Yıkılırsa sevinen Gökçek olacak!

Gökçek döneminde Cumhuriyet’in temsil mekânları üzerinde yıkımlar, başkentin kimliğinin değiştirilerek taşralaştırılmasına yönelik yüksek yoğunluklu bir savaş yürütüldü.

Cumhuriyet’in özenle tasarlanmış başkenti olarak Ankara, modernitenin ve çağdaşlığın mekânsallığının izlerini taşır.

Ulus’tan başlayan ve Çankaya Köşkü’ne kadar uzanan Cumhuriyet’in temsil aksı olan Atatürk Bulvarı üzerindeki yapılar anıtlar, parklar Cumhuriyet ideolojisinin mekânsal yapı taşlarıdır. Osmanlı’nın, saltanatın şaşasına karşı Cumhuriyet ideolojisinin sadelik, yalınlık, bilim, aklıselim, sanat ve kamusallığın kendisini ifade ettiği mekânsallaşma, bireyin toplumsallaşmasına olanak sağlayan politikaları ile kamusal olanı önceler.

Ankara bu açıdan Cumhuriyet ideolojisinin ete kemiğe büründüğü mekânsallığın simgesi olmuştur. Bu yüzden AKP iktidarı ve Melih Gökçek yönetiminde Ankara bu kadar hedef olmuştur. Cumhuriyet’in temsil mekânının kimliğini değiştirmek, yok etmek, başkenti "taşralaştırmak” Cumhuriyet’i ve onun kurucusunun emanet ettiği değerlerinin izlerini silmek.

Ulus ise Ankara’nın çok katmanlı tarihsel meydanını oluşturur. Roma Hamamı’ndan, Agustus Tapınağı’na, Hacı Bayram Camisi’nden Ankara Kalesi’ne, Suluhan’dan Yahudi Mahallesi’ne, Hergelen Meydanı’ndan bitpazarına her sokakta, her caddede karşınıza çıkan o mekânsallık, o canlılık Ulus’un kendisidir. Cumhuriyetin ilanı ile bu çok katmanlılığa kamu yapıları bankalar, çarşılar, sanat yapıları, parklar, anıtlar, eğlence mekânları, çağdaş bir kentleşme planlaması içerisinde Cumhuriyet ideolojisinin mekânsallıkları olarak eklenir.

Başkenti "taşralaştırma” yıkımları

Gökçek döneminde Cumhuriyet’in temsil mekânları üzerinde yıkımlar, başkentin kimliğinin değiştirilerek taşralaştırılmasına yönelik yüksek yoğunluklu bir savaş yürütüldü: İller Bankası, Havagazı Fabrikası, Etibank Binası, Baraj Gazinosu, Su Süzgeci Binası, Marmara Köşkü yıkıldı. Atatürk Orman Çiftliği talanı ise başlı başına bir yıkım. Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin mücadelesi çetin sürdü. Metal yorgunluğu teşhisi ile giden Gökçek oldu. Kendisi gitti ama geride bıraktığı fikirleri, projeleri ve tahribatlarıyla da yargılanıncaya kadar gündemden düşmeyecek gibi.

Kurtuluş Savaşı’nın karargâhının ve Cumhuriyet’in kuruluşunun mekânı olan Ulus’u dönüştürme yaklaşımı da yine Gökçek döneminde 2005 yılında gündeme geldi. Ulus’ta bulunan Ankara Hali (1947), Ankara Belediyesi Taş Binası (1947), Ulus Meydanı İşhanı ve Çarşı (1954), Modern Çarşı (1967), Anafartalar Çarşısı (1967), 100.Yıl Çarşısı (1967) yıkılacak, Ulus’a “meydan” ve tünel yol yapılacaktı. Hatta bir ara bölgeye muhafazakâr mahalle yapmayı bile gündeme getirmişti.

Ulus’ta yıkımını gündeme getirdiği tüm yapılar Atatürk Anıtı’nı çevreleyen, mekânsallaştıran, mekân üretiminde en iyisini arama yaklaşımıyla, yarışma yoluyla elde edilmişti. Yani o mekânların her birinin üretim süreci dönemin belediye başkanlarının ‘beğendiği ya da beğenmediği’ için değil, tam da Cumhuriyet modernitesinin bilimi aklı, sanatı öncelediği yaklaşımla, daha iyisini aramak için yarışma yöntemiyle teslim edilen eserler içerisinden, alanında uzman jüri tarafından seçilmişti. Dönemin belediye başkanları da mekân üretiminde bilimin gösterdiği yola saygı duyarak saygınlıklarını pekiştirmişlerdi.

100.Yıl Çarşısı’nın yeniden işlevlendirilmesi için Belediye kaynak aktararak yakın zamanda sonuçlanan fikir projesi yarışmasını açmıştı.

100.Yıl Çarşısı da 1967 yılında, Cumhuriyet’in aydınlanmacı bakışının mekânsal üretimi olarak “Ankara, Ulus Meydanı Çarşı ve Büro Binası Proje Yarışması”nda birincilik ödülü kazanan Semra Dikel ve Orhan Dikel ekibinin imzasını taşıyordu. O dönemde Ankara Belediye Başkanı, CHP’den seçilen Halil Sezai Erkut’tu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Sezai Erkut, Cumhuriyet’in inşasının kadrolarından biriydi. Halkevleri’nde, Kızılay’da, Türk Hava Kurumu’nda görev almış bürokrat ve politikacıydı. Mimari proje yarışması sürecinde muhtemelen jürinin ve bilimin verdiği kararlara saygı duymaktan öte bir şey yapmamıştı.

Şimdi 100.Yıl Çarşısı yine yıkımla karşı karşıya. Bir CHP’li ve hukukçu belediye başkanı döneminde inşa edilen 100.Yıl Çarşısı, ne acıdır ki, yine CHP’den seçilen bir hukukçu belediye başkanı döneminde yıkımına yol açılıyor. Üstelik belediye 100.Yıl Çarşısı’nın yıkımı için iki kez açtığı ihaleyi, meslek örgütleri, uzmanların ve kamuoyunun baskısıyla iptal etmek zorunda kalmıştı. Üstüne 100.Yıl Çarşısı’nın yeniden işlevlendirilmesi için belediye bütçesinden kaynak aktararak yakın zamanda sonuçlanan fikir projesi yarışması açmıştı. Yarışmanın sonuçlanmasının hemen arkasından anlaşılan yarışmacıların önerileri ve jürinin verdiği karar, belediyenin hoşuna gitmemiş olacak ki, ne yapacağını popülist bir yöntemle anket yaparak halka sormaya karar verdi. Muhtemel ki hep kafalarında olan yıkım sürecine halkın bir bölümünü de bilimsel olmayan anket yöntemi ile ortak ederek, yıkımı gerçekleştirmek.

100.Yıl Çarşısı, Ulus gibi çok katmanlıdır.

100.Yıl Çarşısı, farklı kotlarda çözülmüş teraslaması ile Ankara’ya bakan Cumhuriyet'in değerlerini seyrinin, üst kat ve kotunda algılayan çoklu katman özelliği ve özgünlüğü ile nadir bir yapıdır, Ulus gibidir. Atatürk’ün doğumunun 100. yılında açılmıştır, o yüzden 100.Yıl Çarşısı olarak anılır. Bugün bu özelliklerini algılayamıyorsak eğer, bunun çözümü yıllardır köhneleştirilen özgünlüğünü kaybettiren uygulamalara teslim olarak yıkmak değildir.

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden beklenen enerjisini bütüncül bir bakış açısıyla tarihsel çoklu kültür katmanı olan Ulus tarihi kent merkezinin koruma açmalı imar planına yoğunlaştırmasıdır. Yok, illa ki Ulus’ta bir yıkım isteniyorsa o bölgede yıkılacak ilk yapı Roma Yolu üzerindeki yapıdır.

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin kendi yaptığı yarışmanın sonuçlarına saygı duymaktan öte yapacağı başka bir çıkar yolu yoktur. 100. Yıl Çarşısı bir kültür değeri olarak korunmalıdır. Yıkım gerçekleşirse, en çok sevinen yıkımın fikir babası olan Gökçek olacaktır.

Köşe Yazıları Haberleri