Danıştay’ın kırmızı kalemli İstanbul Sözleşmesi kararı: Erdoğan'ın gerçekleşmeyen vaadi bile karara gerekçe yapıldı

Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilinmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararının iptali istemiyle açılan davada verdiği ret kararı basınla “revize edilmiş” ve “revize edilmemiş” iki ayrı metin ile paylaşıldı. Bu da Danıştay’ın kararını başka bir göz mü okudu sorusunu gündeme getirdi. Danıştay’ın ret kararı 2’ye karşı 3 oyla alınırken, Dairenin tek kadın üyesi ve AKP döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hukuk Müşaviri Akbulut’un oyunun “ret” yönünde olması sonucu belirledi.

ERSAN ATAR - HABER ANALİZ

Danıştay, İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı kararıyla çekilme işlemine karşı açılan davada ret kararı verirken bir dizi tartışmayı da gündeme getirdi. Kararın basına ulaştırılan ilk halinde metinde “kırmızı ve üstü çizili” olarak yapılan değişikliklerin görünmesi dikkat çekiciydi. Bu düzeltmelerin kim tarafından yapıldığı sorusu, siyasi etki tartışmalarının yaşandığı böylesi bir davada kaçınılmaz olarak gündeme geldi. Hukukçuların büyük bölümünün “Anayasa’ya açıkça aykırı olduğu” konusunda mutabık olduğu kararın, sadece İstanbul Sözleşmesi değil, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi, diğer uluslararası sözleşmelerden de sadece Cumhurbaşkanı kararı ile çekilmenin yolunu açtığı belirtildi. Kararın en ilginç yönlerinden birisi de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mart 2021’de açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı’ndaki vaatlerin de gerekçeye dahil edilmesi oldu.

AKP’Lİ BELEDİYENİN HUKUK MÜŞAVİRİ SONUCU BELİRLEDİ

Danıştay 10. Dairesi, ret kararını 2’ye karşı 3 oyla aldı. Dairenin tek kadın üyesi olan ve oyunu “ret” yönünde kullanan Lütfiye Gözütok Akbulut’un önceki dönemde (AKP dönemi) İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hukuk Müşaviri olması kararla ilgili tartışmalarda doğal olarak gündeme geldi.

Daire kararını okuyan biri ilk olarak, “Uluslararası sözleşmelerin yürürlüğe girmesi konusunda Meclis kısıtlı yetkiye sahiptir, devlet başkanı olarak Cumhurbaşkanı asıl yetkiye sahiptir” görüşünü görür. Kararın bu bölümlerinde, uluslararası bir sözleşmenin yürürlüğe girmesi sürecinde Meclis’in sadece kanunu uygun bulma yetkisinin olduğunu, bu “uygun bulma”nın da Cumhurbaşkanı onayı olmadan bir anlam taşımadığı vurgulanıyor. Danıştay buradan hareketle, hukuk sistemine bu kararıyla kazandırdığı “asıl yetkili”nin rahatlıkla bir uluslararası sözleşmeden çekilme kararı da alabileceğini savunuyor.

Hatırlanacağı gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı almasından sonra “Erdoğan’ın nihai hedefi İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek değil, başka uluslararası sözleşmelerden de çekilmek” yorumları yapılmıştı. Hatta bu yorumlar, Erdoğan’ın asıl hedefinin Lozan Anlaşması ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çekilmek olduğuna kadar varmıştı. Danıştay’ın kararını okuyan biri, “Hayır Danıştay Cumhurbaşkanı’na böyle bir yetki tanımıyor” diyemiyor. Danıştay, Cumhurbaşkanı’nın kararnameyle temel hak ve özgürlüklere ilişkin kararname çıkaramayacağını belirtiyor ancak açıkça, “Cumhurbaşkanı temel hak ve özgürlükler alanındaki uluslararası sözleşmelerden çekilemez” vurgusu yapmıyor. Aksine Anayasa’nın 104 / 17 fıkrasını hatırlattıktan sonra “Anayasa’nın anılan hükmünde, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri için mekkur yasak düzenleme alanından Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile doğrudan doğruya anılan hakların içeriğine ilişkin düzenleme yapılmaması bu hakların sınırlandırılmaması veya ortadan kaldırılmaması anlaşılmalıdır” denildikten sonra şu kritik cümleye yer veriliyor:

“Dolayısıyla içeriğinde temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir hüküm bulunmayan ve sadece Anayasa’nın 90. maddesinde yer alan hükümlere paralel şekilde milletlerarası anlaşmaların yürürlüğe konulması ve yürürlükten kaldırılmasına ilişkin usuli düzenlemeleri içeren 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin anılan hükümlerin temel hak ve özgürlükler ile ilgili Anayasa’nın 104. Maddesinin 17. fıkrasındaki Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenemeyecek hususlara ilişkin olmadığı açıktır.”

İlk okunduğunda oldukça teknik bir hukuk tartışması gibi görünse de Danıştay bu ifadelerle, “Cumhurbaşkanı bu ifadelerde temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir düzenleme getirmiyor veya bu nitelikteki hakları sınırlandırmıyor. Sadece bir uluslararası sözleşmeden usuli bir işlemle çekiliyor” demiş oldu. Karar bu haliyle ileride Cumhurbaşkanı’nın, örneğin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden (AİHS) çekilmesinin de yolunu açmış oldu. Kararın mantığına göre “ne de olsa Cumhurbaşkanı AİHS’den çekilme kararı vermekle temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir düzenleme yapmıyor olacak veya bunlara bir sınırlandırma getirmemiş” olacak.

Nitekim Danıştay’ın kararında İstanbul Sözleşmesi’nin, kadınların temel hak ve özgürlüklerini koruyan bir uluslararası sözleşme olup olmadığı da tartışılmıyor. Aksine “zaten iç hukuktaki düzenlemelerin kadınları koruduğu, İstanbul Sözleşmesi’ne de bu nedenle gerek de olmadığı” vurgusu yapılıyor. Kararda, Türk Ceza Kanunu ile Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanununda zaten hükümler olduğu vurgulanıyor. Danıştay böylelikle “Cumhurbaşkanı’nın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı vererek temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran bir işlem de yapmamış olduğu” tezini güçlendirmeye çalışıyor.

“Uluslararası sözleşmelerden çekilmek tamamen Cumhurbaşkanının takdiridir” görüşünü sık sık tekrarlayan Danıştay’ın, Cumhurbaşkanı’nın ileride herhangi bir uluslararası sözleşmeden çekilinmesi yönünde karar almasının yolunu açan asıl cümlesi kararın 22. sayfasında yer alıyor. Kararın bu bölümünde aynen şu ifade kullanılıyor:

“…Cumhurbaşkanının TBMM’nin onaylanmasını uygun bulduğu bir uluslar arası anlaşmayı onaylama zorunluluğu bulunmadığı gibi, gerek zamanlama açısından gerekse uluslar arası alanda değişen ya da gelişen yeni koşullar itibarıyla anlaşmanın onaylanmasını erteleyebileceği, onaylamaktan tamamen vazgeçebileceği ve daha önce onaylamış olduğu bir anlaşmayı (yasama organının herhangi bir iştiraki olmaksızın) sona erdirebileceği de açıktır… Yabancı ülkelerle Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin yürütülmesi, bu kapsamda milletlerarası anlaşmaların imzalanması, müzakere edilmesi, onaylanması, onaylanmış bulunan milletlerarası anlaşmaların feshedilmesi, sona erdirilmesi ve anlaşmalardan çekilme hususları da Cumhurbaşkanının Türkiye Cumhuriyeti Devlet başkanı sıfatıyla temsil yetkisi içerisinde kalmaktadır.”

ERDOĞAN’IN VAADİ GEREKÇE OLDU

Gerekçeli kararın dikkat çeken bir başka yönü de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2 Mart 2021’de açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı’ndaki vaatlerin de karara gerekçe yapılması oldu.

Danıştay 10. Dairesi “İstanbul Sözleşmesi’ne gerek yoktu, zaten Ailenin Korunması Kanunu vardı, TCK’da kadına yönelik şiddetin cezalandırılmasına ilişkin hükümler mevcuttu” tezini işlerken sözü İnsan Hakları Eylem Planı’na getirdi.

Danıştay, İnsan Hakları Eylem Planı’ndaki, kadınların şiddete karşı korunması bu alanda eğitim çalışmaları yapılması, bunun için hakim – savcılara eğitim verilmesi, öfke kontrolü ve stres yönetimi programlarının düzenlenmesi gibi hedefleri de hatırlatarak, “…belirlenen diğer faaliyetlere yönelik çalışmaların da devam ettiği gözlenmektedir” dedi. Danıştay böylelikle bazıları sadece eğitim faaliyetinden ibaret olacak vaatleri de İstanbul Sözleşmesi’nin çekilme kararına karşı açılan davanın ret gerekçesi yaptı.

KARARI BAŞKA BİR GÖZ MÜ OKUDU?

Danıştay’ın kararının kamuoyuna yansıması da içeriği kadar tartışmalı oldu. Danıştay kararı basına ulaştırırken 37 sayfalık bir metni paylaştı. Bu metnin bazı cümlelerinin “kırmızı ve üstü çizili”, bazı cümlelerinin sadece üstü çizgili olmadan “kırmızı” olduğu görüldü. Bu kararın düzeltildiğini gösteriyordu. Ancak bu metindeki bu, harflerin renk farkı, düzeltmenin kimin tarafından yapıldığına ilişkin bir ipucu vermedi. Yargıtay ve Danıştay’daki uygulamada kararlar ağırlıklı olarak tetkik hakimi veya üyenin biri tarafından -heyetin müzakere sırasındaki görüşleri doğrultusunda- yazılıp heyette nihai şekli verilir. Danıştay’ın dün kamuoyu ile ilk paylaştığı metnin bu yönüyle kararın ham hali olduğu değerlendiriliyor. Ancak metin üzerinde düzeltme yapılmış olması ve Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı’ndaki vaatlerin de sonradan eklenen bölümlerde yer alması, heyetin kararının başka bir yerde düzeltmeye mi tabi tutulduğu sorusunu akıllara getirdi.

Özel Haber Haberleri