Türkiye, 1993 - 1997 yıllarında işlenen JİTEM parmak izli faili meçhul cinayetlerle hesaplaşmaktan bir adım daha uzaklaştı.
“AB Uyum Süreci”nde, Güneydoğu’da 1990’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetleri aydınlatma kararlılığı gösteren Türkiye’deki en önemli davalardan biri 2009 yılında açılmıştı. Davanın konusu; 1993 – 1997 yılları arasında Cizre’de işlenen 21 cinayetti.
"Beyaz Toros" davası
Dava, o dönemde işlenen cinayetlerde kullanıldığı bilinen Toros marka, beyaz renkli otomobiller nedeniyle “Beyaz Toroslar Davası” ve “Cizre JİTEM Davası” olarak anıldı.
Çünkü bu cinayetlerin ortak özelliği gözaltına alınan ya da kaçırılan kişilerin, daha sonra faili meçhul olayların simgesi haline gelecek olan “Beyaz Toros” marka otomobillerle götürülmesiydi. Bu araçlara bindirilen kişilerden bir daha haber gelmiyordu.
Kayıp yakınlarından yaptığı şikayetlerden uzun süre sonuç alınamadı. Ta ki Türkiye, AB Uyum sürecinde faili meçhul cinayetlerle yüzleşme kararlılığı gösterinceye kadar.
2009 yılında dönemin Cizre İlçe Jandarma Komutanı Albay Cemal Temizöz’ün ilk sırada yer aldığı 8 kişi hakkında “Taammüden Öldürme, Cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturmak” suçlarından dava açıldı.
Tanıklarla sanıklar aynı sandalyeye oturtulunca
Davanın açılmasında “Tükenmez Kalem” ve “Sokak Lambası” kod adları verilen iki gizli tanığın ifadeleri etkili oldu. Daha sonra bu tanıkların hem isimleri hem de “kimlikleri” deşifre edildi: Her ikisi de PKK itirafçısıydı.
“Tükenmez Kalem”in ismi Fırat Altın, “Sokak Lambası” da Hıdır Altuğ’du.
Yargı makamları gizli tanıkların kim olduklarının deşifre olmasına izin vermekle kalmayıp bu iki kritik tanığı aynı zamanda davanın sanığı yaptı. Yani ihbar edenle ihbar edilen aynı sanık sandalyesine olurdu. Hal böyle olunca her iki tanık da savcılık aşamasında verdikleri ifadeleri geri çektiler. “Mahkemede şaştılar” ve “Yaşanan faili meçhul cinayetlere ilişkin bilgimiz yoktur” dediler.
Sanıklarla birlikte “Beyaz Toroslar” da aklandı
Dava beraatle sonuçlandıktan sonra change.org'da Cemal Temizöz Suçsuzsa #21İnsanıKimÖldürdü? başlıklı kampanya açılmıştı. Görsel, kampanya görseli.
Davanın en önemli delilleri arasında, sanıkların yaptıkları “gözaltı işlemleri” sırasında tuttukları ve tutulmuş gibi gösterdikleri tutanaklar yer alıyordu. Çoğunluğunda, “gözaltına alma işlemini” yapan görevlinin ismi yoktu. Bazılarında devletin resmi görevlisi için kod adları kullanılıyordu.
Eskişehir 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi bu durumu oldukça normal buldu ve sanıkların adam öldürmek için çete kurdukları iddialarına, gerekçeli kararında şu karşılığı verdi:
“Cizre ilçesindeki güvenlik sorunları düşünüldüğünde görev yapan kamu görevlilerinin ve özellikle kolluk görevlilerinin yaşadığı sıkıntılar ve güvenlik endişesi, suç tarihinden sonraki yıllarda Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılan değişiklikler göz önüne alındığında çeşitli tutanaklarda isimlerin yazılmaması, bu tutanaklara, ‘jandarma görevlisi’, ‘ilçe jandarmada görevli’ ve ‘kod’ gibi ibarelerin yazılması, tek başına örgüt kurulduğu iddiasının delili olamayacaktır.”
Mahkeme gerekçeli kararında, fail meçhul cinayetler için kullanıldığı iddia edilen “Beyaz Toros” araçlar için ilginç değerlendirmelerde bulundu. Mahkeme “Bu marka araç genel de ülkemizin kırsal kesiminde suç tarihi itibariyle yoğun olarak kullanılan bir araçtır” tespiti yaptıktan sonra “bu araçlar terör grupları tarafından anti propaganda için kullanılabileceği gibi, kendisine devlet görevlisi süsü veren suç işlemeyi amaç edinen kişiler tarafından kullanılabilecektir. Yine devlet görevlilerinin kullandığı bu tip araçlarda vardır. Sadece kendi hesabına suç işleyen kişilerde bu araçları kullanabilir” dedi.
"Otomobillerde en çok kullanılan renk beyaz!"
"Beyaz Toros"ların örgüt suçlamasına dayanak yapılmasına ilişkin olarak da gerekçeli kararda “Ülkemizde otomobillerde en çok kullanılan rengin beyaz olduğu yolunda istatistik de mevcuttur. Ayrıca suç tarihi itibariyle ülkemizde ve özellikle kırsal bölgede en çok kullanılan araç da ifadelerde bahsi geçen araçlardır. İddianamede ve yargılama aşamasında bu şekilde somutluktan uzak, soyut ve subjektif yönlendirmelere açık anlatımlar ve iddialar ile bir örgütün olduğu ve bu örgütün suçlar işlediğini iddia etmek evrensel hukuk ilkelerine de aykırı olacaktır” ifadelerine yer verildi.
Cinayetlerin artması delil olmaz
Albay Cemal Temizöz’ün görev yaptığı dönemde fail meçhul cinayetlerinin artmasının sübjektif değerlendirme sayan mahkeme kararında “İddianamede sanık Cemal Temizöz’ün görev yaptığı dönemdeki faili meçhul sayıları ile görev yapmadığı dönemde faile meçhul sayılarının karşılaştırılması da subjektif bir açıklamadan öteye gidemez. Ülkemizin yakın tarihinde birçok faili meçhul olay söz konusudur. Bu kapsamda kamu görevlilerinin görev yaptığı tarihe göre faili meçhullerin az veya çok olması suç atfı için bir gerekçelendirme olamayacaktır” denildi.
"Örgüt yok"
Söz konusu fail meçhul cinayetlerin sanıklar tarafından işlendiği hususunda somut delil bulunmadığına işaret eden mahkeme, “Bu kapsam da yaptığı görev faaliyetlerinin içeriğinde olabilecek olan eksiklik veya bazı hataların örgütsel faaliyet olarak değerlendirilmesi hukuki teknik açısından mümkün görülmemiştir. Tüm deliller ile birlikte yapılan değerlendirmede böyle bir örgütün varlığına ilişkin somut delil olmadığı düşünülmüştür” değerlendirmesinde bulundu.
"Böyle bir dava Türk yargı tarihinde yok"
Mahkeme kararında davanın hem gizli tanığı hem sanığı olan kişiler yönünde ise şu değerlendirme yapıldı: “Türk yargı tarihinde ne yerel mahkemelerde, ne de üst mahkemelerde bu şekilde sonuçlandırılarak kesin hükme bağlanmış bir dava bulunmamaktadır. Dosyamızdaki gizli tanıklar aynı zaman da dosyamızın sanıklarıdır. İddianamede de ana çatı olarak gizli tanık beyanlarına dayanılmıştır. İfadeleri çelişkilidir. Mahkememizce gizli tanıkların soruşturma aşamasındaki beyanlarını destekleyen delillerin olmadığı düşünülmüştür. Ayrıca gizli tanık,tanık beyanları ile daha önceden dosya kapsamında olmayan bu verilen beyanlar ile ulaşılan veya elde edilen hiç bir yeni bulgu veya delile ulaşılamamıştır."
Başsavcılık: Beraat onansın
Önce Diyarbakır’da açılan, sonra “güvenlik gerekçesi”yle il il dolaşan ve nihayet Eskişehir 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde karara bağlanan dava 6 yıl sürmüştü. Ancak karardan sonra “zaman” daha yavaş işledi. Kararın gerekçesinin yazılıp Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nda tebliğnamenin hazırlanması tam 5 yıl 5 ay sürdü. Başsavcılık 2 Kasım 2020 tarihinde dosyaya ilişkin tebliğnamesini hazırlayarak, davaya ilişkin kararını verecek olan Yargıtay 1’nci Ceza Dairesine gönderdi. Başsavcılık, tüm sanıklar yönünde “Cürüm işlemek için teşekkül oluşturma” suçundan zaman aşımı nedeniyle düşürülmesini isterken “Taammüden Öldürme” suçu yönünde ise verilen beraat kararının onanmasını talep etti.
Davanın gerekçeli kararının hazırlanıp tebliğnamenin dosyayı inceleyecek olan Yargıtay 1’nci Ceza Dairesi’nin önüne getirilmesi arasında 5 yıldan fazla geçmesi basit bir “zaman kaybı”ndan öte sonuçlar doğuracak. Daire, yerel mahkemenin kararını bozsa da son suç tarihi olan Temmuz 1997’nin üzerinden bugün bile 24 yıl geçti. Yani 25 yıllık zamanaşımı süresinin tartışmaya konu olmaması için, 5 yıl 5 ayda gerekçeli kararı ve tebliğnamesi anca yazılabilen davanın 1 yıl içinde yeniden görülüp kesin hükme bağlanması gerekecek.
Başsavcılık, kayıp yakınlarını suçladı: Etkili bilgi vermediler
Yerel mahkemelerdeki yargılama sırasında ölenlerin yakınlarının avukatları sürekli “soruşturmanın genişletilmesi” taleplerinde bulunmuş ancak mahkemeler bu talepleri, kimi zaman “sonuca etkili olmayacağı” gerekçesiyle, kimi zaman da gerekçesiz reddetmişti.
Ölenlerin yakınlarının avukatlarının bu taleplerinin karşılanmamış olmasını dikkate almayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinde kayıp yakınlarını suçladı ve “maktullerin kimliği meçhul kişilerce öldürüldüğü, olay tarihlerinde yapılan adli soruşturmalarda cinayetlerin sebep ve faillerinin aydınlatılamadığı, bu dönemde ölenlerin yakınlarının da soruşturma makamlarına sonuca etkili olabilecek esaslı bir bilgi veremedikleri” savunuldu. Yani, ölenlerin yakınları “faili meçhulleri” aydınlatamamıştı.
Tebliğnamede, 2009 yılında tanık Mehmet Nuri Binzet ile "Tükenmez Kalem” ve “Sokak Lambası" gizli tanıkların anlatımları ile sanıkların soruşturmaya dahil edildikleri, ancak adı geçen tanıkların kısa süre sonra "anlatımlarının çarpıtıldığı ve ifadelerinin kurgulandığı" gerekçesiyle beyanlarından döndükleri, yargılama aşamalarında da ısrarla ilk ifadelerini kabul etmediklerine işaret edildi. Başsavcılık da sanıklarla tanıkların aynı davada yargılanmasında bir sakınca görmedi.
Hayvan kemikleri çıktı
Tebliğnamede, gizli tanık ifadelerinde geçen; olay mahalli, suçta kullanılan otomobilin cinsi, olay yerinde kimlerin olduğu, kullanılan silahın türü, ateş eden kişi ve mermi sayısı gibi bir çok hususun birbiriyle örtüşmediği ve maddi delillerle de teyit edilmediği anlatılarak, şöyle denildi: “İlçe Jandarma Komutanlığı görevlilerince kayıtları sağlıklı şekilde tutulmayan gözaltı işlemlerinden sonra serbest bırakıldığı belirtilen ancak kendisinden haber alınamaması nedeniyle öldürüldüğü iddia edilen bazı kişiler yönünden bulunamayan cesetlerin gömülerek gizlendiği söylenen yerlerde yapılan kazılarda elde edilen kemiklerin Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi Kemik ve Diş İnceleme Şubesi raporlarına göre hayvan kemiği olduğunun tespit edilmiştir.”
Dosya ilişkin son kararı Yargıtay 1”nci Ceza Dairesi verecek.