Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM) gözlemcilerinden oluşan uluslararası seçim gözlem heyeti, dün yapılan Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nin ardından bugün basın toplantısı düzenledi. Ankara Sheraton Otel’de yapılan toplantıya AGİT Kısa Dönem Gözlem Heyeti Lideri Michael Georg Link, AKPM Heyet Başkanı Frank Schwabe, AGİT Parlamenter Asamblesi Heyet Başkanı Farah Karimi ve AGİT Seçim Gözlem Heyeti Başkanı Büyükelçi Jan Petersen katıldı.
AGİT’in hazırladığı ön bulguların yer aldığı raporun ve heyetlerin gözlemlerinin aktarıldığı toplantıda, sözlerine 6 Şubat depremlerinde yaşamını yitirenler için başsağlığı dileğini belirterek başlayan AGİT Özel Koordinatörü ve Kısa Dönem Gözlem Heyeti’nden Link, depremlerden dolayı sürecin zor olduğunu söyledi. Link şöyle devam etti:
'İktidar haksız bir avantaj elde etti'
“Biz gözlemciler, hepimiz aslında bu seçimlere katılımın bu kadar yüksek olmasından etkilenmiş durumdayız. Seçmenler gerçek siyasi alternatifler arasında bir seçim yaptı ve katılım yüksekti, ancak iktidar ve iktidar partileri, yanlı medya yayınları da dahil olmak üzere haksız bir avantaj elde etti. Toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlükleri üzerindeki kısıtlamaların devam etmesi bazı muhalif siyasetçi ve partilerin katılımını engellemiştir. Bununla birlikte, kampanyanın rekabetçi ve çoğu aday için büyük ölçüde özgür olduğunu, ancak yoğun kutuplaşma ile karakterize edildiğini ve sert söylemler, idari kaynakların kötüye kullanılması gibi örnekler ve özellikle muhalefet partisinin karşılaştığı baskı ve sindirme ile gölgelendiğini tespit ettik.
“Depremzede seçmenler için alınan önlemler sınırlı kalmıştır'
Seçim idaresi teknik olarak seçimleri verimli bir şekilde yönetmiştir. Ancak şeffaflık ve iletişim eksikliğinin yanı sıra bağımsızlığı konusunda da endişeler vardı. Depremden etkilenen vatandaşların kayıt ve oy verme işlemlerini kolaylaştırmak için planlanan önlemler sınırlı kalmış, bu da seçmenlerin oy verme haklarını kullanmalarına ek bir yük getirmiştir. Seçim günü genel olarak iyi organize edilmiş ve tüm gözlemciler tarafından olumlu değerlendirilmiştir. Ancak, özellikle oy verme ve sayım sırasında bazı prosedürlerin eksik uygulandığı durumlar kaydedilmiştir.
Uygulamada, toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlüğünün mevzuatla kısıtlandığı ve yargının bağımsızlığının endişe kaynağı olmaya devam ettiğini söylemem önemlidir. Meclis için seçim barajının düşürülmesine yönelik uzun süredir devam eden tavsiyenin ele alınmış olmasını olumlu bulmakla birlikte, diğer birçok önemli tavsiyenin ele alınmamış olduğunu belirtmek isteriz.
Seçim rekabetçi olmakla birlikte kısıtlamalar hakimdi. Çünkü bazı muhalif siyasetçilerin tutuklanması da dahil olmak üzere bazı siyasi güçlerin kriminalize edilmesi tam bir siyasi çoğulculuğu engelledi. Bu nedenle sürece siyasi müdahalenin Türkiye'nin uluslararası taahhütlerine uygun olmadığını belirttik.”
'Türk demokrasisi hala canlı'
Link’in ardından söz alan AKPM Heyet Başkanı Schwabe, 39 kısa dönem gözlemci ile seçimi takip ettiklerini belirtti. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda da çalışmalarına devam edeceklerini belirten Schwabe, görevleri kapsamında siyasi partiler, sivil toplum temsilcileri ve medya temsilcileriyle görüştüklerini söyledi. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ile de görüştüklerini ancak istedikleri düzeyde iletişim kuramadıklarını kaydeden Schwabe, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bu seçimdeki yüksek katılım oranından çok etkilendik. Türk demokrasisi hâlâ canlı. Türk demokrasisinin inanılmaz derecede dirençli olduğunu söyleyebilirim. Seçimlere katılımın yüksek olması da bunu gösteriyor. Ancak demokratik bir seçim için gerekeli temel ilkeler yerine getirilmemektedir. Siyasi ve toplumsal aktörler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına rağmen hapisteler. Medya özgürlüğü ciddi şekilde kısıtlanmış durumda ve bir otosansür iklimi hakim. Dolayısıyla Türkiye adil seçim kampanyası koşullarından çok uzakta. Bunun altını çizmek istiyorum çünkü bazı insanlar bunun seçimlerle ve seçim kampanyasıyla ne ilgisi olduğunu söylüyor. Elimizde AİHM kararları var ve ben burada gerçekten de ülkedeki yetkililere çağrıda bulunuyorum; cezaevinde bulunan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin çok açık bir kararı olan Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş gibi isimlerin serbest bırakılmasını isteyeceğiz. Çünkü bunun demokratik anayasa ve ülkedeki durumla bir ilgisi var ve Türk hükümetine Venedik Komisyonu, GRECO ve Avrupa Konseyi'nin tavsiyelerini hatırlatmak gerekiyor.
Medya özgürlüğü konusunu daha önce de konuşmuştuk. Seçim kampanyası dönemlerinde televizyonu açar, dilini anlamasam bile bir izlenim edinirdim. TRT Haber'i açtığımda, mevcut cumhurbaşkanının televizyonda çok fazla görüldüğüne dair gerçekten bir izlenim edindim. RTÜK ile birlikte seçim öncesi birçok görüşme yaptık. Bu durum ülkede bir tür otosansür durumunu da beraberinde getiriyor.”
'İktidar ve cumhurbaşkanının haksız avantajlar elde ettiği bir seçim olmuştur'
Türkiye’nin dört bir yanında gözlemcilerinin çok sıcak bir şekilde karşılandığını ve kendisinin de Ankara’nın Çankaya ve Elmadağ ilçelerinde süreci gözlemleme fırsatına eriştiğini kaydeden AGİT Parlamenter Asamblesi’nden Karimi şöyle konuştu:
“Türk hükümeti ne yazık ki, İsveç ve Danimarka’dan katılması beklenen iki parlamenterimizin akreditasyonlarını yapmadılar. Bir ülkenin seçim merkezlerine erişimi kontrol etme hakkına saygı duyuyoruz. Meclisimizin seçimleri gözlemlemek üzere davet edilmesinin gözlem heyetlerinin yapısını etkilememesi önemlidir.
Her ne kadar Türk halkına alternatifler sunulmuş olsa da seçim, görevdeki cumhurbaşkanı ve iktidar partilerinin haksız avantajlar elde ettiği bir seçim olmuştur. Henüz nihai sonuçları bilmiyoruz, ancak ikinci bir cumhurbaşkanlığı turu olması durumunda, gözlemlerimizde eşit bir oyun alanı sağlamaya çok dikkat edeceğiz. Misyonumuz boyunca sandıkların açılmasından oy verme ve sayım işlemlerine kadar seçim günü sürecinin her aşamasını yakından takip edeceğiz. Ziyaret ettiğimiz seçim merkezlerinde, Türk halkının güçlü demokratik ruhunu gösteren kayda değer bir seçmen katılımı vardı.
Kadınların siyasette az temsil edilmesi ele alınması gereken önemli bir meseledir. Bir sonraki hükümeti ve meclisi, kadınların siyasi hayata eşit katılımını sağlamak üzere somut adımlar atmaya davet ediyoruz. Buna, seçim listelerindeki kadın ve erkek adayların eşitliğini garanti eden yasaların çıkarılması da dahil edilebilir.
'Deprem bölgelerinde katılımın düşük olması endişe verici'
Depremden etkilenen bölgelerde seçime katılımın görece düşük olması endişe vericidir, seçimin ikinci tura kalması durumunda bu, birçok insanın oy kullanamayacağını göstermektedir. Herkesin oy verme hakkını kullanabilmesini sağlayacak somut önlemler alınmalı.”
Mart ayının sonundan itibaren faaliyetlerini yürüttüklerini söyleyen AGİT Seçim Gözlem Heyeti Başkanı Büyükelçi Petersen ise şu değerlendirmelerde bulundu:
“Seçmenler gerçek siyasi alternatifler arasında bir seçim yapma imkânına sahip olmuştur. Kampanya dönemi çoğunlukla barışçıl geçmiş ve adayların çoğu özgürce kampanya yürütmüştür. YSK yönetimindeki seçim idaresi de etkin bir şekilde çalışmıştır. Yalnızca birkaç ay önce ülkeyi vuran yıkıcı depremlerin sebep olduğu zorluklar dikkate alındığında bu hiç de azımsanacak bir başarı değildi.
Biraz önce seçim idaresinden bahsetmiştim; idarenin etkinliği bir yana, çalışmaların şeffaflığının eksikliği, yetersiz iletişim ve bağımsızlığına ilişkin endişeler öne çıkmaktadır.
Muhalif siyasetçiler ve partiler üzerindeki baskılar endişe duyulan bir diğer konuydu ve bu baskılar seçimlere katılımlarının önünde ciddi bir engel teşkil ediyordu. Yeşil Sol Parti bu süreçte baskıya maruz kalmıştır.
Demokrasinin temel unsurları olan toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlüklerine saygı duyulması hususunda uzun süredir devam eden endişeler seçim döneminde giderilmemiştir. Anayasa yargının bağımsızlığını güvence altına almakla birlikte, toplumun geniş bir kesiminden konuştuğumuz pek çok kişi, bu konudaki endişelerini dile getirmeye devam ediyor.
'Kamu yayıncılığı tarafsız kalmadı'
Anayasa tarafından güvence altına alınmasına rağmen medya ve ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamalar söz konusu. Dezenformasyonun suç sayılması, internet sitelerine erişimin sık sık engellenmesi, çevrimiçi içeriklerin kaldırılması ile gazetecilere yönelik tutuklamalar ifade özgürlüğünü daha da zayıflatmıştır. Ne yazık ki, kamu yayıncılığının kampanya esnasında bariz bir biçimde iktidar partilerini ve adaylarını öne çıkardığını ve anayasadan kaynaklanan tarafsız kalma yükümlülüğünü yerine getirmediğini de gözlemledik. Gözlemlerimiz kapsamında gözlemlediğimiz ulusal televizyon kanallarındaki yayınlarda da iktidar partilerine karşı açıkça taraf tutulmuştu.
Genel itibarıyla oy verme günü barışçıl geçti. Süreç genel olarak iyi organize edilmiş olsa da gözlemciler sandıkların mühürlenmesi ve seçmen kimliğinin doğrulanması gibi tedbirlerin her zaman uygulanmadığını bildirmişlerdir. Buna ilaveten, bazı oy verme merkezlerinde oyların gizliliği tam olarak sağlanamamıştır. Ailelerin birlikte oy kullanması ve gruplar hâlinde oy kullanılması durumuna sıkça rastlanmıştır. Ne yazık ki, oy verme merkezlerinin yarısından fazlası engelliler için tam olarak erişilebilir değildi.” (ANKA)