'Yeni bir kan yeni bir heyecan'

Çok dramatik olmasa da AKP hızla oy kaybediyor ve kaybedenleri geri getiremediği gibi mevcutları da muhafaza etmekte sıkıntı var. Ama organize bir harekete dönüşme niyeti, planı olmasa da Arınç ve Çelik’in başlattığı ve parti içi “muhalefetten” daha çok “itiraz” etme faaliyetleri durmayacak, Arınç ve Çelik ile de sınırlı kalmayacağı görülüyor.

Türkiye’de siyaset çok keskin bir virajı dönüyor. Tarihsel olarak bu ülkedeki virajların hepsi keskindi, sık sık siyaset bu virajları alamadı ve uçuruma yuvarlandı. Toparlanması da hayli zaman aldı. Toparlandı ama hep yaralı bereli kaldı. 1 yıl içinde yapılacak olan seçimler de Türkiye için dönüm noktası, yani keskin bir viraj. Seçim anlamını çok fazla aşan bir seçime, referanduma tanıklık yapılacak. Sonuçları ne olursa olsun Türkiye seçimlerden önceki Türkiye de olmayacak.

Erken seçim tartışmaları yoğun bir biçimde devam ediyor. İktidar bloğunda da bu yılın kasım ayında erken seçim yapılması görüşü zayıf da olsa dillendiriliyor. Çünkü artan doğal gaz fiyatları ve yükselişi durdurulmayan enflasyon iktidarı her geçen gün biraz daha sıkıştırıyor ve kış koşullarını buna eklediğiniz zaman tablo iyice kötümser hale geliyor.

MHP’deki umutlu bekleyiş sürse de AKP içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “şapkadan tavşan” çıkaracağına ilişkin beklentiler yavaş yavaş kayboluyor. Çünkü Erdoğan’ın açıkladığı ekonominin düzelmeye başlayacağı tarihler teker teker geçiliyor ve ekonomi düzelmiyor. Sokaklardaki tepki ve itiraz nedeniyle AKP il ve ilçe başkanları bile politik bir faaliyet yapamaz durumdalar. AKP adına yapılan açıklamalar ya karikatür ya da fıkra haline dönüştürülerek dolaşıma sokuluyor. Bir dönem öncesinde olumsuz tablo çizen partilileri ikna edebilen Erdoğan artık sadece ”size katılmıyorum” demekle yetiniyor. Yani yeni bir öykü yok. Anketler de parti içindeki bu moralsizliği kalıcı hale getirmeye yetiyor. Eskiden sayfa sayfa yayınlanan AKP’yi hatta AKP’nin üzerinde Erdoğan’ı önde gösteren anketler artık gizlice tahlil edildikten sonra ortalıktan kaldırılıyor.

PARTİ İÇİ “İTİRAZ” ETME HAREKETİ

Partiler bina ve tabelalardan oluşmaz. İçindeki insanlara göre partiler parti olur. AKP’de de bu yaşandı. İçindeki insanlar değişti, bina ve tabela kaldı, parti ilk günkü parti olmaktan çıktı, başkalaştı. Sadece kurucu kadroların ayrılmasıyla bu tablo ortaya çıkmadı, tabanda karşılığı olan siyasetçi kalmadı partide. En azından AKP’yi temsil etme yeteneği bulunan partili kalmadı. Bu tezimi doğrulayan 2 somut örnek vereceğim. Kuruculardan Bülent Arınç Türk Demokrasi Vakfı’nda, kurucusu olduğu partiyi hatırlatarak bugünkü AKP’yi ve onun adına hareket eden ve açıklama yapanları eleştirdi.

Partiye sonradan gelen birkaç kişinin çok da yankı bulmayan eleştirisine muhatap oldu. Erdoğan’a kadar şikâyet edildi. Erdoğan ilginç bir biçimde, Arınç’a, yanında durarak kendisini muhtelif zeminlerde savunduğunu belirterek sahip çıktı. Arınç’ın açıklamaları AKP içinde de tabanında da çok etkili oldu, taraftar topladı.

AKP içinde 2’nci yüksek volümden açıklama parti kurucusu Hüseyin Çelik’ten geldi. Uzun zamandır hiçbir parti faaliyetine katılmayan Çelik, yeni kitabı nedeniyle konuk olduğu KRT ekranlarından hem Arınç’ın açıklamalarına destek verdi hem de AKP’nin mevcut politikalarını, hükümetin icraatlarını sert eleştirdi. Çelik’e de aynen Arınç’a olduğu gibi parti yönetiminden ya da ileri gelenlerinden hiçbir eleştiri ya da itiraz gelmedi. Bu açıklamalar da AKP tabanında çok etkili oldu.

Bu iki açıklama sonrasında da parti içi disiplin mekanizmaları devreye sokulmadı, en azından şu ana kadar. Çünkü tabanda karşılığı olan bu iki ismin partinin karşısında pozisyon alması istenmedi. Çünkü çok dramatik olmasa da AKP hızla oy kaybediyor ve kaybedenleri geri getiremediği gibi mevcutları da muhafaza etmekte sıkıntı var. Ama organize bir harekete dönüşme niyeti, planı olmasa da Arınç ve Çelik’in başlattığı ve parti içi “muhalefetten” daha çok “itiraz” etme faaliyetleri durmayacak, Arınç ve Çelik ile de sınırlı kalmayacağı görülüyor.

ERDOĞAN ZORDA

Erdoğan belki de politik hayatının en sıkıntılı dönemini yaşıyor. Eskiden yaptığı zaman gücünü tahkim ettiği, arttırdığı her hamle şimdi amacına ulaşmadan olumsuz sonuçlanıyor hatta ayağına dolanıyor. Dış politikadaki politika değişiklikleri, ekonomiye ilişkin açıklamaları bunun somut örnekleri. Daha da büyük sıkıntı, tabanında var olan, “her şeyi yapabilme gücüne sahip” politikacı görüntüsü kaybolmak üzere. Erken seçim kararını bile alamayan bir cumhurbaşkanı ile tanışmaya hazırlanıyor AKP seçmeni. TBMM’de MHP ile birlikte çoğunluğu erken seçim kararı almaya yetmiyor. Bunun için ya “terörist” dediği HDP’nin ya da “zillet” dediği millet ittifakının kapısı çalmak zorunda. Bu bir tür yenilgidir Erdoğan için, taban içinse bir zafiyetin varlığı. Bu nedenle sık sık seçimlerin zamanında yapılacağını ve adaylığı önünde de bir engel bulunmadığını açıklıyor iktidar bloğu temsilcileri. Erdoğan 2022 yılının başında mayıs ve haziran aylarında ekonomide iyileşmeler yaşanacağını belirtiyordu. Bunun doğal sonucu olarak da Kasım ayında erken seçime gidilebilirdi. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Şimdi 2023 Mart ayında iyileşme yaşanacağını enflasyonun düşme eğilimine gireceğinden söz etmeye başladı. Ve bu iyileşmenin seçmen tarafından kabul edilmesi gereken süre en az 6 ay. Normal zamanında haziran ayında yapılacak bir seçime yetişmiyor. Doğal olarak, bu gibi durumda herkesin aklına gelen soru parti içinde de bir seçenek olarak dillendirildi:

”Seçimler eylül ya da ekim 2023 yılında yapılabilir mi? Yani ertelenebilir mi?”

Bu sorunun yanıtı Anayasa’da mevcut, “bir savaş durumunda evet” ama buna karar verecek olan TBMM. Burada erken seçim kararında olduğu gibi 5’de 3’lük bir çoğunluğa da gerek yok. Ama erteleme gerekçesine ihtiyaç var. Bu seçeneğe hemen “mümkün değil” demek lazımdı ama not olarak bulunsun diye yazdım. Çünkü durumları gerçekten çok sıkışık. Ve iktidarı kaybetmek gibi bir düşünceleri yok.

AKP’NİN KADRO SIKINTISI

Geçtiğimiz günlerde iktidara yakın gazetelerden birinde Erdoğan’ın hem bakanlar da hem de parti yönetiminde değişikliğe gideceğini anlatan bir haber yayınlandı. Bunu ilginç bulan pek çok haber sitesi de buradan alıntı yaptı. Hatta bunu “yeni bir kan yeni bir heyecan” diye duyuran siteler de oldu.

Listeleri önümüze koyarak “yeni kan yeni heyecan” yaratacağını var sayan bir bakanlar kadrosu hazırlayalım. Örneğin Süleyman Soylu’yu alalım yerine kimi atayalım? Efkan Ala mı? O zaten parti yönetiminde ve daha önce bu bakanlığın koltuğuna oturdu. Maliye bakanlığından Nebati’yi alıp yerine istifa edip giden Lütfü Elvan ya da Cevdet Yılmaz’ı mı oturtalım? Adalet Bakanlığı'nda bu yapıldı, Abdülhamit Gül’den sonra 3’üncü kez Bekir Bozdağ o koltuğa oturdu. Niye? Sadece bu döneme özgü operasyonel yeteneklerinden dolayı mı? Bu anlamda daha iyisini bulmak mümkün.

Parti yönetiminde de değişiklikler yapalım, aklımıza hemen Binali Yıldırım ile Numan Kurtulmuş geliyor, bir de Ömer Çelik kamuoyunun en azından tanıdığı bir isim. Bunları alıp yerlerine kimleri atayalım? Ekranlarda, beceremeseler de AKP’yi savunmaya çalışanlar olabilir mi? Sıkışıklık ile demek istediğim tam da bu. AKP içinde heyecan yaratabilecek isim kalmadı. O nedenle bürokratlardan bakan üretilmeye çalışılıyor o da sıkıntı yaratıyor. Son Kızılcahamam kampında bu görüldü. Ayrıca Lütfü Elvan, Cevdet Yılmaz ve Efkan Ala’nın “gitmekle kalmak” arasındaki ince çizginin üzerinde olduğunu da Erdoğan ile birlikte AKP kadroları biliyor.

HULUSİ AKAR HAMLESİ

AKP içinde Erdoğan’ın Millî Savunma Bakanlığı'na oturtabileceği Hulusi Akar dışında tek bir isim yok. AKP’nin de içinde yer aldığı muhafazakâr sağ siyaset yıllarca genelkurmayın sivil iradeye, en azından başbakan yerine savunma bakanına bağlanmasını savundu ama iktidardaki ilk işi, Milli Savunma Bakanlığı gibi sivil siyasi bir makamı askerleştirmek oldu. Bir genelkurmay başkanı o koltuğa oturdu. Bu da ayrıca bir dramdır. Bu nedenle, sivil makamı temsil eden Hulusi Akar’ı sürekli askeri üniforma benzeri giysi ile görüyoruz, her ziyaretinde askeri düzen ve asker selamlarına da tanıklık yapıyoruz.

TSK içinde hiyerarşiyi de iyice bozacak bir hamle yaptı AKP, Akar’ın talebi üzeri, genelkurmay başkanının emekli olma yaş sınırını Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler için 1’er yıllık sürelerle de olsa 5 yıl uzatıyor. Bunun gerekçesi halen anlaşılmış değil. Yapılacak seçimlerin sonuçlarına göre en geç 1 yıl sonra, belki de Erdoğan’ın tercihi ile bir ya da birkaç ay sonra bakanlık koltuğundan ayrılma ihtimali olan bir bakan böyle bir kurguyu niye yapar? Birileri anlatsa da öğrensek…

Köşe Yazıları Haberleri