İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada Pınar Gültekin cinayetinde katil Cemal Metin Avcı'ya haksız tahrik indirimi uygulanmasına tepki göstererek "Bugün Türkiye'de bir psikopatın 14 yıl sonra sokaklarımızda gezebilmesine göz yumuyorlar. Kadın katillerine cesaret veriyorlar. Yazıklar olsun. Bu kararda onayı, imzası olan herkesi bugün Allah'a havale ediyorum ama yarın iki elimde yakalarında olacak" dedi.
Akşener, dolar kurunu düşürme amaçlı Kur Korumalı Mevduat Sistemi’nin maliyetinin de 230 milyar lirayı bulacağını belirterek, "Bu parayla, ülkemizin birçok problemini, rahatlıkla çözmek varken, Bay Kriz ve arkadaşları sırf fantastik fikirleri bir gün daha yaşayabilsin diye, bu ülkenin kaynaklarını heba ediyor" ifadelerini kullandı.
Akşener'in konuşmasından satırbaşları şöyle:
"AK Parti iktidarının beceriksiz ellerinde bugün maalesef gittikçe daha da derinleşen bir devlet krizinin tam ortasındayız. Bugün Türkiye'de özgürlüğü, hakkı ve vicdanı mumla aratıyorlar. Hukuku ve adaleti kirli emellere alet ediyorlar. Bugün Türkiye'de kadınları sahipsiz bırakmaya çalışıyorlar.
PINAR GÜLTEKİN TEPKİSİ: YUH OLSUN, YAZIKLAR OLSUN
Bugün Türkiye'de bir kadını, evladı acısı hala yüreğimizde sızlayan Pınar kızımızı vahşice aramızdan alan bir katile haksız tahrik indirimi uyguluyorlar. Bugün Türkiye'de bir psikopatın 14 yıl sonra sokaklarımızda gezebilmesine göz yumuyorlar. Kadın katillerine cesaret veriyorlar. Yuh olsun! Yazıklar olsun! Türk yargısı için, utanç vesikası olarak anılacak bu kararda, onayı olan, imzası bulunan herkesi, Allah’a havale ediyorum. Bu kararda onayı, imzası olan herkesi bugün Allah'a havale ediyorum ama yarın iki elimde yakalarında olacak.
Umarım bir gün; Bu katillerin, bu vicdansızların, bu psikopatların; Sadece başkalarının çocuklarını, kardeşlerini, eşlerini değil; Sizin de; Çocuğunuzu, kardeşinizi, eşinizi bulabileceğinin farkına varırsınız. Umarım bir gün; O adalet terazisinin, size de lazım olabileceğinin farkına varırsınız. Umarım bir gün; Girdiğiniz vebalin, aldığınız ahın, bu dünyadan sonra, bir de ahiretin olduğu gerçeğinin, farkına varırsınız.
Değerli kadınlar; Biz yıllardır, bir hak, bir yaşam ve bir özgürlük mücadelesi veriyoruz. Bu mücadelede; Hakkımıza girmek istediler… Sesimizi kısmak istediler… Yolumuzu kesmek istediler… Ama başaramadılar. Bizi yok sayarak, unutturacaklarını sandılar… Bizi yaralayarak, bastıracaklarını sandılar… Bizi öldürerek, eksilteceklerini sandılar… Ama çok yanıldılar. Çünkü her ne kadar, iktidar, kadınları her fırsatta hor görse de; bu kirli zihniyete, her fırsatta yol verse de; kadınlara yönelen şiddete, her fırsatta göz yumsa da; Biz biliyoruz ki; artık günleri sayılı… Çok yorulduk, çok yara aldık, çok can kaybettik. Ama artık, çok az kaldı! O sandık gelecek, ve bu kirli zihniyet çekip gidecek. Ve işte, o gün geldiğinde; Yaralarımızı birlikte saracağız!
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VURGUSU
Adaleti, özgürlüğü ve güveni birlikte sağlayacağız! Ölümleri, tacizleri, tecavüzleri değil, artık başarılarımızı konuşacağız! İYİ Parti iktidarında; İstanbul Sözleşmesi yeniden yaşatacak! Kadınlar yeniden konuşacak! Milletimiz yeniden huzur bulacak! Emin olun, çok az kaldı!
Geçtiğimiz hafta, 9’uncu Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in, aramızdan ayrılışının, 7’inci yıl dönümüydü. Mustafa Kemal Atatürk’ün, milletle bütünleşen cumhuriyet anlayışında; Eğitimde fırsat eşitliği vardır. Devlette liyakat vardır. Milletin vergileriyle yapılan her işte, titizlik ve tutumluluk vardır. Bu bilinçle yetişmiş devlet insanları da, her şeyden önce, devletini ve milletini; gözetir, yüceltir ve korur.
Nitekim Süleyman Demirel de, Genç cumhuriyetin millet olma idealiyle yetişmiş, ve bu memleketin ona sunduğu her bir imkanı; “Önce millet, önce memleket.” diyerek yaşamış, “Önce devlet, önce cumhuriyet” diyerek yaşatmıştır. Türk demokrasisi adına verdiği, büyük mücadeleyi, Türk devleti için öne koyduğu, ortak aklı, meşvereti, Millete rağmen değil, milletle beraber yürüyen siyaset anlayışını, Ve milletimizin gönlündeki sarsılmaz yerini, hiçbir zaman unutmayacağız. Nitekim bugün, ondan aldığımız ilhamla, siyasetimizin merkezine, milletimizi alarak; memleketimizi il il, ilçe ilçe, karış karış geziyoruz. Milletimizle el ele, kol kola, kalp kalbe, emin adımlarla iktidara yürüyoruz.
Ve biliyoruz ki; Çok az kaldı! Türk devletinin, cumhuriyet değerlerimizle, yeniden canlanmasına Çok az kaldı! Türk demokrasisinin, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile yücelmesine, Çok az kaldı! Türk milletinin, hak ettiği huzura, mutluluğa ve refaha kavuşmasına, Çok az kaldı! Allah’ın izni, milletimizin desteğiyle, demokrasi tarihimizin üzerindeki, bu kara günlerin lekesini çıkarmamıza, Çok az kaldı! Bu vesileyle, İslamköy’den çıkıp, barajların kralı, gariplerin de babası olan, Cumhuriyetimizin önemli başarı hikayelerinden Süleyman Demirel’i, saygı, özlem ve rahmetle anıyorum. Ülkemiz için yaptıkları, her birimizin hatırasında yaşayacak.
'KKM'NİN MALİYETİ 230 MİLYAR LİRAYI BULACAK'
Ülkemizde geçen her saati; Yeni bir krizin eşiğinde tedirginlikle bekliyoruz. Her geçen günü; Yeni bir zamla açıyor, Yeni bir kaygıyla bitiriyoruz. Her geçen haftayı da; Bay Kriz ve Nebati Bakan’ın, saçma sapan açıklamalarını dinleyerek geçiriyoruz. Bildiğiniz üzere, geçtiğimiz hafta, bütçe verileri açıklandı. Ve biz de, bu vesileyle, Ak Parti iktidarının; KOBİ’lerimize, esnaflarımıza, ihtiyaç sahiplerine bakışını, bir kez daha görme fırsatı elde ettik. Bay Kriz’in bütçesinde; ülkemizdeki tüm çiftçilere ve öğrencilere ayrılan paranın, “Kur Korumalı Mevduat Sistemi’ne” ödenen paradan, daha az olduğuna, ibretle şahit olduk. Yanlış duymadınız. Sözüm ona “Yeni Ekonomi Modeli’nde”, Türk Lirası çakılmasın diye icat ettiği, “Kur Korumalı Mevduat Sistemi” ucubesi için ödenen para; tarıma ve öğrenci burslarına ödenen paranın, toplamından daha fazla. Hatta bu sisteme ödenen para, sosyal yardımların, iki katından bile fazla! Maalesef bu gidişle, “Kur Korumalı Mevduat Sistemi’nin” ülkemize maliyeti, 230 milyar lirayı bulacak. Bu parayla, ülkemizin birçok problemini, rahatlıkla çözmek varken, Bay Kriz ve arkadaşları, sırf fantastik fikirleri, bir gün daha yaşayabilsin diye, bu ülkenin kaynaklarını, heba ediyor. Ne diyeyim, Allah akıl fikir versin. Bu arada, biliyorsunuz, bir de Nebati Bakan’ın üstadı, Damat Bakan vardı… Hatırlarsınız, o da, affını istemeden önce, yine dahiyane bir fikirle, bu ülkenin hazinesini, dolar ve altın üzerinden borca sokmuştu…
Peki, bu muhteşem borçlanma stratejisinin maliyeti, ne kadar oldu biliyor musunuz? Bugün itibarıyla, 710 milyar lira. Yanlış duymadınız. Bir Damat Bakan kolay yetişmiyor. Nebati Bakan’ın daha gideceği çok yol var… Bu 710 milyar liranın, 110 milyar lirasını ödedik, Bugünün parasıyla, ödeyeceğimiz 600 milyar lira daha var. Yani Kayınpeder, Damat ve Nebati’den oluşan, ve artık pek de güldürmeyen, bu komedi dans üçlüsünün, dahiyane fikirlerinin, ülkemize maliyeti, en az 940 milyar lira. Bu para, ülkemizin vatandaşından, şirketlerinden, bir yıl boyunca toplanan vergilerin, neredeyse yüzde 90’ı. Yani vatandaşımız ve şirketlerimiz, hiç durmadan çalışıyor, çabalıyor. Bu fantastik üçlü de, bu parayı, eşsiz ekonomi vizyonlarıyla saçıp savuruyor.
SANSÜR YASASINA TEPKİ
Tüm bunlar olurken de, olan milletimize ve memleketimize oluyor. Türkiye’nin CDS puanı, son 19 yılın en yüksek seviyesine çıkmış, 800 puanı aşmış. ama bu arkadaşların rahatı, pek bir yerinde… Enflasyon milletimizin belini bükmüş, Bay Kriz, maaşına zam peşinde… Ekonomi rayından çıkmış, bunlar sosyal medyayı kontrol etme derdinde… Biliyorsunuz önümüze, “Sosyal Medya Yasası” adı altında, yeni bir yasak getirdiler. Neymiş? Yalan habere karşı önlem alacaklarmış. Neymiş? Dezenformasyonla mücadele edeceklermiş. Neymiş? Sosyal medya yalancıymış. Çünkü onlara göre yolsuzluk yok; haberi yapanlar yalancı. Aslında sığınmacı sorunu da yok; var diyenler yalancı. Ekonomide her şey tıkırında; ekonomi kötüye gidiyor diyenler yalancı… Değerli dava arkadaşlarım; Bu yasa, internet sitelerini hizaya çekme yasasıdır. Bu yasa, televizyon ve gazeteler üzerinde kurulan baskıyı, internete taşıma sevdasıdır. Bu yasa, yeni bir RTÜK oluşturma çabasıdır. Ez cümle bu yasa, bir istibdat yasasıdır!
Peki neden böyle bir yasaya gerek duydular biliyor musunuz? Çünkü korkuyorlar. Gerçeklerden korkuyorlar. Adaletten korkuyorlar. Milletin özgürce konuşmasından, herkesin doğruları öğrenmesinden korkuyorlar. Uğruna her şeyi verecekleri o koltukları, kaybetmekten korkuyorlar. Kurdukları rant düzeninin dağılmasından korkuyorlar. Maskelerin düşmesinden, saraydaki sefanın bitmesinden korkuyorlar. Ne kadar beceriksiz olduklarının yazılmasından, Ülkemize ne büyük kötülükler ettiklerinin çizilmesinden, Kapı arkalarında döndürdükleri dümenlerin, açığa çıkmasından korkuyorlar. Artık öyle bir panik halindeler ki; Havuz medyasındaki düzeni, sosyal medyaya da taşımak için uğraşıyorlar. Varsın olsun. İstedikleri kadar uğraşsınlar. Biz; “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!” demeye, devam edeceğiz. İstedikleri yasağı getirsinler. Biz; “Kahrolsun zulüm, yaşasın adalet!” demeye, devam edeceğiz. İstedikleri kadar gerçeklerden kaçsınlar. Biz; Her türlü haksızlığın, adaletsizliğin ve yasağın karşısında; Sözü milletimize vermeye devam edeceğiz!
Nitekim bu hafta, yine özel konuklarımız var. Basın örgütlerinin, başkan ve yöneticileri aramızda. “Basın hürdür, sansür edilemez” ilkesine olan tüm inancımla, görevini onuruyla yapan gazetecilerimizi selamlıyorum.
Bugün Milletin Kürsüsü’nde; Fikirlerine kelepçe, kelimelerine pranga, haberlerine de sansür uygulanmak istenen, basın mensuplarımızı dinleyeceğiz. Bu istibdat kanununa karşı durmak için, bugün Ankara’da buluşan, medya mensupları adına, kürsümüzü, duayen bir isme, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı, Sayın Nazmi Bilgin’e bırakıyorum. Buyurun Nazmi Bey, söz de kürsü de sizindir.
Ne kadar kadersiziz. Dön baba dönelim hala 'Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet' diyoruz. Kaç yıl evvel söylenmiş, bugün aynı şey söyleniyor. Bunu değiştirmeye az kaldı. Rahmetli Demirel der ki; “Hakların askıya alınışını alkışlayan bir meclis olmaz. Çünkü o askıya alınan hak, burada oturan kimselerin, ne şahsi hakkıdır ne de malıdır. Onlar birer hak olmaktan ziyade, bizi buraya gönderenlerin verdiği bir görevdir. Hakların askıya alınışını alkışlayan bir müessese, kendi lüzumsuzluğunu da ilan etmiş olur.” Şundan emin olun ki; Milletin haber alma hakkına göz dikenleri unutmayacağız. Milletin kendine verdiği kutsal görevi hak bilenleri, emanete hıyanet edenleri unutmayacağız. Yüce Meclisimizi, lüzumsuzlaştırmaya kalkanları unutmayacağız. İYİ Parti olarak, milletimizin bu en temel hakkını, sonuna kadar savunacağız.
'YİNE UÇAK, YİNE HAZIRLIK YOK'
Yaz aylarının gelişi ile birlikte iklim krizinin yol açtığı görüntüleri izliyoruz. Geçen sene yaşadığımız korkunç günlerin, bir daha tekrar etmemesi için dua ediyoruz. Ancak uzmanlar, Akdeniz'den gelen sıcak hava dalgasının Türkiye'yi de etkisi altına alabileceğini söylüyor. Bu durumun yangınlara ve orman yakan hainlere davetiye çıkaracağı aşikar. Nitekim daha dün akşam Marmaris'ten felaket haberi geldi. Gelen bilgilere göre yine uçak, hazırlık yok. Yine kontrol odası pozları ve bol miktarda hamaset var. Bu nedenle iktidarı bir kez daha uyarmak istiyorum. Geçtiğimiz sene günlerce yüreğimizi yakan, nefesimizi kesen ve canlarımızı alan yangınlarını unutmadık.
13 makam aracınız olmasına rağmen 'Yangın söndürme uçağımız yok' diyen kepazeliği unutmadık. Siz de unutmayacaksınız. Ağacına, ormanına, cennet doğamıza sahip çıkan milletimizin nasıl yalnız bırakıldığını unutmadık, siz de unutmayacaksınız. Bu sefer çok daha geç olmadan gereken önlemleri alacaksınız. Bu seferde beceriksizliğiniz, ihmaliniz, hatanız yüzünden aynı felaketi yaşarsak bizimde, milletimizin de iki eli yakanızda olacak.
'MARMARA GÖLÜ KURUDU'
Geçtiğimiz hafta Manisa'daydık. Salihli'de tatlıcı dükkanında çalışan bir kardeşim, 'Evim kira. İki asgari ücretli zor geçiniyor. Eti zaten alamıyordum da en azından 30 liralık kıyma alıyordum ama artık onu da alamıyorum. Artık ayda bir yemek içine koymak için 50 liralık kıyma alıyorum' diyor.
Mesela; Butik işleten bir esnaf kardeşim dedi ki; “İşlerimiz durgun. Alım gücü düştü, insanlarda para yok. Mal almaya gittiğimde, bir baktım ki elimdeki para da gitmiş. Her şey dolar bazında. Gelen her ürün, 3 katı fiyatıyla geliyor. 1 pantolon satıyorum: 300 lira. 1 etek, gömlek: 600 lira.”
Mesela; Soma’da kebapçı işleten bir esnafımız dedi ki; Aldığımızı yerine koyamıyoruz. 15 liraya satarken para kazanıyordum. Şimdi 30 lira oldu, kazanamıyorum. Çünkü; Lavaşı 75 kuruşa alıyorduk, şimdi 3 lira. Domates dün 8 liraydı, bugün 18 lira. Et olmuş, 160-170 lira. Çalışanım 4253 lira alıyor, 2 çocuğu var, nasıl geçinsin? Yıllardır bu işi yapıyorum. Ben böyle bir şey görmedim. Ecevit’e yazarkasa atıldığı zaman bile, böyle değildi. 5 bin lira kira, 3 bin lira elektrik ödüyorum. Bu para nasıl dönecek? İnsanlar çarkı nasıl çevirecek?”
Manisa ziyaretimizin acı tablolarından biriyle de; Gölmarmara’da karşılaştık… Marmara Gölü kurumuş. Çiftçilerimiz perişan. Bölgedeki vatandaşlarımız durumu; “Gölmarmara, oldu Çöl Marmara.” diyerek tarif etti. İşte o nedenle, bugün Milletin Kürsüsü’nde, bir misafirimiz daha olacak. Gölmarmara’daki vahim tabloyu, bizzat Gölmarmaralı kardeşlerimizden dinleyeceğiz.
Gölmarmara'daki bu hazin tablonun içinde 25 yaşında bir gencimizle karşılaştım. '4 yıllık maliye bölümü mezunuyum, çiftçilik yapıyorum. Yevmiyeye çağırırlarsa gidiyorum.' dedi. Elleri parça parça, kesik kesikti. Bay Kriz ve arkadaşlarının ülkemizi içine soktuğu krizler sarmalı yine gençlerimizi can evinden vuruyor, gençlerimizin çabalarını yok ediyor. Ben de tam olarak bu nedenle gençlerimizle buluşuyorum.
Hepimizin cebinde bulunan bu kimlik kartı, paşa dededir, ağada budur, gümüş kaşıkla doğanlarda budur. Bu ülkenin onurlu, şerefli vatandaşlarıdır.