Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanmasını talep etmek için Galatasaray Meydanı’nda 1995 yılından beri oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri bu hafta da meydandaydı.
Kaymakamlık yasağının kalkmasının ardından 4 Kasım 2023 tarihinden itibaren her hafta Galatasaray Meydanı'nda açıklama yapan kayıp yakınları bu hafta Abdullah Canan’ın akıbetini sordu.
Gazeteduvar'dan Ferhat Yaşar'ın haberine göre; açıklama öncesi konuşan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Meral Akşener'in "Biz geçmişimizde siyasi cinayetlere şahit olduk ama mertçeydi" sözlerine tepki gösterdi, "Akşener’in açıklaması suçun itirafıdır. Eğer mertçe işlendiyse neden bu suçlar hala karanlıkta. Neden hala failler yargılanmaktan korkuyorlar. Neden biz 28 yıldır mücadele ediyoruz? Neden biz her hafta susturuluyoruz?” dedi.
'Bırak Kürt düşmanlığını, Alevi düşmanlığını, halk düşmanlığını. Lanet olsun sizin siyasetinize de'
Oğlu Murat Yıldız, kendi elleriyle götürdüğü İzmir’de bir karakolda kaybedilen Hanife Yıldız, “Ben bir anne olarak size oğlumu mertçe getirdim, siz benim evladımı kalleşçe yok ettiniz. Meral Hanım, sen kim oluyorsun? Mertlik kim sen kim. Bırak Kürt düşmanlığını, Alevi düşmanlığını, halk düşmanlığını. Lanet olsun sizin siyasetinize de. Başkanlığınız da sizin başınızı yesin. Yeter artık gençlerin başını yediniz.”
Gülseren Yoleri’nin okuduğu açıklama metninde şunlara yer verildi:
CEZASIZLIK: Bu topraklarda yaşanan gözaltında kaybetmelere ve bu suça eşlik eden cezasızlık olgusuna karşı kamuoyunu bilgilendirmek ve haklı taleplerimizi duyurmak amacıyla 982 haftadır barışçıl buluşmalarımızı sürdürüyoruz. Cezasızlık; suç işleyen kişilerin işledikleri suçun hukuki sonuçlarından muaf tutulması durumu olarak karşımıza çıkmakta ve adalet sisteminin zayıf bir halkası olarak hukuku etkisizleştirmeye, Türkiye’yi evrensel demokrasi ilkelerinden uzaklaştırmaya devam etmektedir. 982. haftamızda bir kez daha hatırlatıyoruz: Hukukun temel değerlerine olan inancı sarsan, toplumun huzur ve barışını tehdit eden cezasızlık son bulmadan hukukun üstünlüğü korunamaz ve herkes için adil bir yargı sistemi sağlanamaz.
CEZASIZ BIRAKILAN FAİLLER: 982. haftamızda bilinen failleri cezasız bırakılan Abdullah Canan için adalet istiyoruz. 43 yaşındaki Abdullah Canan, Yüksekova’da yaşayan bir iş insanıydı. 17 Ocak 1996 sabahı Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Tanık beyanlarına göre Yüksekova - Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı. Askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü. Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak, Canan’ın bulunmasını istedi. Ancak Canan’ın gözaltına alındığı inkâr edildi. 21 Şubat 1996 tarihinde Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu. Canan Ailesi, Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu.
TASARLAYARAK ÖLDÜRMEKLE SUÇLANDILAR: Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç, savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak, gözaltına alındığı inkâr edilen Abdullah Canan’ı o dönem tabur karargâhındaki revirde gördüğünü söyledi. Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nca soruşturma açıldı. Bu kişiler, Abdullah Canan’ı tasarlayarak öldürmekle suçlandı.
KAÇ YIL GEÇERSE GEÇSİN: Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı. Bunun üzerine Canan Ailesi, 1 Aralık 1997 tarihinde AİHM’e başvurdu. AİHM, ‘Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır.’ tespitinde bulundu. Türkiye'nin iç hukuktaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirip oy birliği ile mahkûmiyet kararı verdi. Gözaltında kaybedilişinin 28. yılında bir kez daha hatırlatıyoruz: Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar, işkence ile katleden ve kaybedenlerin isimleri yazılıdır. Devlet, Abdullah Canan’ın gözaltında kaybedilmesindeki sorumluluğunu üstlenmeli, fail ve sorumlular üzerindeki koruma kalkanı kaldırılarak yeniden yargılanıp cezalandırılmaları sağlanmalıdır. Kaç yıl geçerse geçsin Abdullah Canan için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten; devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.”
'Bizi kimse söndüremez. Biz bu ülkenin mum ışığıyız'
Açıklama sonrasında Abdullah Canan’ın oğlu Vahap Canan da konuştu. Akşener’e tepki gösteren Canan şunları söyledi:
“90’lı yıllardaki cinayetlerde babasını yitiren biri olarak söylüyorum. Mertçe olarak dediğiniz cinayetler, lanetli cinayetlerdir. O yıllar lanetli yıllardı. Sayın Akşener bunlar namertçe cinayetlerdir, bunlar geleceğimize ipotek koyan cinayetlerdir. Babamız için açılan davada gördük katil Mehmet Emin Yurdakul olduğunu gördük. Yüksekova çetesini aklamaya çalışanlar vardı biz bunları da lanetliyoruz. Bizi buraya 10 kişilik bir grupla sıkıştırmaya çalışıyorlar, biz burada tüm kayıplarımızın sesiyiz sesi olmaya devam edeceğiz. Bizden öncekiler ve sonraki kuşaklar hak arayışından vazgeçmeyecek. ‘Dünya karanlığın tamamı birleşse dahi mum ışığını söndüremez’. Bizi kimse söndüremez. Biz bu ülkenin mum ışığıyız. Katil Mehmet Emin Yurdakul’u lanetliyoruz.” (Kısa Dalga)