İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi dördüncü gününde “Doğamıza Davet” oturumuyla devam ediyor.
Chicago Üniversitesi öğretim üyesi, iktisatçı Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, bugünkü oturumda ekonomiye ilişkin sunum yaptı.
Prof. Dr. Akçiğit’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
Büyüme karnesinde 1960'lar seviyesindeyiz
Türkiye’nin büyüme karnesine baktığımızda 1960’tan itibaren Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri’ne oranla kişi başına düşen milli gelirlerini oranlıyorum. Bir ülkenin başarısını ölçebilmek için diğer ülkelere kıyasla ne durumda ona bakmamız gerekiyor. Baktığımız zaman yüzde 20’lerden başlamışız. Zaman için pek bir oynama yok. 2000’lerin başında bir canlanma var nihayet, ama onu da 2013’ten sonra kaybetmiş durumdayız. O başladığımız 1960’lar seviyesindeyiz.
Burada başka ülkeler de var. Singapur, Güney Kore, Litvanya… Başka ülkeleri de listeledim. Onların ortak özelliği hepsinin bizden daha fakir olmaları ama bugün hepsinin bizden daha zengin olmaları. Hepsi Türkiye’den bir noktada daha fakirmiş ama bugün… Bunlar sadece bir coğrafyadan gelmiyor. Asya’dan olanlar da var, Latin Amerika’dan olanlar da var, Doğu Avrupa’dan olanlar da var. Coğrafya tabi ki bir kader ama kurduğunuz kurumlar ya da uygulandığınız ekonomi politikalar onlar kader değil. Onlar artık sizin neyi önemsediğinizle ilintili bir şey.
Enflasyonu kontrol altına almak zorundasınız
Aylardır neyi konuşuyoruz? Faiz politikası, enflasyon. Şunu lütfen karıştırmayalım, faiz ya da enflasyon bir ülkeyi büyütmez. Yani onu kontrol altına almak büyüyebilmek için ortam sağlar. Bu gerekli koşuldur ama yeterli koşul değildir. Siz enflasyonu kontrol altına almak zorundasınız nokta. Ama kontrol altına aldıktan sonra bu ondan sonra büyüyeceğiniz anlamına gelmiyor. Ekonomideki büyüme para politikası ile olmaz. Kısa vadedeki büyüme ya da küçülme para politikası ile olur. Yanlış politikalarla küçültebilirsiniz bir ekonomiyi ama uzun vadede bir ekonomiyi büyütebilmeniz için teknoloji ileriye götürmeniz gerekir.
Samsung bir makarna fabrikasıydı
Teknolojik gelişmeyle illaki uzaya gideceğiz ya da uçan araba yapacağız demek değil bu. Siz verimliliğinizi artırmak için farklı farklı stratejiler uygulayabilirsiniz. Örneğin ya sıfırdan ARGE laboratuvarları kurarsınız, gerçekten çok büyük harcamalar yaptırıp firmalarınıza inovasyonlar, dünyada olmayan teknolojiler geliştirmeye çalışabilirsiniz ya da diyebilirsiniz ki ben aslında baya gerideyim Amerika’nın yüzde 20 seviyesindeyim, inovasyon yapmak da benim için çok maliyetli, benim kat etmem gereken çok yol var. Benim kat etmem gereken yolu zaten diğer ülkeler kat etmiş, ben onlardan öğreneyim. Dolayısıyla imitasyon bazlı ya da lisanslama bazlı bir büyüme ile başlayabilirsiniz. İşte Güney Kore’nin tam olarak yaptığı buydu.
Az önce Samsung örneği verildi. Samsung aslında bir makarna fabrikası 20’nci yüzyılın başında. Ama bir noktada artık Kore hükümeti, büyüme stratejisine geçeceği zaman diyor ki ‘Ben geride kalmışlığımın bir avantajını kullanmak istiyorum ve en önce Japonya’dan teknoloji lisanslamak istiyorum.’ Ve verdiği sübvansiyonların çoğu teknoloji lisanslamaya yani ARGE yapmaya değil. Neden çünkü ARGE yapmak bir ülke için en başta çok masraflı.
Türkiye, inovasyon açısından nerede diye bakarsak; patent açısında da bilimsel çıktı açısından da bu zengin ülkelerin oldukça arkasındayız. Bir birimlik fark, yüzde 100’lük fark anlamına geliyor. Bir birimlik fark varsa o iki katı anlamına geliyor. Su çeşmeden cılız akıyor.
Firmalara karne vermemiz gerekiyor
Neler yapılması gerekiyor? Liste uzun ama burada üzerinden geçmem gerekirse; eğitimde gelir adaletsizliğinin etkisini azaltmamız gerekiyor. Eğitimde, bilimde ve işgücünde ayrımcılığa kesinlikle izin vermememiz gerekiyor. Üniversitelerde eğitim ve araştırma kalitesini çok ciddi şekilde yükseltmemiz gerekiyor, çok çok gerilerdeyiz kaynak ayırmamız gerekiyor. Özel sektörde rekabeti artırmamız gerekiyor. Kaynaklara en çok hak eden şirketlerin ulaşmasını sağlamamız gerekiyor. Nasıl öğrencilere karne veriyorsak firmalara da karne vermemiz gerekiyor. Devlet desteğini alıp iyi şeyler yapmamış firmalara tekrar devlet desteği vermek bence yanlış. Teşviklerde niceliğe değil niteliğe odaklanmamız gerekiyor. Hak edene hak ettiğini vermemiz gerekiyor. (ANKA)