Van’da 21 Kasım 2016’dan beri (mayıs ayı sonu itibariyle) 1658 gündür barışçıl toplantı ve gösteri düzenleme hakkı “yasak”. 15 günde bir düzenli olarak tekrarlanan yasaklar sadece eylem, protesto veya basın açıklamalarını değil, siyasi parti faaliyetlerinden, kitap-müzik festivallerin engellenmesini de kapsıyor.
Van Valiliği yapılan bir açıklamada “terör örgütünün olası kışkırtma eylemlerinin önüne geçmek için yasaklamaların yapıldığını” söylese de Van Barosu avukatlarından süreci yakından takip eden avukat Mahmut Kaçan, “Yasaklar gayet sistematik, anayasal bir hakkı bütünüyle ortadan kaldıracak şekilde uygulanıyor” diyor.
“15 GÜNDE BİR UZATILIYOR”
Kaçan yasakların nasıl başladığını aktarırken; “Van'da geçmişte de çok sıklıkla Mülki İdare Amiri’nin çeşitli gerekçelerle farklı toplantı ve etkinlikleri yasakladığını görmüştük. Ancak özellikle 15 Temmuz 2016 tarihinde meydana gelen darbe girişiminden sonra bu yasaklamalar giderek sistematik, anayasal bir hakkı bütünüyle ortadan kaldıracak şekilde uygulanmaya başladı. Öncelikle belirli gösteri toplantılara yönelik yasaklamalar şeklinde başlayan bu işlemler, daha sonra birer gün- üçer gün olmak üzere bütün Van ili coğrafyasında; bütün gösteri, toplantı, etkinlik, stant açma, bu ve benzeri etkinliklerin bir bütün olarak yasaklanmasıyla devam etti. 2017 yılı içerisinde birer haftalık birbirini takip eden yasaklamalar şeklinde konulmaya başlandı, daha sonra bu birer haftalık yasaklar bu kez 15'er günlük yasaklara çevrildi. Hâlen her 15 günde bir, yani yasağın bitimine bir gün kala Van Valiliği web sitesinde bir açıklama yayımlayarak yasağı 15 gün daha uzatıyor. Tam uzatma şeklinde değil de yeni bir yasak, yeni bir işlem şeklinde duyuruyorlar. Yaklaşık 5 yıldır Van kentinde bu şekilde yasaksız olmayan tek bir gün yok, anayasal bir hak olan toplantı, gösteri ve bununla bağlantılı ifade özgürlüğü fiilen Van’da ortadan kaldırılmış durumdadır.” diyor.
“2018’DEN BERİ 14 TANE İPTAL DAVASI AÇTIK”
Van’da 2019’dan Mayıs 2021 sonuna kadar müdahale ederek engellenen en az 89 barışçıl toplantı gösterinin sadece 52 tanesi atanan kayyumlara yönelik protestolar. Diğer protestolar arasında cezaevi, gözaltı, tutukluluk, cezaevlerinde süren açlık grevlerine destek protestoları da görülüyor. Van’da sürekli olarak engellenen bu protestolar yurttaşların, sivil toplumun, siyasi örgütü temsilcilerinin katıldığı veya katılmaya çalıştığı protestolar.
Yasaklamalara karşı Van Barosu’nun hukuki girişimlerini anlatan avukat Mahmut Kaçan, tüm davaların geri çevrildiğini söylüyor: “2018 yılında Baro'da yapılan seçimden sonra gelen yeni yönetim olarak, bu yasaklarla giderek sistematik fiilen anayasal hakların ortadan kaldırılması karşısında dava açmaya karar verdik. 2018’den günümüze kadar 14 tane iptal davası açtık. Valilik her yasak kararı ilan ettiğinde biz o yasağa karşı idare mahkemelerine yürütmeyi durdurma talepli olarak dava açmaya başladık. Bu yasaklardan biri de mekan yasakları. Valilik yaptığı bir açıklamada Van'da nerelerde basın açıklaması veya toplantı, gösteriyi yapılabileceğine ilişkin yerler tespit etmiş. Bu tespit ettiği yerler, bu etkinlikleri anlamsızlaştıran tamamen kent merkezinin dışında yerler. Düşünün herhangi bir konuda kamuoyuna bir basın açıklaması yapacaksınız, ama kent merkezinden, toplumdan, insanlardan bütünüyle kopuk mekanlar bu tür faaliyetlerin yapılabileceği mekanlar olarak tespit edilmiş. Biz bu mekan yasaklarına da dava açtık.”
“TÜM DAVALAR KLİŞE GEREKÇELERLE REDDEDİLDİ”
Kaçan Baro dışında sonuçsuz kalan bireysel başvurular yaptıklarını da söylüyor: “Van Barosu dışında ben de kendi adıma Van’da yaşayan bir avukat, bir yurttaş olarak bu temel insan hakkının ihlal edilmesi karşısında ayrıyeten dava açtım. Maalesef bu davaların tamamı Van İdare mahkemelerinde klişe gerekçelerle reddedildi. Şu anda bu davalar Erzurum Bölge İdare Mahkemesinde istinaf aşamasında bekliyor. Henüz yaptığımız istinaf başvuruları hakkında verilmiş bir karar yok. Tabii biz başlangıçta yürütmeyi durdurma isteminde bulunuyoruz, ama mahkemeler bu talebi anlamsızlaştıracak şekilde öncelikle Van Valiliği'nden savunma alınmasına karar veriyor; 30 gün sürede o yasakla ilgili iş ve işlemle ilgili bilgi ve belgeleri istiyor. Ne oluyor? O belgeler geldiğinde o davaya konu yasak zaten bitmiş oluyor. Dolayısıyla böyle anlamsız etkisiz bir hukuksal prosedürler uygulandı ve yürütmeyi durdurma istemlerimizin tamamı reddedildi. Buna karşı yaptığımız itirazlar da Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedildi. Diyebiliriz ki, şu anda Van’da fiilen tamamen etkisiz bir hukuksal prosedür var ve bundan da güç alan Van valiliği bu hukuksuzluğunu, Anayasa’ya aykırı iş ve işlemlerini devam ettiriyor.”
“YASAKLAR ÖLÇÜSÜZ, ORANTISIZ VE SİSTEMATİK”
Kaçan, Van Valiliği’nin pandemi önlemlerini yasakların nedeni olarak kullandığını ifade ediyor: “Pandemi sürecinin başından sonra da Valilik, yasaklara bu sefer de pandemiyi gerekçe göstermeye başladı. Yasakları ne kadar pervasızlaştığını bir örnekle anlatayım; bildiğiniz üzere siyasi partilerin faaliyetleri 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkındaki kanuna tabi bir husus değil, siyasi partiler kanunu ile düzenlenmiş bir husus. Ancak siyasi partilerin faaliyetleri de bu valilik yasaklarıyla engellenmeye başlandı. Geçtiğimiz yıl Şubat ayı içerisinde henüz Türkiye’de pandemi ile ilgili yasaklamalar başlamamışken, Van'ın Çaldıran ilçesinde HDP’nin Ankara'da Şubat ayında yapılacak genel kuruluna çağrı metni dağıtan 15 tane HDP üyesine bu valilik yasakları gerekçe gösterilerek 392 TL idari para cezaları kesildi. Buna ilişkin sulh ceza hakimine yaptığımız itiraz reddedildi. Bu müvekkillerimiz adına da Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunduk, ancak bu başvurular hakkında maalesef henüz bir ilerleme yok. Bu yasaklar, ölçüsüz, orantısız, yasada bile düzenlenmeyen alanlarda da sıklıkla sistematik biçimde uygulanıyor.
“AYRIMCILIK VAR”
Van'da eylem yasakları başladığından beri iktidar partisinin kongreleri aksatılmadan yapılmaya devam ederken, 2020’de pandemi koşulları gözetilmeksizin kentin en işlek caddesinde bir kongre gerçekleştiriliyor. Valilik kendi yasaklarına kendisi de uymuyor; 19 Mayıs'ta gençlik bayramı valinin eşliğinde çeşitli etkinliklerle kutlanırken, tam kapanma kararı ilan edildiği dönemde de valinin kapalı alanda şehit ailelerine bayram ziyareti düzenlediği görülüyor.
Avukat Mahmut Kaçan da yasaklarda ayrımcılık uygulandığını, yasakların tarafsız ve eşit bir şekilde uygulanmadığını belirtiyor: “Eğer hükümeti destekleyen bir etkinlik yapıyorsanız bu serbest veya Filistin'e destek adı altında cihatçı örgütlerin yaptığı etkinlik, yürüyüş ve eylemler hiçbir şekilde bu yasakla muhatap olmuyor. Ama insan haklarıyla ilgilenen bir sivil toplum örgütü, Baro veya benzer Meslek Odası'nın yapacağı bir etkinlik ya da basın açıklaması bu yasak gerekçe gösterilerek engelleniyor. Vatandaşlara idari para cezaları veriliyor, bu yasağa muhalefet ettikleri gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda bulunuluyor.”
Van Barosu avukatları idari mahkemelerde açtıkları davaları hukuki prosedür gereği AYM’ye taşıyamıyor. Avukat Mahmut Kaçan, çağrılarına rağmen vatandaşlardan dava için geri dönüş alamadıklarını, bu nedenle avukatlar olarak bireysel davalar açtıklarını açıklıyor: “Bir kaç avukat meslektaşla birlikte kendi adlarımızla Anayasa Mahkemesi’ne, yine oradan etkili bir karar alınamaması durumunda AİHM’e başvurabilmek için Van’da yaşayan yurttaşlar olarak davalar açtık. Ancak bunlar da oldukça etkisiz. Bu yasaklara ilişkin dikkat çeken bir husus, mahkemelerde açtığımız iptal davalarına Van Valiliği'nin gönderdiği savunmaların enteresanlığı, savunmaların tamamı benzer nitelikte. Mesela Suriye'de Kobani'de öldürülen TKP-ML adlı bir örgütün genel sekreteriyle ilgili TKP-ML’nin yaptığı açıklama Van'daki yasağın gerekçesi olarak kabul ediyor. Yine İzmir’de öldürülen Fırat Çakıroğlu, Diyarbakır’da öldürülen Yasin Börü bu yasakların gerekçesi olarak sunuluyor. Van'da meydana gelen hiçbir olay ve sözde istihbaratı alınan herhangi bir olay, asla bu yasaklama gerekçesi olarak sunulmuyor.
“YASAKLAR VAN VALİSİ’NİN TASARRUFUNDA”
Kaçan, Van’da yaşayan yurttaşlarının neredeyse tamamının yasaklardan rahatsız olduğunu söylerken, Van Valisi’nin avukatlara “Bilmediğiniz şeyler var” dediğini belirtiyor: “Geçtiğimiz yıl Yönetim Kurulumuzdan bir grup meslektaşımız Van Valisi’ni ziyaret etti, Van Valisi aynen şu şekilde beyanda bulunmuş: ‘Sizin bilmediğiniz şeyler var…’ Bunlar hukuken açıklaması imkansız hususlar. Bu yasakların bizzat Van Valisi alındığını, onun tasarrufu ile yapıldığını düşünüyorum. Muhtemelen daha merkezi düzeyde özellikle Van ili ile ilgili alınmış bir karar olduğuna inanıyorum, bölgede bu iddia edilen hususlarla ilgili olabilecek birçok kent var, ama bu kentlerin hiçbirinde bu şekilde sistematik olarak bir yasaklama kararı uygulanmıyor. Van için geçerliyse aslında Türkiye'deki tüm kentler için geçerli. Bu denli soyut, hiçbir şekilde ispatı olmayan nedenler öne sürülüyor, bir örnek daha vereyim, Van Emniyet Müdürlüğü istihbarat almış, 30 Mart tarihinde Van’ın her tarafına bomba yüklü kamyon patlayacak. Peki böyle bir olay oldu mu, olmadı. Maalesef böyle bir süreçle karşı karşıyayız.”
“GÜRPINAR’DA KÖYLÜLERİN ÜZERİNE ASKER ATEŞ AÇTI, AHIRLAR YIKILDI”
Son yıllarda çevre hareketi açısından bakıldığında ülkenin farklı bölgelerinde doğa katliamlarını engellemek isteyen yerel halkın yapmak istediği protesto eylemlerinin düzenli olarak engellendiği görüyoruz. Ama Van'da çok daha vahim bir durum yaşandı. Van’ın Gürpınar ilçesinin Yurtbaşı (Şêxan) köyünde açılmak istenen mermer ocağına köylüler karşı çıktı, 28 Mayıs’ta düzenlemek istedikleri protesto eyleminde jandarma ve korucular köylülere ateş açtı. Asker denetiminde ahırlar yıkıldı, hayvanların çoğu hayatını kaybederken, bir çoğu da yaralandı. Gürpınar'da yaşananlarla ilgili olarak 31 Mayıs'ta ülke genelinde 58 baro bir kınama yayınladı.
Avukat Mahmut Kaçan, Gürpınar bölgesinin coğrafi yapısına ve halkın geçim kaynağının hayvancılık olduğunu açıklayarak köylülerle yaptıkları görüşmeleri anlatıyor: “Van Barosu İnsan Hakları Merkezi olarak olayın meydana geldiği köyde yurttaşlarla görüştük. Yakın bir tarihte bu konuyla ilgili çok daha detaylı bir raporu kamuoyuna açıklayacağız. Aslında bu maden sahası hazineye ait bir alan ve köyün de ortak kullanıma sahip merası konumunda olan bir yer. Coğrafi açıdan köyde insanlar ağırlıklı olarak hayvancılıkla geçimini sağlıyor, geniş alan tarlaların olduğu bir alan değil, daha çok dağlık ve dolayısıyla da hayvancılığa uygun bir coğrafi yapısı var. Bu köyde yaşayan insanların neredeyse tamamının o bölgede kendilerinin inşa ettiği ve köyün neredeyse tek geçim kaynağı olarak hayvanlarını koydukları ahırları var, köye yakınlığı da 50-100 metre arasında, neredeyse yerleşim yerine içinde olan bir yer.”
“KORUCULARIN DURUMU TAM BİR MUAMMA”
“2004 yılında Hazine tarafından Diyarbakır merkezli olduğunu öğrendiğimiz bir şirkete ruhsat veriliyor. Bu şirket tarafından herhangi bir çevresel etki değerlendirme (ÇED) raporuna ihtiyaç olmadığına dair bir belge alınarak, iki- üç aylık bir faaliyet yürütülüyor. Ancak o dönemde köylülerin tepkisi ve protestosu üzerine şirket faaliyetlerini sonlandırmak zorunda kalıyor. Geçtiğimiz Ramazan ayında büyük bir iş makinası ve çok sayıda askerle korucu eşliğinde köye gelip bu bölgede bulunan vatandaşlara ait ahırların yıkılacağı söyleniyor. Bu işlemler yapılırken köylülere önceden bir uyarı, tebligat, ihtarname şeklinde hiç bir iş ve işlem yok. Köylülerin çektiği videolara göre, getirilen iş makinesinin operatörü bile böyle bir işten habersiz, kiralanıyor ama ne iş yapacağı söylenmiyor. O kepçe operatörü insanların ahırlarının yıkılacağını görünce bunu yapmayı reddediyor, komutan da bir işlem yapamadan geri dönüyor. Aralarındaki konuşmalarda komutan, bunun bir “devlet işi” olduğunu söylüyor, bir şirketin iş ve işlemlerinin devlet eliyle yapılıyor olması ayrı bir korkunç durum.
Diğer enteresan konu; köye çok sayıda korucunun getirilmesi, geçici köy korucularının böyle bir görevi yok. Bu konu asayişle ilgili bir konu olarak değerlendirilse bile, adli bir vaka ya da protesto hakkıyla alakalı bir husus olsa bile, korucuların neden bu işte istihdam edilip getirildiği tam bir muamma. Köylüler de korucular tarafından kendilerine kötü muamele yapıldığını anlatıyor. 26 Mayıs’ta köylülere hiçbir uyarı tebligat yapılmadan 300 – 400 asker ve korucu eşliğinde tam teçhizatlı savaşa gider gibi iş makinalarıyla gelip 25'in üzerine ahırı yıkıyorlar. Yaptığımız araştırmalarda bu konuda Van Valiliği, İl Çevre Şehircilik Müdürlüğü tarafından geçtiğimiz Ekim ayı içerisinde o yerde madencilik faaliyetinin yapılabilmesi için ÇED raporunun alınmasının zorunlu olduğuna ilişkin bir karar almış. Anladığımız kadarıyla bu şirket, faaliyetini yürütebilmek adına yerleşim yeri kriterini ortadan kaldırabilmek için oradaki yerleşim yeriyle bağlantılı olarak gördükleri ahırların yıkılmasına karar vermiş. Devlet eliyle yapılan bu. O bölge hazinede kayıtlı, ancak aynı zamanda köyün merası olarak da gözüken bir yer. Hazineye ait bir yere kişiler tarafından müdahale varsa, bunun prosedürü belli. Devletin müdahale eden vatandaşın aleyhine bir dava açması gerekir. Davada o kişinin oraya haksız olarak müdahale ettiği anlaşılırsa gelip yıkım yapabilir. Ama ortada hiçbir yargı kararı olmadan, asker korucu eliyle gelip bu şekilde vatandaşların taşınmazlarını yıkmaları, madencilik faaliyetinin yapılacağını söylemeleri korkunç bir durum.”
“SON KULLANMA TARİHİ GEÇMİŞ GAZ KAPSÜLLERİ ATILDI”
Kaçan, asker ve korucuların orantısız müdahalesinin yanında son kullanma tarihi geçmiş gaz kapsüllerinin de köylülerin üzerine atıldığını, bu durumu belgelediklerini anlatıyor: “Tamamen barışçıl bir şekilde olayı anlamaya çalışan, hayvanlarının veya ahırının durumunu görmek isteyen vatandaşlara yönelik neredeyse bir savaş ortamı gibi üstelik hiçbir uyarı yapılmadan binlerce kurşun sıkılmasından bahsediyoruz. Köylülerle görüştüğümüzde kendilerine hiçbir uyarı yapılmadan aniden ateş açıldığını ve yüksekte duran asker ve korucuların kendilerine kayalar fırlattığını belirtiler. Aynı zamanda çok yoğun şekilde gaz bombaları kullanılmış ve o gaz fişeklerin tamamının son kullanma tarihi geçmiş. 2014’de üretilen gaz fişeklerinin son kullanım tarihi 2018, biz o fişeklerin boş kapsüllerini aldık, üstlerinde son kullanım tarihi geçmiş gaz bombalarının insan sağlığı üzerine ciddi etkileri olduğuna ilişkin uyarı yazıları da var. Bunları da biz yapacağımız suç duyurusunda kanıt olarak sunacağız. Bütünüyle orantısız, ölçüsüz, hiçbir hukuk kuralıyla açıklanamayacak şekilde bir muameleye maruz kalan köylüler var. Gözaltına alınıp çok yoğun bir şekilde kaba dayak, işkence uygulamaları yapılmış durumda. Aynı zamanda bu kişilere karşı “görevli memura direnme”ye yönelik işlem yapıldığını da öğrendik. Biz köylülere hem maden işletilmesiyle alakalı, hem de bu maruz kaldıkları hak ihlalleri ile ilgili Van Barosu olarak hukuki destek vereceğimizi söyledik. Köylüler de kendi aralarında konuşarak bir birliktelik de sağlamış durumdalar. Geçtiğimiz günlerde baromuzu da ziyaret ettiler. Bu konudaki çalışmalarımız devam ediyor.”
***Eşit Haklar İçin izleme Derneği ve Kısa Dalga ortaklığında yayına hazırlanan Yasaksız Meydan, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı engellenen ve seslerini kamuoyuna duyurmak isteyenlerin platformu olmaya devam ediyor. Eğer siz de toplantı ve gösteri hakkınızın ihlal edildiğini düşünüyorsanız, barışçıl toplanma özgürlüğünüze dair söylemek istedikleriniz varsa, Eşit Haklar İzleme Derneği / Yasaksız Meydan ekibine esithaklar@gmail.com adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.