İBRAHİM EKİNCİ
78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can,, cezaevlerinin “ikinci bir yargılama merci” haline geldiğini, idare ve gözlem kurullarının kendisinin ve kendisi gibi çok sayıda siyasi tutuklunun özgürlüğünün tehdit altında olduğunu söyledi. Can, “Politik koğuşa gittiğim bahanesiyle denetimli serbestlik hakkım gasp edildi. Bu durumu bir tek ben yaşamıyorum. Burada hukuken izahı olmayacak uygulamalar yaşanıyor. Silivri Cezaevi’nde, cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu ile diğer yetkililerce, ‘Tarafsız koğuşa git ve tüm haklardan yararlan. Yoksa bitene kadar cezanla yaşa’ tehdidi ile rehin tutuluyorum” dedi. Can’ın anlatımına göre siyasi tutuklulara infaz haklarından yararlanmak için önce “kendini inkâr” dayatması yapılıyor. Bunu kabul etmediği için çok sayıda siyasi yatması gereken süre dolduğu halde tahliye edilmiyor.
78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, Kısa Dalga’nın sorularını cevaplandırdı.
Davayı az çok biliyoruz, serbest bırakılmanı beklerken Cezaevi’ne gönderildin. Nasıl izah ediliyor bu?
Biliyorsunuz, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Özgür Gündem Gazetesi ile dayanışma amacıyla bir günlük yayın yönetmenliği yaptığım gerekçesiyle 1 yıl 3 ay hapis cezası verilmiş ve bu ceza Yargıtay tarafından ertelenmeksizin onaylanmıştı. Bana verilen ceza 1 yıl 3 aydır. Cezanın infaz süresi 11 ay 25 gündür. Verilen hapis cezasından daha önce 5 ay bir ceza düşümü vardı ve onu düştükten sonra 6 ay 25 günlük bir yatarı var. Denetimli serbestlikte iç hukukta 1 yıl altında ceza alanlar açık cezaevine gönderilir ve oradan da serbest bırakılırlar diyor. Savcıya gittiğimizde de en fazla 5 gün yatacağımı belirtmişti. Bu bilgiyle 31 Ağustos’ta kendim Çağlayan Adliyesi’ne gittim. Hukuksuz biçimde kelepçelenerek Çağlayan Adliyesi’ndeki karakolda, ışık görmeyen, küçük bir hücreye konuldum. Yemek ve ihtiyaçlarım konusunda da sorun çıkardılar. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde akşama doğru Marmara (Silivri) 5 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’ne getirildim. Barış Günü’nde hukuksuz bir şekilde cezaevine konuluyorum…
Burada, Kendilerini “ikinci bir yargılama merci” yerine koyan idare ve gözlem kurulları, beni ve benim gibi birçok siyasi mahpusu özgürlüğümüzle tehdit ediyorlar. Hukuk tanımıyorlar.
Yargıtay’ın bu konudaki ‘taraflı olma, denetimli serbestlikten yararlanma önünde bir engel teşkil etmez’ yönündeki bir emsal kararını yazılı olarak kendilerine belirt-meme rağmen, insan hakları, ulusal ve uluslararası hukuk yok sayılarak, yaşam hakkım ihlal ediliyor. Yazdığım tüm dilekçelerime olumsuz yanıt verilerek çözüm merci olarak, Adalet Bakanlığı gösteriliyor.
Marmara (Silivri) 5 Nolu L Tipi Kapalı İnfaz Kurumu Müdürlüğü İdare Cezaevi ve Gözlem Kurulu Başkanlığı tarafından politik koğuşa gittiğim bahanesiyle denetimli serbestlik hakkım gasp edildi. Bu durumu bir tek ben yaşamıyorum. Burada hukuken izahı olmayacak uygulamalar yaşanıyor. Silivri Cezaevi’nde, cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu ile diğer yetkili ve görevlilerce, “Tarafsız koğuşa git ve tüm haklardan yararlan. Yoksa bitene kadar cezanla yaşa” tehdidi ile rehin tutuluyorum.
Ciddi sağlık sorunların olduğunu biliyoruz. Tedavi görebiliyor musun?
Hayır. Politik bir mahpus olarak cezaevinde yaşadığım adaletsizliği bu şekilde paylaşırken, aynı zamanda sağlık sorunları da yaşıyorum. Çok ciddi sağlık sorunları yaşamama rağmen serbest bırakılmıyorum. 20 yıla yakın cezaevinde tutulan birinin dışarıya sağlıklı çıkması çok zor. Ben dışarıya çıktığım 2000’li yıllarda bir süre sonra belli aralıklarla ciddi sağlık sorunları yaşadım. Kalp, prostat kanseri, uyku apnesi, mide kanaması ve birçok sağlıkla ilgili sıkıntılı süreçler geçirdim. Tıbbi takip altında olduğum için, ayrıca hareketli bir insanda olduğumdan sıkıntı yaşamıyordum. Ancak tutulduğum yerin fiziki koşulları, ağır psikolojik baskılı bir süreç, ilaçlarımı düzenli alamama gibi birçok nedenden dolayı sıkıntılı yaşıyorum. 31 Ağustos 2023 gününü tutuklanmamdan sonra 29 Eylül gecesi baş dönmesi sonucu düşerek başımı ranzaya çarptım. Çarpma yerindeki yara kısmen durmaktadır. Arkadaşların yardımıyla kendimi toparlamaya çalışarak halsiz bir şekilde sabaha kadar kaldım.
30 Eylül 2023 sabahı yine iki kez aynı durumu yaşadım. Bununla birlikte kolda uyuşma ve göğüs ağrısıyla cezaevi içinde bulunan hastaneye ellerim kelepçelenerek götürüldüm. Kendimi iyi hissetmediğim halde doktor muayenemi kelepçeli yapmak istedi. Yaptırmayacağımı belirttiğimde kelepçeyi çıkarmak zorunda kaldılar. Doktor, ilgili davranarak kalp elektrosu ve ultrason çekip serum taktı. Yaklaşık üç saat müşahede altında tutulduktan sonra koğuşa geri götürüldüm.
2 Ekim 2023 tarihinde kontrole götürülmeme rağmen sağlığımla ilgili bilgi verilmeyerek tekrar koğuşa getirildim. Geçmiş sağlık durumumla ilgili öyküm bilinmesine ve raporlarım ellerinde olmasına rağmen, üstelik mevcut şikâyetleri de yaşamama rağmen, tam teşekküllü bir hastanede tutulmam gerekirken hâlâ cezaevinde tutuluyorum. Şimdilerde uyku apnem kalbi zorluyor, bir ameliyat gündemde, ancak buranın hijyen ve bakım acısından ameliyat sonrası sağlık koşullarımı olumsuz etkileyeceği kaygısını taşımıyor değilim…
Peki, burada da dünya halini sıkı takip ettiğini tahmin etmek zor değil. Genel durumu nasıl değerlendiriyorsun?
Çok zor zamanlardan geçiyoruz. Bizlerin hayat süresi içinde dünya ve coğrafyamız çok zorlu zamanlar yaşadı ancak bu dönem yaşananlar çok boyutlu, hiç bu kadar zor duruma düşmemişti. Bir süredir parçalayıcı toplumsal ayrıştırmalar ve sosyal-politik-ekonomik krizler içinde sendeleyen coğrafyamız ve dünya da büyük çatışmalar ve savaş yaşanıyor. Bizler bu süreçlerden çok ağır etkileneceğiz. Bu konuya dair uzun bir yazımı sizlerle ilerleyen gülerde paylaşmak isterim.
Yaşadığımız toplumsal sorunların ve çözümlerin sunuluşu hep kamplaşmayı yaratıcı şekilde oluyor. Kamplar arasında hakikat kayboluyor. Uzun bir süredir hukuk da meşruluk ölçüsü olmaktan çıkıp iktidarın sesi haline geldi. Oysa hukuk iktidarın meşruluğunun kaynağı olmalıdır, keyfiliğinin değil. Hukuk, toplum hayatının barış, güven, öz-gürlük ve eşitlik içinde sürmesini sağlamak için vardır. Hukuk, düzensizliğin, keyfi hareketin zıddıdır, kişiye, kuruma ya da tercihlere göre yasa düzenlenemez ama ülkemizde tam da böyle oluyor.
'Yerel seçimlerde sol birlik kazandırır'
Yerel seçimler yaklaşıyor. Solun ne yapması, nasıl bir yol izlemesi hakkında fikirlerini öğrenebilir miyiz?
Kılıçdaroğlu CHP’sinin olumsuz bir mirası, sağın değişik renk tonlarıyla ve sağ iktidarcı siyaset figürleriyle işbirliği ve ittifak ilişkileri oldu. Bu da sağın milliyetçi ve muhafazakâr kesimlerin güçlendikleri algısına katkı yaptı. 14 – 28 Mayıs seçimlerinde yüzde 48 oy oranı hiç şüphe yok ki baskın bir şekilde sol – laik toplumsal kesimlerin oylarıydı. Sol – laik kesimler sağ ittifaklara soğuk bakmasına karşın, CHP destekçisi olan sol oylar üzerinden denilebilir ki bu katkı süreklilik kazandı. Seçim arenası giderek adeta sağın sağla yarışına döndü. Bunun sonuçları oldu. CHP, 21 yıl AKP’ye karşı radikal muhalefet yapmaktan imtina etti. Kendi ifadeleriyle “sorumlu muhalefet” yaptı. Bu muhalefet biçiminin kime yaradığı açık. Anayasaya aykırı olmasına karşın dokunulmazlıkların kalkmasına destek verdi. “Yenikapı Ruhu” toplantısına katılarak tekçi iktidar oluşumuna katkı sunmuş oldu. Halkı sokaktan çekerek, iktidarın oyun planları karşısında acziyet tablosu yarattı vs.
Şimdi, solun evrensel değerlerine, emek sürecine, kamuculuğa dönük sosyal demokrasi programı zorunluluktur. Bu ülkede solun iktidar olmasına kolay kolay izin vermezler. Dolayısıyla zorlu, karalı, direngen bir muhalefet yürütmek zorunluluktur.
CHP’de genel başkan değişti. İzleyebildiğin kadarıyla ne gibi gelişmeler beklemek mümkün hale geldi?
Yeni genel başkan (Özgür Özel) tutarlı bir yenilenme ve değişimle iktidar adayı olabilir. Ülkenin temel meselelerini hazmetmiş, dinamik bir sol ittifak Türkiye’yi demokrasiye götürebilir, özgürlüklerin önünü açabilir. Ama aması var işte… Tarihin bu zor zamanlarında en geniş sol – sosyalist yurtsever devrimci hareketin en geniş ama ilkeli birliği yerel seçimlerde sonuç verebilir.
Farzedelim ki türlü nedenlerle en geniş sol birlik sağlanamadı, mümkün olduğunca genişletilmiş Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ilkeli birliği de önemli sonuçlar alabilir. Emsal olsun, bölgede HEDEP’in desteklenmesi batıda birliğin kazanma potansiyeli olanları aday göstermesi zorunludur. Üç büyük şehir belediyelerinde karşılıklılık esprisi için destekleme politikası ek program olarak yazılmalıdır. Evet, “karşılıklılık” esprisi içinde. “Almadan verme” bize mahsus değil.
Siyasi arenada ciddi bir sol – sosyalist boşluk vardır. Bunca yaşanandan sonra, halktaki sol beklentisini hafife almamalı. 1970’li yılların siyasi atılganlığını ve cesaretini hatırlayalım. “Halkla beraber halk için yürütmeyi” kafamızda tasarlayalım bir… Unutmayalım ki 1970’lerin solu, Kürt ve Türk halklarının ortak mücadelesinin bir gereği olarak sokaklarda, meydanlarda “Kurdara azadi” sloganlarını ne kadar büyük bir içtenlikle ve coşkuyla atardı. Çoktandır unuttuğumuz “eski” ama eskimemiş sloganlarımızı, bayraklarımızı, coşkumuzla sokaklara, meydanlara çıkmanın, fabrikaların önüne gitmenin, mahalle mahalle, ev ev dolaşmanın zamanı geldi, geçiyor. Unutmayalım. Yaşadıklarımızı unutmak, sözlerimizi unutmak yenilmektir olur. Yenilmedik!
Avukatlar geldikçe parçalı yollayabildiğim yazılarım umarım yararlı olmuştur. Özgür günlerde buluşmak dileğiyle, selamlar.