Sıcaklık artışı, fosil yakıtlar, termik santraller, plastik atıklar, afetler ve iklim krizi. Dünya iklim krizi sorunuyla nasıl mücadele edeceğini her gün tartışırken ve her bir yandan “Temiz nefes almak istiyoruz” sesleri yükselirken seçime doğru gittiğimiz bugünlerde muhalefet bu sesleri duyuyor mu?
Avrupa Birliği, Almanya’nın 28 milyar dolarlık yenilenebilir enerji planını onaylarken; 2030’da elektriğin yüzde 80’ini tamamen temiz kaynaklardan elde edecekken; Fransa, kısa mesafede uçak yolculuklarını kaldırıp yerine çok daha temiz bir ulaşım olan tren yolculuğu teşvik ederken ve Avrupa Komisyonu da bu kararı onaylarken; Birleşmiş Milletler’in İklim birimi, küresel metan sızıntılarını uydu aracılığıyla denetleyecekken; COP15’de, biyoçeşitlilik kaybını 2030’a kadar yüzde 30 oranında durdurmak ve tersine çevirme kararı alınırken Türkiye’de muhalefetin başını çeken 6’lı masa gelecek için ne vaat ediyor?
Bu soruyu uzun yıllardır Türkiye’de çevre mücadelesi veren Ekoloji Birliği, Nükleer Karşıtı Platform ve Polen Ekoloji Kolektifi'ne sorduk.
Ekoloji Birliği Eş Sözcüleri Halime Şaman ve Güner Yanlıç, ekoloji alanında 6’lı masanın sistem içi sürdürülebilirlik üzerine bir çalışma kurduklarını kaydederken Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi ve Nükleer Karşıtı Platform Temsilcisi Mehmet Özdağ ise özellikle nükleer enerji konusundaki tutumlarının kaygı verici olduğunu belirtti. Polen Ekoloji Kolektifi’nden Cemil Aksu ise çevre mücadelesi verenlerin en çok dikkat ettiği noktanın Akkuyu Nükleer Enerji Santrali olduğunu vurguladı ve “Akkuyu Nükleer Santrali’nin maliyeti ne olursa olsun kapatacağız demeyen bir partiye çevre mücadelesi verenler oy vermez” değerlendirmesini yaptı.
“Kaygı verici”
6’lı masanın başta iklim değişikliği olmak üzere çevreye bakış açıları, doğal ve kültürel miraslarımızın ve tarım alanlarımızın korunmasına yönelik kamuoyuna deklare ettikleri bir çalışmanın henüz ne yazık ki bulunmadığını belirten Özdağ, 6’lı masanın Anayasa Taslağı’nda sunduğu 56. maddedeki öneriye değinerek şunları söyledi:
“Anayasa’da herkesin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı olduğu zaten vardı. O yüzden bu söylem yeterli değil. Tam tersi kamuoyuna açıkladıkları kadarıyla değerlendirdiğimizde gerek enerji politikalarının gerekse imar politikalarının kaygı verici olduğunu görüyoruz. Örneğin iktidara geldiklerinde özellikle doğalgazlı ve kömürlü termik santrallerin kapatılacağına ilişkin açık ve net bir durum yok."
“Şirketlerin kârlarını öncelerseniz ekolojik yıkıma neden olursunuz”
Türkiye’de ve dünyada mevcut ekolojik yıkımın nedeninin anayasalardan kaynaklanmadığını ifade eden Aksu ise şunları söyledi:
“Anayasa’da şu andaki ekolojik yıkıma neden olan birçok uygulamayı engelleyecek maddeler ve yönetmelikler mevcut. Ama bunu kimse önemsemiyor. Bu yüzden sorun Anayasaya eklenecek herhangi bir madde ile çözülemez. Yürütülecek olan ekonomi planı, kalkınma, enerji ve tarım politikaları gibi yaşamı, doğayı ilgilendiren alanlarda hangi adamları atacağınız önemlidir.
"Bunları yapmak yerine yeni madencilik furyasına neden olabilecek bir kalkınma modelini seçerseniz ekolojik yıkıma neden olursunuz. Enerji politikasını belirlerken toplumun ihtiyaçlarını, iklim krizini, ekolojik sınırları ve ekosistemlerin varlıklarını düşünmek yerine şirketlerin kârlarını öncelerseniz adı her ne kadar yeşil kalkınma, yeşil madencilik de olsa ekolojik yıkıma neden olursunuz."
“6’lı masa iktidardan çok da farklı davranmıyor”
Şaman ise 6’lı masanın muhalefette olduğu için ekoloji/çevre hareketlerini önemsiyor gibi göründüğünü, iktidar karşıtlıklarının desteklenerek yanlarında yer aldıklarını belirtti ve şöyle dedi:
“Ancak bizler bu mücadeleyi yürütenler iktidar-muhalefet ayırmadan mücadele ediyoruz. 6’lı masa yerellerde iktidar oldukları yerlerde iktidardan çok da farklı davranmıyor. Yükselen itirazlarımızı da yasa ve yönetmelikleri bahane göstererek tahribatlara sessiz kalıyorlar. Merkezi düzeyde alınan rant ve talan projelerini ‘yasal mevzuatlara uygundur’, ‘biz kamu kurumuyuz, yapmak zorundayız’ gibi cevapları iktidardan çok da farklı olmadıklarının göstergesidir.
İklim krizinin yaşam üzerine etkilerini yeterince kavramış görünmüyorlar. İklim krizinin sorumlusu olan sermayeyi gücendirmekten çekinen bir dil kuruyorlar. Hayatın devamlılığını tehdit eden iklim değişikliğine yönelik politika üretmek yerine, kamuoyunda yer bulan meselelerde fotoğraf verdikleri, oy hesapları yapan bir görüntüleri var. Samimiyetin henüz çok uzağındalar."
“Sistem için sürdürülebilirlik üzerine kurdukları bir yaklaşımları var”
6’lı masanın tavrının yüzeysel ve günü kurtarmak yönünde olduğunu belirten Yanlıç'ın açıklamaları da şöyle:
“Tüm dünyada öne çıkan yaklaşım iklim krizi ve onun sonucu olarak küresel ısınma ağırlıklı gündemle ilerliyorlar. Anlamını bilmediğimiz süslü kelimelerle konuşmak ne kadar derdimizi çözerse muhalefetin önerileri de o kadar sorunumuzu çözer. Tam da sistem için sürdürülebilirlik üzerine kurdukları bir yaklaşımları var. Liberal ya da romantik olarak tanımlayabileceğimiz bir bakış açısıyla yapılmış bu yaklaşım sorun tespiti ve çözümden uzak bir noktada duruyor. Sorunların üstünü örtme çabası gibi görünüyor. Siyasetin temel sorunu da bu: Krizin çözümüne yönelik uzun erimli planlar yapmak ve erozyona uğratmadan kararları uygulamak. Sokak siyaseti yeni dönemde de baskınlığını koruyacak gibi görünüyor."
“Başına ‘yeşil’ ya da ‘temiz’ koyunca bir şey değişmiyor”
Ekoloji açısından 6’lı masada yer alan siyasi partilerin enerji ve ekonomideki dönüşüm politikalarının büyük bir kısmının Avrupa’daki “Yeşil Mutabakat” ve sürdürülebilir enerji politikalarından uyarlandığını belirten Aksu, şöyle dedi:
“Birleşmiş Milletler’in kalkınma programlarına uygun yeni politikalar öneriyorlar. Bu konuda en kapsamlı öneriyi CHP İkinci Yüzyıla Çağrı Vizyonu’nda açıkladı. Bu vizyonu incelediğimiz zaman orada en çok vurgulanan temiz toplum, temiz enerji, temiz kalkınma gibi söylemler. Uygulanacak adımların başına yeşil ya da temiz konulunca bir şey değişmiyor. Bu açıdan hem CHP hem de 6’lı masadaki diğer muhalefet partileri ekolojik yıkımın ve iklim krizinin nedenlerini yanlış belirledikleri için çözümleri de yanlış oluyor. Anayasaya çevreyi koruyacağınıza dair bir madde yazmak tüm bu sorunların çözümü olamaz. Bir taraftan insanların sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını koruyacağınızı söylüyorsunuz ancak diğer bir yandan da AKP gibi devasa mega projeler yapacaklarını ilan ediyorlar, Akkuyu’yu engellemiyorlar. Bu yüzden anayasaya yazılan maddenin de bir hükmü kalmıyor."
“6’lı masa Akkuyu’yu ciddiye almıyor”
Akkuyu Nükleer Santrali’ne karşı 6’lı masanın koruyucu bir tavır içerisinde olduğunu da unutmadıklarını ifade eden Özdağ, sözlerine şöyle devam etti:
“Bizi de zaten en çok bu nokta kaygılandırıyor. Oysa burada başından beri kamu denetimi olmadan ilerletilen bir süreç var. Onlarca işçi hayatını kaybetti Akkuyu inşaatında, işçiler insanlık dışı şartlarda çalıştırılıyor. Yani Türkiye’nin kontrolünün olmadığı, sahasına giremediği bir inşaattan bahsediyoruz burada. Bizim şu ana kadar nükleer bir faciamız yok ancak nükleer mevzuat faciamız var. Özellikle bu konuyu muhalefet partilerinin göz ardı etmesini gerçekten çok vahim buluyoruz. Sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde mücadele yürüten bizler bu konunun yeterince ciddiye alınmadığını görüyoruz. Her ne olursa olsun, maliyeti ne kadar olursa olsun, devlet kamu zararına girecekte olsa derhal Akkuyu Nükleer Santral inşaatı durdurulmalı. Milletvekilleri ortalığı ayağa kaldırmalı. Zararın neresinden dönülürse kardır."
“Akdeniz’in ortasına nükleer bomba koymuş olursunuz”
“Akkuyu Nükleer Santrali’nin maliyeti ne olursa olsun kapatacağız demeyen bir partiye çevre mücadelesi verenler oy vermez” diyen Aksu, bütün dünyanın nükleer santralleri terk etmeye çalışırken Türkiye’nin bu alana girmeye çalıştığını ifade etti. Aksu şöyle dedi:
“Dünyanın çözüm üretemediği bir enerji türünde ısrar ediyorsanız siz hem halk düşmanı hem de doğa düşmanısınız. Benim size oy vermem mümkün değil. Nükleer enerji ve nükleer silahlanma konusunda doğru politika geliştirilemezse, Akkuyu’da başından bu yana hukuka aykırı şekilde yürütülen sürece göz yumarsanız, halktan gizli anlaşmalarla sürdürülen ve pek çok iş cinayetine neden olan Akkuyu’daki projeye karşı tutarlı bir tavır alamazsanız ekolojik yıkımı devam ettirirsiniz. Akdeniz’in ortasına nükleer bir bomba koymuş olursunuz."
“5’li çete gider yerine 10’lu çete gelir”
Ekolojik anayasa tartışmalarına da değinen Aksu, “Muhalefet bu konuda kesinlikle kafa yormuyor. 5’li çete ile mücadele edeceğini söylüyor ancak benzer kalkınma politikalarını sürdürdüğün sürece 5’li çete gider yerine 10’lu çete gelir. Anayasa meselesi kuşkusuz şu açıdan önemlidir. Toplumda yeni bir dönüşüm isteyen kesimlerin genel olarak toplumsal işleyişe dair bir fikrini ve düşüncesini geliştirmesi bakımından önemi var. Biz hem 6’lı masaya hem de iktidardaki partilere karşı yaşamın tüm alanlarında nasıl bir ekolojik dönüşümün ortaya konulması gerektiğini ve bunun için de tabii ki toplumu ikna etmek zorundayız” ifadelerine yer verdi.
“Ekolojik kırım suçu anayasada tanımlanarak uygulanmalı”
Şaman'ın görüşleri de şöyle: “Birçok ekoloji mücadelesi yürüten sivil toplumun dahil edilmesi gerekirken çevre mücadelesi hakkında 6’lı masa kendine yakın bulduğu ve uzlaşı sağladıklarıyla çalışıyor. Bu da sağlıklı bir çözüme bizi götürmez. Öte yandan ekolojik anayasa için Türkiye'de alt yapı hiç uygun değil. Sermayeye hizmet eden bir yapılanma ile baş edip ekolojik bakış açısına sahip bir süreç sağlıklı işletilemez. Yine de Ekolojik kırım suçu anayasada tanımlanarak uygulanmalı ve ekolojik temelli bir anayasa çalışması yürütmelidir. Turizm, enerji, maden, inşaat, orman ve kente dair politikalar ekolojik temelde yeniden oluşturulmalıdır."
“AKP iktidarı varlığını sürdürdüğü sürece Türkiye’nin her şeyi risk altında”
Çevre mevzuatının bir teferruattan ibaret olduğu AKP dönemi boyunca çevre mücadelesi veren insanların tepki göstermekte dahi zorluk çektiğini kaydeden Özdağ ise “Demokratik hakların korunmadığı, insanların herhangi bir projeye itiraz etme haklarının olmadığı, bu itirazı örgütleme hakkının olmadığı olağanüstü baskıcı günlerden geçiyoruz. Çevrenin korunmasına ilişkin mücadele eden tüm kesimler kriminalize ediliyor, devletin güvenlik güçleri çevre mücadelesi verenlere bir suçluymuş gibi davranıyor. AKP iktidarı varlığını sürdürdüğü sürece Türkiye’nin her şeyi risk altında ” dedi.
“Demokratikleşmeyle ilgili ne söylediği daha önemli”
Türkiye’nin demokratikleşmesi doğrultusunda 6’lı masanın iktidara gelmesiyle birlikte bir rahatlamanın geleceğini belirten ve bu yüzden çevre mücadelesi veren insanların da artık bu mücadeleyi daha da yükseltmenin yolunun açılabileceğini kaydeden Özdağ, “İnsanlar istemedikleri projelere itiraz edebilecek. Seslerini yükseltebilecekler. Çevreye dair itiraz ettiğimiz hususları toplum tabanında daha rahat bir şekilde örgütleyebileceğiz. Bu yüzden 6’lı masanın ekolojiyle ilgili ne söylediğinden ziyade demokratikleşmeyle ilgili ne söylediği daha önemli” diye konuştu.
“Er geç kapitalist sistemin sürdürülebilirlik balonu da sonuç vermeyecektir”
“6’lı masa doğa-çevre-hayvan hakları konusunda duyarlı cümleler kuruyorlar kanısındayız” diyen Yanlıç'ın sözleri şöyle:
“Bazı bileşenleri oldukça ilgili ve çözüm üreten noktalarda durmaları umut vericidir. Umuyoruz ki iktidar olunca sermayeye hizmet edecek yaklaşımlardan uzak duracaklardır. Yerelde mücadele eden sivil toplum örgütlerinin meclis toplantılarına katılması ve etkinliğinin artırılması için çaba sarf edilmelidir. Sivil toplum örgütlerinin siyasi anlayışlarına göre yakın-uzak olarak ayrıştırılıp buna göre birlikte çalışma ya da çalışmama anlayışından kurtulmalıdır.
Bilinmelidir ki küresel iklim krizi ya da onun sonucunda oluşan iklim değişikliğinin nedeni kapitalist sistem ve onun endüstriyel sanayisinin ürettiği aşırı üretim-tüketimin, aşırı kar sağlama çabasıdır. Er geç kapitalist sistemin sürdürülebilirlik balonu da sonuç vermeyecektir. Kışkırtılmış tüketim alışkanlıkları bizleri ihtiyacımız olmayan metaları satın almaya zorluyor. Böylece hem yaşam alanlarımızın tükenmesine hem de altına girdiğimiz borç cenderesi ile özgürlüklerimizin yitirilmesine yol açıyor. Sağlıksız köleliğe dönüşmüş bir yaşam önermesine hepimizin karşı çıkması gerekiyor."