Bundan tam 22 yıl 5 ay önce, Ankara Bilkent otelde, Millî Görüş geleneğinden gelen kalabalık bir grup yeni partilerinin kuruluşunu açıklamak için toplanmıştı. Açıklamayı o gün yaptıkları tanım ile “eşitler arasında bir adım önde” olan Recep Tayyip Erdoğan yapıyordu:
“Değerli dostlar, bugün önemli bir gün. Bugün, Türk siyaset hayatına lider oligarşisinin çöktüğü gün olarak, tekelci bir anlayışa dayanan liderlik anlayışının yerine, kolektif aklın temsilcisi olan bir anlayışın yerleştiği gün olarak geçecek. Bugün, Türk siyaset tarihine parti içi demokrasi geleneğinin yalnızca bir kuru temenni olarak değil, aynı zamanda da bir zihniyet değişikliği ve zorlayıcı tüzük kuralları biçiminde egemen olduğu gün olarak geçecek. Bugün, Türk siyaset tarihinde her yönüyle şeffaf, seçmenin sorgulamasına ve denetimine açık, yepyeni bir siyasal örgütlenme modelinin kurulduğu gün olarak geçecek. Bugün, Türk siyaset tarihine, hizmete sevdalı insanların kurduğu AK Parti'nin doğum günü olarak geçecek. Kutlu olsun. Ve bugünden sonra Türkiye’mizde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”
Burada söz edilenlerden hiç birisi olmadı. Aslında sadece “Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” kısmı gerçekleşti. Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmadı, çok daha kötü oldu. Tek ve mutlak lider anlayışı nedeniyle bir yandan öte yana savrulan bir ülke haline geldi Türkiye. Son örneği Suudi Arabistan’da yapılmasına karar verilen ama yapılamayan süper kupa futbol final karşılaşmasıdır.
Özellikle son 10 yıldır hepimiz bitirdiğimiz yıla veda ederken bizi daha kötü bir yılın beklediğini tahmin ederek hatta hesap ederek yeni yılı karşılıyoruz. Yani yeni yıl uzun zamandır hoş gelmiyor. Bu nedenle 2023’e girerken söylediğimiz, “Doğrudan 2024’e geçemiyor muyuz?” sorusunu bu yıl vadeyi de uzatarak, arada kaybedeceğimiz yıllar olmasına karşın “Doğrudan 2028’e geçemiyor muyuz?” diye soruyoruz.
Geleceğe ümitle bakmamıza neden olacak verilerin tamamı olumsuz. Milli Eğitim Bakanı omurgası din olan yapılara eğitimi havale etmekle övünüyor. Bunu neden yaptığını, neyin eksik olduğunu bile bilmeden. Her ile, ilçeye üniversite ya da fakülte açmakla övünen ama eğitim kalitesinden hiç söz etmeyen iktidar nedeniyle Türkiye “akademik özgürlükler endeksinde” dünyada İran ile Mısır’ın arasında 166’ncı sırada. Bu yıl dünyanın en iyi ilk 500 üniversitesi arasında Türkiye’den hiçbir üniversite yok. Üniversiteler AKP’nin kadrolaşma alanı haline geldi. Eleman alımlarında sadece isimlere yer verilmiyor. Sadece geçen yıl ülkenin en iyi üniversitelerinden İstanbul Üniversitesi’ni 23 bin, Ege Üniversitesi’ni ise 12 bin öğrenci bırakmış Yükseköğretim Kalite Kurulu raporuna göre. Nikah nikah gezerek yeni evli çiftlerden 3-5 çocuk isteyen siyasetçilerin yönettiği bu ülke, dünyada çocuk yoksulluğunda 2. Sırada. Neşeli şarkılarda o sınıfları dolduran çocuklar aç. Maalesef 2024 yılında da aç olacaklar, sonraki yıllarda da. O nedenle hoş gelmiyor yeni yıl.
Millet ittifakı deneyimi
Son Arabistan rezaleti bir kez daha ortaya koydu ki, Türkiye’nin yönü, temeli Osmanlı döneminde atılmış, cumhuriyetle rotası bizzat Atatürk tarafından çizilmiş medeniyet ölçüsü olan batıdır. 22 yıllık mutlak iktidarında AKP ve Erdoğan bu ülkeyi çok niyet etse de istese de Ortadoğu’ya taşıyamadı. Ortadoğu’yu buraya taşımada biraz başarılı olduklarını söylemek lazım. Ama bu coğrafyanın niteliği de er ya da geç onu kusacak ve bünyesinde barındırmayacaktır. Bunun işaretlerini de görüyoruz.
Gezi’de bir araya gelme yeteneğini ortaya koyan ve farklı kimliklerin yer aldığı politik bir taban haline gelen kitleler 2017 referandumunda “hayır” bloku, 24 Haziran 2018 ve 31 Mart 2019 seçimlerinde millet ittifakı olarak ve onun yörüngesinde muhalif hatta yer alarak aşama kaydetti, hatta sonuç aldı. Millet ittifakı, 2023 seçimleri için 6 partili kurumsal bir yapıya dönüştü. 2023 seçimleri için iddialı bir biçimde hazırlıklar yapmaya başladı. Ülkenin meselelerini tespit etmekle kalmayıp çözüm önerilerini de somutlaştırarak kamuoyu ile paylaştılar. En basitinden seçimleri kazansaydı millet ittifakı, Suudi Arabistan rezaleti yaşanmayacak, yargıdaki bu anayasayı yok sayan, millet iradesine ipotek koyan Can Atalay garabetine tanıklık yapmayacaktık. Hakkında iddia olan yargı üyeleri soruşturulacak, uçakların inmediği havaalanını işletenler ile buna izin verenlere en azından yargı aracılığıyla hesap sorulacaktı. Bizim bile AKP’ye karşı savunmak zorunda kaldığımız 12 Eylül Anayasası'na en azından mutlak uyulacak, denetlenebilecek ve mutlak güçler ayrılığına dayalı bir sistem kuracaktı 6 partili ittifak. Çok fazla zorlanacakları konular da olacaktı doğal olarak. Millet ittifakı ve adayı seçimi kazanamadı. Bunun muhtelif nedenleri var. Seçmenin tercihindeki yanlışı da atlamamak lazım.
Bu sistemi ittifak bileşenlerinin bile halen yeterince anlayamamış olduklarını görüyoruz. Halen kişilerin adaylığı üzerinden “günah çıkarma” seanslarına tanıklık yapıyoruz hazin bir biçimde. Oysa altına imza attıkları metin bir sistem öneriyordu, kişi seçilme aşamasında belki önemliydi ama seçildikten sonra neyi nasıl yapacağına ilişkin ortaya koyulan netlik onu bir orkestra şefi haline dönüştürüyordu.
Akşener aday mı olacaktı?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına halen itiraz eden İyi Parti ve lideri Meral Akşener ittifakın en çok soru işareti barındıran üyesidir. Oluşumunda fikri olarak da politik olarak da katkıları bulunan modeli bugün tam karşısına koyarak eleştirmektedir. Her gün deneme yanılma yoluyla memleketi yöneten ve her anlamda çökmüş bir ülke yaratan AKP bile Akşener’in eleştirilerine bu kadar hedef olmamaktadır. Oysa Kılıçdaroğlu’nun adaylığı masaya gelmeden aylar önce hem İyi Parti organlarının toplantılarında hem de baş başa yaptığı görüşmelerin çoğunda Akşener’e Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ilişkin itirazlar ve kaygılar iletildi ve kendisinden girişimde bulunması istendi. Bu nedenle Kılıçdaroğlu ile de 2 kez tam da adaylık meselesini konuşmak üzere baş başa yemek yendi. Burada da adaylık konusu ele alınmadı. Niye beklendi sorusunun yanıtını ben de merak ediyorum. 3 Mart’ta masayı devirdikten sonra Akşener çok güvendiği isimleri teker teker arayarak cumhurbaşkanlığına aday olacağını belirtti ve destek istedi. Aradığı isimlerim tamamı tam destek verdi. Adaylığının millet ittifakından daha çok cumhur ittifakına zarar verme ihtimali vardı, masa devrildikten sonra. Ama aday olmadı, ağır eleştirilerde bulunduğu masaya geri döndü. (Bu konuda daha önce yazdıklarımı lütfen hatırlayın)
YRP adaylarını açıklıyor
Erdoğan Yeniden Refah Partisi’ni (YRP) ikna edemedi. Bütçesine hayır oyu vermelerine de hayli kızmış. Seçimler için kritik önemde olmaları nedeniyle bu kızgınlığını dile getiremiyor. Ama bir köşeye yazmıştır. YRP de Cumhur İttifakı meselesine çok takılmıyor. Yol haritasını hazırladı. 5 Ocak ile 10 Ocak arasında Ankara ve İstanbul adaylarını açıklayacaklar. İstanbul adayları Mehmet Altınöz, Ankara için eski bakan Genel Başkan Yardımcısı Suat Kılıç düşünülüyor. İstanbul’daki Millî Görüş potansiyeli, Ankara’da ise milliyetçi aday çokluğu muhafazakâr adayın olmaması YRP’nin en önemli avantajı.
Umarım isteklerinizin gerçekleştiği, keyif alacağınız bir yıl olur her şeye inat 2024. İyi yıllar…