başkanı Meral Akşener, ilk olarak başkanlık sisteminin kalıcı hale geldiğini AKP’nin önemli isimlerine söylemişti. Uzun süre güçlü parlamenter sisteme ilişkin açıklaması da yoktu.
CHP içindeki olası cumhurbaşkanı adaylarından da parlamenter sisteme dönüşe ilişkin hiçbir açıklama duymadık. Muhtelif konularla ilgili konuşmayı hayli seven Ekrem İmamoğlu’nun sisteme yönelik eleştirisini de duymadık, parlamenter sisteme geçilmesini savunan sözlerini de. Mansur Yavaş çok fazla genel siyasetle ilgili konuşmayı sevmez. Ama gelecek seçimlerin cumhurbaşkanı adayları arasında. Ve anayasa değişikliklerinin tartışıldığı bir dönemde en azından bu konuda bir açıklama yapması gerekmez mi? Özgür Özel’in cumhurbaşkanlığı konusunda “dayatma” içinde olmayacağına ilişkin açıklamalarına bakmayın. Bunun net açıklama olması için “aday olmayacağım” cümlesinin kurulması gerekir. Altında kurumsal olarak partisinin imzası olduğu metni bugüne kadar hiç gündeme getirmedi. Hatta yaptığı görüşmelerde, “çok üst düzey” görüşmelerde “parlamenter sistem” yerine tam da millet ittifakında belirtilen “yarı başkanlık” sistemini tartışmanın daha yararlı olacağını da bir biçimde dillendirmiş.
(Hakkını yememek lazım millet ittifakında yer alan ve bugün altında imzası bulunan bu metni elinden düşürmeyen ve her zaman attıkları imzanın arkasında durduklarını söyleyen tek lider DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan)
Millet ittifakının öngördüğü sisteme ilişkin cumhurbaşkanının sembolik yetkileri bulunduğuna yönelik değerlendirmeler de yapıldı. Ama cumhurbaşkanının “tarzına” göre sistemin yarı başkanlığı da aşma ihtimali var. Örneğin bakanları atama ve görevden alma yetkisi cumhurbaşkanında. “Atamaz veya görevden almaz ise” ne olacak? Demokratik hukuk devletlerinde olmayan bu soruların muhteliflerine 6 yıllık cumhurbaşkanlığı sisteminde muhatap olduğumuz için hemen aklımıza doğal olarak geliyor. Ya da TBMM’den geçen yasaları 15 gün içinde onaylamaz ya da iade etmez ise?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan anayasadan kaynaklanan yetkilerini kendisi bile çoğu zaman deneme yanılma yoluyla buluyor. Ve gerçekten devlete mutlak hâkim olacağı yetkilere sahip. Buraya aday olanların kolay kolay vaz geçmeyeceği bir güç bu. Buraya aday olma ihtimali olanların da vazgeçemeyeceklerini galiba bugünden görüyoruz…
Not: Sinan Ateş davasında AKP’nin MHP’ye ciddi bir operasyon çektiğini sanırım kimse fark etmedi. Bahçeli - Erdoğan görüşmesinde gündeme geldi mi bilemem. Ama iddianame ile gizlenmeye çalışılan ne varsa iddianamede yer almasından daha çok hem görünür hem de tartışmalı oldu. Erdoğan’ın bu dava ile ilgili çok rahatsız olduğu bilindiği için yargı MHP’ye bu operasyonu kolayca çekmiş gözüküyor. Bu operasyonu yiyen MHP’nin vereceği karşılığa bekliyoruz şimdi. O da yargıdan olabilir belki…