Kısa Dalga - Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Nikolaus Meyer- Landrut, Türkiye'ye ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye'nin Avrupa Birliği için hala aday ülke konumunda olduğunu söyleyen Landrut, son yıllarda bir gerileme olduğunu ifade etti.
Adaylık kriterlerinde terörün tanımın daraltılması gerektiğini söyleyen Büyükelçi, Türkiye'de terörün tanımın geniş olduğunu söyledi. Türkiye'nin geri kabul anlaşmasını da son yıllarda uygulamadığını söyleyen Landrut, "Yunan sahillerinden dönen sığınmacılar geri kabul edilmiyor " dedi.
Son dönemdeki vize retlerine ilişkin de açıklamada bulunan Landrut, "son yıllarda yapılan başvurularda çok fazla eksik belge var, hatta sahte başvurularda artış olduğunu da gördük. Bu yüzden de yetkililer başvuruları incelerken daha titiz davranıyor" diye konuştu.
T24'ten Cansu Çamlıbel'e konuşan Landrut'un söyleşisinin ilgili kısımları şöyle:
“Katılım süreci beklemede, müzakerelere dönmek Türkiye’nin kendi elinde”
- Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlama kararı neredeyse 20 sene önce 2005 yılında alındı. Aradan geçen süre içinde bırakın tam üyeliği, katılım sürecinden dahi bahsedilmez oldu adeta. Mutlaka ki Avrupalı seçmen de bunu görüyor ve tartışmaya gerek duymuyor. Seçmen tutumu bir yana benim için daha çok irdelenmesi gereken sizin, yani AB kurumlarının tutumu. Sanki hem Brüksel hem de Ankara üyelik müzakereleri yerine başka gündemleri konuşmaktan çok da rahatsız değil. Türkiye neredeyse aday ülke muamelesi görmüyor artık, haksız mıyım?
Türkiye bir aday ülkedir.
- Madem Türkiye hâlâ aday ülke, AB Konseyi yani asıl kararları alan organ neden Türkiye konusunu detaylı olarak tartışmıyor dahi?
Biz AB Komisyonu olarak her sene Türkiye için bir ‘İlerleme raporu’ hazırlıyoruz ve bu raporda siyasi değerlendirme yapılıyor. Konsey de her sene bu rapora dayalı olarak bir değerlendirmeyi zirvelerde kayda geçiriyor. Biliyorsunuz Avrupa Parlamentosu'nun da her yıl Türkiye’ye dair bir kararı var. Bahsettiğiniz katılım süreci, normalde sonbaharda yayınlanan yıllık raporlara dayalı bir süreçtir. Maalesef bu raporların hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, demokrasi alanlarındaki gerilemeyi kayda geçirmesi gerekiyor. Raporda yazılanlar da hem AB Konseyi’nin hem de Avrupa Parlamentosu’nun genişleme sürecine ilişkin alacağı kararların temelini oluşturuyor. Şu anki şartlarda hiçbir AB kurumunun da deyim yerindeyse hiç şeyi yok…
- Türkiye konusunu konuşmaya iştahı yok, bunu mu diyorsunuz?
Bakın, katılım sürecinde siyasi kriterler esastır ve eğer bu kriterlerde bir gerileme olduğunu görürsek, ayrışmanın arttığını görürüz. Katılım sürecine geri dönmek Türkiye'nin elinde. Türkiye’nin bizim raporumuzda dile getirilen konulara nasıl yanıt vermek istediğini düşünmesi gerekiyor. Bunun yapılmadığı ortamda çıkan sonuç da sizin söylediğiniz gibi katılım sürecinin beklemede olmasıdır.
“Türkiye son yıllarda sürekli gerileme halinde”
- Sizin ‘bekleme’ dediğiniz aslında müzakerelerin fiilen askıya alınmış olması değil mi? Net olarak söylenmeyen ama ima edilen bu değil mi?
Müzakereler durmuş durumda, beklemede. Biz mevcut durumu raporlarımızda değerlendiriyoruz. Ve tüm AB kurumlarının da bizim raporlarımız temelinde kararlar alması gerekiyor. Eğer bu sonbaharda açıklanacak 2024 raporunda AB Komisyonu hukukun üstünlüğü gibi alanlarda ilerleme rapor edebilirse, Konsey de buradan nasıl devam edileceğine dair bir tartışma yapabilir. Ancak son yıllarda raporlarımızda da ifade edildiği üzere Türkiye’deki durum sürekli bir gerileme halindedir. Raporlar halka açıktır, herkes değerlendirmelerimizi görebilir. Türkiye’de hükümet bu rapora katılabilir veya katılmayabilir. Ancak bu bizim değerlendirmemiz ve bu raporlar Türkiye’nin katılım sürecinin nasıl ilerleyeceği konusunda tüm AB kurumlarına yol gösteriyor. Aralık ayındaki zirvelerde AB liderleri bu raporlar ışığında karar alıyor.
“Öncelik siyasi kriterlerde”
- Müzakereleri ‘durma’ halinden çıkartacak ve Konsey’in Türkiye hakkında yeniden bir tartışma açmasına neden olabilecek en önemli üç adım ne olur?
Öncelikler elbette siyasi kriterlerdedir.
“Türk hükümeti biliyor, terörün tanımı vize serbestisinin ölçütlerinden biridir”
- Türkiye'de terör tanımının kapsamıyla ilgili olarak AB geçtiğimiz 20 sene içinde pek çok farklı düzlemde eleştirilerini dile getirdi. AB müktesebatına göre ifade özgürlüğü kapsamına giren pek çok şey Türkiye’de yasalar kullanılarak mahkemeler tarafından kolaylıkla terörle ilişkilendirilebiliyor. Bu şu anda Brüksel ile Ankara arasında yapılan görüşmelerin bir konusu mudur?
Terörizmin tanımı, vize serbestisi sürecindeki ölçütlerden biridir. Türk hükümeti de bunu biliyor. Hükümet hem diğer alanlarda hem de vize serbestisi yolunda ilerlemek istiyorsa topun kendi sahasında olduğunu biliyor.
“AB içinde terörizmin daha sınırlı bir tanımı var, aday ülkelerden beklediğimiz de budur”
- Okuyucularımızın anlaması açısından buraya açıklık getirmenizi rica ediyorum. Zira terör tanımı ile vize serbestisi arasındaki koşulluluk ilişkisi Türkiye kamuoyunda pek bilinen bir konu değil. Mesela İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine vetoyu kaldırmak için Türkiye’nin bu iki ülkeden iadesini istediği kişilerle ilgili olarak iki ülkeden de ‘bazıları terör suçlamasına denk gelmeyen şeyler nedeniyle isteniyor’ şeklinde itirazlar gelmişti. Benzer bir sorundan mı bahsediyorsunuz?
Suçluların iadesi adli iş birliğine dayanır ve her dosyanın kendi içinde değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmenin ardından AB üyesi ülkelerin yargı makamları kendi hukuki mevzuatlarına göre iade talebine yanıt verir. Bu bir siyasi süreç değildir, adli iş birliği sürecidir. Ama evet şu var; bizim AB içindeki müktesebatımıza göre terörizm tanımı daha sınırlı bir tanımdır. Ve aday ülkelerden beklediğimiz de budur.
“Türkiye 2020’den beri geri kabul anlaşmasını tam uygulamıyor”
- Yani Türkiye’nin de terör kavramını bu kadar geniş yorumlamaması gerektiğini söylemiş oluyorsunuz değil mi? Peki bu neden Türkiye’ye vize serbestisinin de bir koşulu? Dışişleri Bakanı Hakan Fidan birkaç hafta önce yaptığı bir açıklamada “Bu konuda eksik kalan hususların tamamlanması konusunda çalışmalarımıza devam ediyoruz. Amacımız vize serbestisinde AB ile müzakereyi tam anlamıyla başlatmak” dedi. Türkiye 2016’daki geri kabul anlaşmasının diğer şartlarını yerin getirdiğine göre geriye kalan kriter bu mudur; terör kapsamını daraltmak?
Türkiye Geri Kabul Anlaşması ile taahhüt ettiklerini belli bir süre yaptı ama 2020 yılında durdurdu. Yani 4 yıldır Yunan adalarından sığınmacılar geri alınmıyor.
- Ama buna rağmen Yunanistan hâlâ memnun, dahası takip edebildiğim kadarıyla Yunanistan Türkiye’den geçen sığınmacılar konusunda büyük rakamlar raporlamıyor.
Bu mülteci anlaşmasıyla ilgili olarak şunu söyleyeyim; göçlerin azaltılması, dolayısıyla Ege Denizi'ndeki ölüm ve sefaletin azaltılması yönünde iş birliğinin temelleri duruyor. Bu süreçte
Türkiye'nin bu yükle başa çıkması konusunda AB'den büyük destek geldi. Bugün görüntü sizin söylediğiniz kadar net değil, biraz daha karışık. Kimin ne zaman geri aldığına, kaç gönüllünün geri döndüğüne biraz daha detaylı bakmanızı öneriyorum.
Öte yandan evet, 2016’da bu anlaşmada yer alan vize serbestisi için belli kriterler konulmuştu. Oradaki yol haritasına bakarsanız Türkiye'nin hâlâ yerine getirmesi gereken kriterlerin olduğu açık. Ve Türk yetkililer bunu biliyor. Kriterler arasında hem terör tanımı var hem de kişisel verilerin korunması konusunda Avrupa mevzuatına uyum var. O kriterler hâlâ Türkiye tarafından uygulanmayı bekliyor.
“Schengen vizesi için başvurularda eksik ve sahte evrak tespit ediliyor”
- Tabii bir de Türkiye’de Schengen bölgesine artık turist vizesi bile alamayan büyük bir çoğunluk var. Bırakın vize almayı, vize başvurusu için aylarca randevu dahi alınamıyor. Bunun sebebi Avrupa Birliği ülkelerinin Türkiye’den ziyarete geleceklerin turist statüsünde gelip kalmanın yollarını arayacağına dair bir korku taşıyor olması mı? Neden bu kadar büyük boyutta bir Schengen vizesi krizi yaşıyor Türkiye?
Bu bahsettiğiniz sanki Türkiye’deki büyükelçiliklerden kaynaklanıyor gibi görünse de aslında vize başvurularını inceleyen ülkelerin merkezdeki yetkilileri. Yani başvuruları inceleyen büyükelçilikler değil. Tabii her dosya kendi içinde değerlendiriliyor. Ama şunu söyleyebilirim; son yıllarda yapılan başvurularda çok fazla eksik belge var, hatta sahte başvurularda artış olduğunu da gördük. Bu yüzden de yetkililer başvuruları incelerken daha titiz davranıyor.
“Türkiye ile ilgili karar nihayetinde politik bir karar olacak”
- Toparlamak gerekirse Türk insanını etkileyen güncel sorunlar müzakerelerin genel seyri değişmeden çok da olumlu yönde çözülebilecek gibi görünmüyor. Hatırladığım kadarıyla daha önceki genişleme dalgalarında en uzun sürede AB’ye üye olan ülkeler yaklaşık 7 sene ile Portekiz ve Hırvatistan’dı ki Hırvatistan yola Türkiye ile aynı anda çıkmıştı. Türkiye şu an içim en uzun süre ‘aday ülke’ olma rekorunu kırmış görünüyor.
Doğrudur, Türkiye ile ilgili uzun bir süreçten geçiyoruz. Ancak her ülkenin durumu farklıdır. Bu bir süre meselesi değil. Kriterler hızlı bir şekilde yerine getirilirse süreç hızlıdır, kriterlerin yavaş karşılanması veya hiç karşılanmaması durumunda ise süreç yavaştır. Burada matematik bir denklem yok. Yani bir ülke AB’ye aday olarak başvurursa 10 yıl içinde kabul edilir gibi bir formülümüz yok. Türkiye’nin durumunda da şu an belirleyici olan kriterlerin karşılanıp karşılanmayacağı ama elbette nihayetinde bu politik bir karar olacak.
- Sanki o politik karar zaten alınmış ve Türkiye asla üye olamayacak. Sadece ben değil Türkiye kamuoyunun büyük çoğunluğu böyle düşünüyor, farkındasınızdır.
Her katılım süreci politiktir. Avrupa Birliği, Ukrayna ile katılım müzakerelerini başlatma kararı ald çünkü Ukrayna bir anda Rusya'nın saldırısına uğradı. Bu elbette oldukça politik bir karardı ama sonuçta Ukrayna’nın üyeliği kendisinin kriterleri yerine getirmesine bağlı olacak. (Haber Merkezi)