Can Selçuki: Türkiye’nin yüzde 70’i 'enflasyonla mücadele edilsin' diyor

Türkiye ekonomisinde son durum ne? Maaş zamları geçim derdine çözüm olacak mı? İşsizlik ne olacak? Türkiye ekonomisinin son halini ekonomist ve Türkiye Raporu Direktörü Can Selçuki ile konuştuk.

Türkiye’de geçinmek daha zorlaşıyor. Enflasyon neredeyse her kesimin ana gündem maddesi. Konut ve kira fiyatlarındaki tırmanma düzenlemelerle frenlenmeye çalışılıyor. Öte yandan dolar/euro paritesinde Türkiye aleyhine gelişmeler var. Türkiye ekonomisinde son durum ne? Maaş zamları geçim derdine çözüm olacak mı? İşsizlik ne olacak? Türkiye ekonomisinin son halini ekonomist ve Türkiye Raporu Direktörü Can Selçuki ile konuştuk.

PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ

Resmi enflasyon yüzde 78, ancak ENAG daha çarpıcı bir veriden bahsediyor. Toplumun geneli de enflasyonu ilan edilenden daha şiddetli hissettiğini söylüyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin şu andaki en önemli sorunu enflasyon. Enflasyon temelde topluma uygulanan bir vergidir. Hem Türkiye’deki gelimeler hem dünyadaki gelişmeler bir süre daha yüksek enflasyon olacağını işaret ediyor. Tabii dünyadan farklı olarak Türkiye’de enflasyonla mücadele etmek için bir şey yapılmıyor, çünkü Türkiye’de mevcut siyasi iktidar önceliğini büyümeye veriyor. Çarklar dönsün de ne olursa olsun gibi bir yaklaşım var.

Çarklar dönüyor, ama cari dengeye, döviz rezervlerine bakıldığında onun da riske girdiği zamanlar olabilir. Üstelik bu çarklar dönerken oluşan büyümenin geniş toplumun kesimlerinin zenginleşmesine, refahının artmasına bir faydasını olmadığını görüyoruz. Asgari ücrete, memur ve emekli maaşlarına dönük bir iyileştirme yapıldı, ama maalesef bir anlamı yok, çünkü bu rakamlarla çok değil bir iki ay sonra bu yapılan zammın bir anlamı kalmayacak. Kaldı ki zaten asgari ücret özelinde konuşursak, dolar bazından seneye başına göre asgari ücretin gerilediğini görüyoruz.

“TÜRKİYE’NİN YAŞADIĞI SIKINTI SİYASA TERCİHLERİNDEN KAYNAKLANIYOR”

Evet, bu konuda ekmekten yola çıktığımızda da benzer bir durumla karşılaşıyoruz. Örneğin Ankara’da bir asgari ücretli ocak ayında maaşıyla 1890 ekmek alırken şu anki iyileştirmeye karşın temmuzda ancak 1370 civarında ekmek alabiliyor. 520 ekmek yok olmuş, erimiş…

Tam olarak sizin de söylediğiniz gibi çünkü dövize endeksli bir ekonomi içindeyiz. Fiyatlar dövizdeki hareketlere çok bağlı. Dünyada Rusya-Ukrayna savaşının enerji fiyatlarına gıdaya koyduğu baskı var, Avrupa’da ve ABD’de artan enflasyondan dolayı merkez bankalarının faiz artırma ve bilanço genişletmeyi durdurma yönünde kararları var. Giderek dünyada paranın daha az olduğu bir döneme geliyoruz. Paranın daha az olduğu dönemler Türkiye gibi dış finansmana ihtiyacı olan ülkeler için sorun. Türkiye’nin risk değerlemesinin bu kadar yüksek olması o daralan pastadan iki kat az pay almasına neden oluyor.

Bununla beraber, şu yanılgıya düşmemek lazım, dünyada enflasyonist bir etki var, Türkiye’de sorunu bu çapta yaşamamızın nedeni siyasa tercihler.

“TÜRKİYE’DE ORTALAMA BİR HANE HALKI İÇİN TASARRUF BİR LÜKS”

Bu kadar enflasyondan alım gücünün düşmesinden bahsediyoruz. İnsanların böyle dönemlerde ayı döndürmek için kredi kartlarına başvurdukları tespit ediliyor. Türkiye’de durum nedir?

Kredi kartı kullanımında artış var, çünkü insanlarda para yok. Olmayan para üzerinden geleceği ipotekli bir döngü içinde yaşıyoruz. Maaşlar çekiliyor, bir ay önceki borç ödeniyor. Tekrar kredi kartından harcanıyor ve bir sonraki ay yine bu döngüyle devam ediliyor. Tabii şunu görmek lazım tasarruf diye bir şey söz konusu değil. Tasarruf ortalama bir hane halkı için lüks. Türkiye’nin tasarruf değerleri maaşların düşük olması nedeniyle tarihsel olarak düşük.

“TÜRKİYE’NİN YÜZDE 87’SİNİN GELİRİ GİDERLERİNİ ÇOK ZOR KARŞILIYOR / KARŞILAMIYOR”

Bu ne anlama geliyor?

Şu anlama geliyor, tasarruf az olduğu zaman yatırım için kullanılacak kaynak kredi kaynağı olmuyor, o olmadığından dış finansman gerekiyor. Türkiye’nin dış finansman talebinde bunun da etkisi de var. Haziran ayındaki Türkiye raporu anketinde geliriniz giderinizi ne derece karşılıyor diye sorduğumuzda katılımcıların yüzde 60 karşılamıyor dedi, yüzde 27 zar zor karşılıyor dedi, yani toplumun yüzde 87’sinin geliri aylık bazda giderlerine yetmiyor. Bunların önemli bir kısmı iş kaybı, kaza, hastalık durumunda ciddi anlamda sıkıntıya girecek bir kesim. Maaşlar asgari ücrete yaklaşıyor. Asgari ücret, temel ücret, en az olması gerekirken şu anda ortalama ücret haline geliyor. Maaş düşünce tasarruf daha da yapılmıyor, bir geçim sıkıntısı var.

“TOPLUMUN YÜZDE 70’E YAKINI MAAŞ ZAMMI YERİNE ENFLASYONLA MÜCADELEYİ TERCİH EDİYOR”

Temmuz ayında yaptığımız çalışmada katılımcılara şunu sorduk: Geçim sıkıntınızın bitmesi için hangisini tercih edersiniz maaş artışı mı enflasyonla mücadele mi? Yüzde 70’e yakını enflasyonla mücadele dedi. Bu çok çarpıcı bir bulgu. Diğeri hazır para bugün maaşınıza zam geliyor, ama toplum şunun farkında enflasyon mücadele olmazsa maaş ne kadar artarsa artsın fiyatlar daha fazla arttığı için geçim sıkıntısı da sürüyor, rahatlama olmuyor. Dolayısıyla toplumun beklentisi enflasyonla mücadele.

Enflasyonla mücadele konusunda bir şey yapılmıyor. Alınan kararlara baktığımızda çarkları döndürmeye, dolar talebini baskılamaya, ithalatın ihracatın sekteye uğramamasına yönelik bir takım adımlar atılıyor. Dahası fiyat algımız dağılmış durumda. Ücreti de bilemiyor, bugün ürettiğiniz bir ürünü kaça satacağınızı bilemiyorsunuz, çünkü altı ay sonra ne olacağını, ürünün girdi, hammadde fiyatını bilmiyorsunuz. Tüketici de bir fiyat gördüğünde doğru mu yanlış mı değerlendirmesi yapamaz hale geldi.

“KİRACILARI ÇİFTE KONTRAT DÖNEMİ BEKLİYOR OLABİLİR”

Galiba Türkiye hepimize finansal okur yazarlık öğretmiş… Bir de enflasyonu aşan bir başka konu var: Konut. Kiralara sınırlama getirildi ama bunu uyulur mu belli değil. Konut meselesini ne yapacağız?

Konut fiyatlarıyla maaşlar arasında korkunç bir uçurum var. Konut fiyatlarındaki artışın temel nedeni, artan maliyet/girdi fiyatları; demir artıyor, çelik artıyor… vb. Uygulama getiriliyor, yüzde 25’i aşamayan zam. Bu uygulanmaz, tahminim çifte kontratlı dönemler başlayacak, kağıt üstünden yüzde 25 artış olacak ama belki kalan kısmı elden verilecek. Öte yandan yabancılara konut satış sınırı getirilmedi. Açık olan bir durum var, liradaki erime bu seviyedeyken insanlar ellerindeki tasarrufu ihtiyacı olmasa dahi araba, ev alarak değerlendiriyor. Bu da fiyatları yukarıya çekiyor. Bu konuda da düzenleme yapıldı, kredi oranları yeniden düzenlendi. Ancak aynı sırada yabancılara bir sınır getirilmedi. Böyle olunca bir grup alıcı piyasadan çekiliyor. Onun yerine diğer grup daha rahat ev alabiliyor.

Buradaki siyasanın öngörülemezliği sorunu var. Örneğin cuma akşam bir karar yayınlıyorsunuz, kimse anlamıyor. Pazar günü şemalı bir açıklama yayınlıyorsunuz, yine anlaşılmıyor. Pazartesi sabahı bankalar ne olur ne olmaz diye kredi operasyonlarını durduruyor. Öngörülebilirlik kalmadı. Bu sadece ekonomi alanında değil, genel olarak siyaseten bir tercih yaptığınızda bu diğer tercihlerin pahasına olur. Burada siyasi olarak ben bütüncül bir bakış açısının olmadığını düşünmeye başladım. Buysa hem tüketicilerin hem de iş insanlarının ekonomik faaliyetlerini yönetmesini zorlaştırıyor.

Bahsettiğiniz yönetme sıkıntısından bahsedersek, büyüme odaklı bu stratejinin bir süre sonra gerileyeceği ve firmaların kendilerini korumak için küçülme hamleleri yapabileceği gündeme geliyor. Küçülmeyse işsizlik demek. Bizi bir işsizlik sarmalı mı bekliyor?

İşsizlik sarmalındayız zaten. Açıklanan rakamlar mevcut durumu yansıtmıyor. İşsiz aramayanları rakamlardan düşebilirsiniz, ancak bu insanları rokete koyup Mars’a yollayamazsınız. Bu noktada zaten bir işsizlik sarmalındayız. Daha artabilir mi artabilir.. Örneğin dolar euro karşında değer kazanıyor. Bu şu demek, Türkiye ağırlıklı olarak dolarla ithalat yapıp, euro ile ithalat yapıyor. Bu eşitlenmeye doğru gittiğinde ihracatın GSYH’e katkısı da azalır. Ben burada şunu merak ediyorum: Hükümet Aralık’ta açıklanan ekonomi programının varsayımlarına Fed’in faiz kararının doların euro dahil olmak üzere diğer para birimleri karşında değer artışına neden olabileceğini, bunun da ihracatı olumsuz etkileyebileceğini dahil etti mi? Buradan ben baktığımda dahil edilmemiş gibi geliyor.

“DOLAR BİTERSE İTHALAT YAPILAMAZ, ENERJİ ÜRÜNLERİ ALINAMAZ, BAZI RAFLAR BOŞALIR”

Fed’in kararı sürpriz değildi, hatırladığım kadarıyla da neredeyse tüm ekonomistler, dilleri döndüğünde uyarıda bulundu. Ancak eğer söylediğiniz gibi bu risk dikkate alınsaydı sanki bir adım atılırdı?

Şu anda yapılmaya çalışılan dolara olan talebi bir şekilde azaltmak. Çünkü hızla artan dolar talebi bir süre sonra dolarınızın bitmesi anlamına gelir. Buysa ithalat yapamamak, yani enerji ürünü alamamak, ara mal alamamak, benzin istasyonlarında kuyruk olması, bazı rafların boş olması demek. Türkiye daha önce bunun gibi bir durumu 1974 Kıbrıs Harekatı sırasında yaşadı, yani milli bir karar sonrasında bir bedel ödedi. Şu anda bugün yaşadığımızın tek sebebi siyasi tercihler. Evet dünyada elverişli bir ortam yok, ama böyle olmak zorunda değil.

“BUGÜNÜN PROBLEMLERİNİN BİZİ MAHRUM BIRAKTIKLARI 5-10 YIL SONRA DAHA BÜYÜK SORUNLAR OLARAK KARŞIMIZA ÇIKACAK”

Peki ne olacak bu hal ve gidiş?

Öncelikle şunu söyleyeyim bugünün çok yakıcı ekonomik problemleri var, bunu kabul etmek lazım, ancak bugünün problemlerinin bizi mahrum bıraktıkları 5-10 yıl sonra daha büyük sorunlar olarak karşımıza çıkacak. Bunun psikolojik boyutu, beslenme boyutu var. Bugünün iktisadi zorluklarının bizi mahrum bıraktığı unsurlar maalesef, gelecekte bize ciddi sorunlar olarak yansıyacak. Bir de şunu söyleyeyim Türkiye daha önce yüksek enflasyonu yaşadı ve buradan çıktı, üstelik bu hiç kolay olmadı. Hatırlayalım 1999 krizi, 2001 krizi… Sonrasında atılan adımlar, uygulanan acı reçeteler… Türkiye bu konudan mezun olmuştu, aynı yere doğru gidiyoruz. Kurumların kalitesinin al aşağı edilmesi, tüm kararların tek bir yerde toplanması giderek her siyasa alanında rasyonel karar almayı zorlaştırıyor.

Ancak şunu da söyleyeyim, Türkiye kolay kolay batacak yıkılacak bir ülke değil. Türkiye’nin ciddi donamı, alt yapısı var. Doğru politik tercihler yapıldığı takdirde Türkiye bu zor süreçleri aşabilecek kapasitede bir ülke. Bunu daha önce de kanıtlamıştı zaten.

Söyleşi Haberleri