Almanya'nın saygın düşünce kuruluşlarından Bilim ve Siyaset Vakfı (SWP) tarafından yayımlanan analizde, yaklaşan 2023 seçimleri nedeniyle yeniden Türkiye siyasetinin gündemine taşınan Kürt meselesi ile ilgili çarpıcı tespitler yer aldı.
Uzun yıllardır Kürt meselesi üzerine yürüttüğü akademik çalışmalarla tanınan Mesut Yeğen tarafından kaleme alınan analizde, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve seçmenlerinin, 2023 seçimlerinin sonuçlarını belirleyecek önemde olduklarına dikkat çekildi, bunun Türkiye siyasetinde yol açacağa değişim mercek altına alındı.
Değişim süreciyle ilgili olarak DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Yeğen, iktidar ve muhalefet bloklarının seçimi kazanmak için yürüttükleri mücadelede HDP ve Kürt seçmenleri konusunda izleyecekleri stratejiler, atmaya hazırlandıkları muhtemel adımlar hakkında dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu.
Muhalefetin oluşturduğu ittifakın Kürt oylarını yanına çekmeye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın MHP ile Cumhur İttifakı’nın ise Kürt oylarını etkisizleştirmeye çalışacağını söyleyen Yeğen, AKP iktidarının HDP’nin kapatılması ve buna eşlik edecek adımlarla bu oyların seçimler üzerindeki etkisini nötralize etmeye çalışacağını anlattı.
Çalışmalarını, SWP bünyesindeki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi’nde (CATS) sürdüren Mesut Yeğen’e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
DW Türkçe: SWP için yazdığınız analizde, 2023 seçimleri yaklaştıkça Kürt sorununun yeniden Türkiye siyasetinin gündemine taşındığına, seçimlerde HDP'nin ve seçmenlerinin, sonuçları belirleyebilecek kilit bir konumda olacağına dikkat çekiyorsunuz. Seçimler öncesindeki siyasi tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz, HDP neden önemli?
HDP’yi belirleyici yapan işin matematiği. Hem 2019 yerel seçimlerinin işaret ettiği, hem de kamuoyu yoklamalarının gösterdiği, bir seçmen dağılımı aritmetiği var. Cumhur İttifakı dediğimiz AK Parti-MHP bloku, yüzde 40 ile 45 arasında değişen bir oy oranına sahip, bu oran yüzde 40’a doğru çekiliyor yavaş yavaş. Bunun karşısında, merkezinde CHP ve İyi Parti’nin olduğu Millet İttifakı var. Bu ittifakın da oy oranı yüzde 40 civarına sabitlenmiş durumda. Geride yüzde 20’lik bir kesim kalıyor, bunun bir çeyreğini Millet İttifakı ile hareket etmeye hazır görünen, AK Parti’den kopmuş muhafazakarlar oluştururken, yaklaşık yüzde 13 kadarını da HDP, Kürt oyları oluşturuyor. Millet İttifakı eğer AK Parti’den uzaklaşmış muhafazakarları ve HDP’li Kürtleri de yanına çekerse, o zaman neredeyse pürüzsüz bir şekilde seçimleri kazanacak gibi görünüyor. Ancak muhalefetin gördüğünü, gayet tabii ki iktidar da görüyor…
Peki bu durum Erdoğan'ın stratejisini nasıl etkiliyor?
Muhalefet bloku, bu aradaki yüzde 20'lik kesimi yanına çekmek için elinden geleni yaparken, iktidar da bu yüzde 20’nin muhalefete katılmaması için elinden geleni yapıyor… İşte bu aritmetik dağılım, seçimler öncesinde her iki blokun merkez aktörlerini Kürt meselesine, HDP’ye ilişkin tutumlarını gözden geçirmeye sevk etmiş durumda. Tarafların bu pozisyon değişikliğinin nihai amacı da Kürt meselesinde demokratikleşmenin önünü açmak değil, seçimleri kazanmak. Millet İttifakı Kürt oylarını yanına çekmeye, Cumhur İttifakı ise Kürt oylarını etkisizleştirmeye, bu oyların seçimler üzerindeki etkisini nötralize etmeye çalışıyor. Ana stratejiler bunlar.
İktidarın HDP'yi etkisizleştirme stratejisinden söz ettiniz. Size göre bu amaçla atabilecekleri adımlar neler olabilir?
AK Parti, hatırlarsanız 2019 öncesinde sadece HDP’lileri, PKK’lıları değil, bütün bir Kürt kimliğini kriminalize eden bir siyaset izledi… Şimdi ise Erdoğan, Kürt sorunundaki pozisyonunu revize ederken çok daha karmaşık bir siyaset izliyor. Asıl amacı, HDP oylarının seçim sonuçlarına etkide bulunmasını engellemek. Erdoğan’ın planı, farklı enstrümanları içeren daha karmaşık bir plan. Bu planın en başında HDP’nin kapatılması geliyor. Bu dava hızla ilerliyor ve büyük bir ihtimalle bu yazın sonunda karar çıkmış olacak. Yanılabilirim ama büyük bir ihtimalle HDP kapatılacak. Büyük bir ihtimalle de 500’e yakın HDP’li siyasetçi, siyaset yasağı alacak. Bu sonucun oluşmasını önlemenin tek yolu, HDP’nin kendisini feshetmesi ve başka bir partiye katılmasıdır. Ama HDP bunu yapar mı yapmak ister mi bilmiyorum…
Peki HDP'nin kapatılması durumunda, bu önümüzdeki seçimlerin sonuçlarını nasıl etkiler?
Parlamento seçimlerine çok önemli bir etkisi olur, AK Parti ve MHP'yi çok rahatlatır. Yapılan hesaplar, bugünkü oy oranıyla seçime girdiği takdirde HDP’nin 80 civarında belki de 100’e ulaşabilecek sayıda milletvekili çıkarabileceğini gösteriyor. Bu da Cumhur İttifakı için parlamentoda çoğunluğu imkansızlaştıran bir durum. Dolaysıyla HDP’nin kapatılması parlamento seçimleri bakımından Cumhur İttifakı açısından çok önemli bir netice doğurur. Ama HDP’nin kapatılması aynı zamanda HDP’lileri, Kürt seçmenlerini, neredeyse fire vermeden muhalefetin adayına oy vermeye sevk edebilir. O itibarla, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybetmesini daha da kolaylaştırabilir… Bu nedenle büyük bir ihtimalle HDP’nin kapatılmasına başka adımlar da eşlik edecektir. Bunların da işaretlerini almış bulunmaktayız…
Nedir bu işaretler? HDP'nin kapatılmasına ne tür adımlar eşlik edebilir?
Bunlar bir yandan manipülatif diğer yandan da Kürtlerin kendilerini iyi hissetmesini sağlamaya matuf, daha kapsayıcı adımlar olabilir… Manipülatif adımlar daha çok HDP kadroları arasında ikilikler oluşturmak şeklinde olur. Ki onun bir örneğini Erdoğan’ın Öcalan ile Demirtaş arasında gerilim olduğuna dair açıklamaları oluşturuyor. “Demirtaş Öcalan’a hesap vermek zorunda olacak” türünden söylemlerle bu süreci başlattılar ki, bunun arkasının da geleceğini düşünüyorum. Sadece Öcalan ile Demirtaş arasında değil, Demirtaş ile HDP, HDP ile Kandil arasında problemler olduğu yönünde kamuoyu oluşturularak manipülatif adımları atacaklardır. Sadece bunlar da değil, bölgede HDP kapatılırsa, HDP’nin oylarına bir şekilde talip olacak, HDP’yi ikame edecek ama AK Parti için büyük sorun teşkil etmeyecek yeni inisiyatiflerin, siyasi oluşumların önünü açmak isteyeceklerdir. Bunların da işaretlerini yavaş yavaş vermeye başladılar. Son olarak da kapsayıcı adımlar atacaklardır, buna hazırlandıkları bilgisi var.
AKP'nin Kürt seçmenlerin oylarını kazanmaya dönük, daha kapsayıcı adımlar da atabileceğini söylediniz. Bununla kastettikleriniz neler?
AK Parti, Kürtçe seçmeli ders hakkının kitlesel olarak kullanılmasının önünü açmış durumda. Bildiğim kadarıyla partinin bazı genel başkan yardımcıları son dönemde, 5-6 aydır sürekli bölgede, bölgedeki kanaat önderleri ile görüşmeler yapıyorlar. Bu görüşmelerin bir şey üretmesini beklemiyorum ama bu görüşmeler kulaktan kulağa şu fikrin yayılmasına yol açıyor: “AK Parti, Kürt meselesinde mevcuttakinden başka bir şey yapmaya çalışıyor. Bu işi CHP’nin İyi Parti’nin halledeceği yok hallederse yine Erdoğan halleder.” İşte AK Parti’nin ileri gelenleri bölgede bu yönde fikir oluşturmaya çalışıyorlar anladığım kadarıyla…
HDP'nin kapatılması, Erdoğan'ın söz ettiğiniz adımları atması, Cumhur İttifakı'nın yeniden seçimi kazanması için yeterli mi? İstediği sonucu alabilir mi?
Bu adımları atıyor, atmaya hazırlanıyor olması, bunlardan istediği sonucu alacağı, başarılı olacağı anlamına gelmiyor. Bunda HDP yönetiminin takınacağı tavır da önem taşıyor. Eğer parti kapatıldıktan sonra, HDP yönetimi bütünlüğünü korursa, Erdoğan sonuç alamayabilir. Eğer HDP yönetiminin, seçmenlerini bir yerden bir yere sevk etme yeteneği azalır, bunu yapamaz hale gelirse, HDP seçmeninin bir bölümünün sandığa gitmemesi söz konusu olabilir… Bu da Erdoğan’ın işine yarayabilir. Bence bu aşamada bu olası görünmüyor. Ama diğer yandan şunu aklımızda tutalım, seçimlere daha zaman var ve bunlar ancak şimdi görebildiğimiz adımlar, büyük ihtimalle buna benzer pek çok adım bir yerlerde planlanıyordur. Nitekim Irak’a yönelik son askeri operasyonun nasıl kullanılacağını bilmiyoruz…
Pençe-Kilit Operasyonu'ndan söz ediyorsunuz. Bunun iktidar tarafından ne şekilde kullanılabileceğini düşünüyorsunuz?
Şu ana kadarki işaretlerden iki şekilde kullanılabileceğini görüyoruz. Birinci olasılık bundan Cumhur İttifakı’nın, devletin, bir başarı hikayesi çıkarması. “Nihayet artık PKK’yı Türkiye’ye giriş yapamayacak duruma getirdik” şeklinde… Ki buna yakın bir pozisyon oluşmuş durumda…
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, "Operasyonun başarıyla tamamlanmasıyla hudut hattını tamamen kilitleyeceğiz. Teröristlerin sınırlarımıza girmesi mümkün olmayacak” dedi…
Evet. Bu aslında tamamıyla yanlış da değil…. Türkiye ordusunun Kandil’e ulaşması zor ama Kandil ile diğer yerler arasındaki bağlantıyı koparmak istiyor belli ki. Bunun bir kısmını onlarca karakol ve üs kurarak zaten yapmış durumdaydı, şimdi onun devamı yapılmak isteniyor… Bunu bir başarı hikayesi olarak kamuoyuna anlatabilirler. Ama şunu da yapabilirler. Bu operasyonu yaz mevsimine kadar devam ettirip, seçimlere kadar asayiş eksikliği hissiyatı yaratabilirler… Ama daha ziyade ilkinin olacağını düşünüyorum…
Bu tür operasyonlar başladığında, PKK tarafından da açıklamalar yapılıyor. Basında çıkan haberlere göre Murat Karayılan, "Bu Kürt halkı için ölüm-kalım savaşı derken”, Duran Kalkan, Irak'ta yaşananı "ölüm kalım savaşı” olarak nitelendirdi, operasyonların devam etmesi halinde de "savaşı” Türkiye'ye, metropollere yayma tehdidinde bulundu. Siz bunu olası görüyor musunuz?
Yapabileceklerini düşünmüyorum çünkü Türkiye Kürtlerinin PKK’nın silahlı faaliyetlerine itirazı var. Onay bulmadıkça da bunun olmasına ihtimal vermiyorum, onay da uzun zamandır yok. Kürtler 1999’da aslında ilk kez silahlı faaliyetlerin bitirilmesi gerektiğine kani oldular hem kitle hem kadro itibarıyla. Ondan beri bu işin uzatmaları oynanıyor, o nedenle yapma kabiliyetleri olsa da, siyaseten bunu yapmaya cüret edeceklerini zannetmiyorum. HDP daha önce olmayan bir kararlılıkla bütün bu faaliyetleri kınıyor artık, Türkiyeli Kürtler de buna itiraz ediyor. …Bir de şunu görmek de lazım, PKK bunu gerçekten yapacak olursa bu HDP’nin değil, Cumhur İttifakı’nın işine yarar, seçim bazlı düşünürsek…
Erdoğan'ın geçmişten bugüne siyasi söylemlerine baktığımızda, Kürt meselesiyle ilgili çok farklı, çelişen açıklamaları oldu. Son olarak, "Türkiye'de Kürt sorunu yoktur. Bu işi çoktan çözdük, aştık, bitirdik” dedi. Siz bu söylemi nasıl yorumluyorsunuz?
Kürt sorununun çözülmediğinin en temel göstergesi HDP hakkındaki kapatma davası ve büyük bir ihtimalle de kapatılacak olması. HDP tarafından temsil edilen fikirler ve görüşlerin Anayasaya uygun bulunmaması, memleketin en az yüzde 15’inin Anayasa tarafından kapsanmıyor olduğu anlamına gelir. Zaten bu tür sorunlar öyle tereyağından kıl çeker gibi, askeri operasyonlarla da bitmez…. “Kürt sorunu bitti” diyenler, buna kendileri de inanmıyor. Aslında söyledikleri, “şiddet kısmını bastırdık, etkisizleştirdik” anlamına geliyor. Yanlış değil, orası doğru. Ama bu siyaseten sorunun bittiği anlamına gelmiyor, yüzde 15’lik HDP oyu var. Tüm kamuoyu yoklamaları, HDP’li Kürtlerin tamamının, AK Parti ve diğer partilere oy veren Kürtlerin de büyük bir kısmının, mevcut anayasal sisteminin olanak sağladığının dışında, anadilde eğitim, yerelleşme gibi talepleri olduğunu gösteriyor…
Seçimler öncesinde, CHP'nin ve Millet İttifakı'nın da Kürt seçmenlerin desteğini kazanmaya dönük çabaları var. Altı muhalefet partisinin üzerinde uzlaştıkları metinlerde, yaptıkları açıklamalarda, HDP seçmenine de mesajlar verdikleri görülüyor. Sizin gözlemleriniz neler?
2016'da dokunulmazlıkların kaldırılması için oy kullanarak HDP milletvekillerinin cezaevine girmesinin önünü açan CHP, bugün Kürt meselesinde, müttefiki İYİ Parti’yi ittifaktan ve CHP’li ulusalcıları da CHP'den uzaklaştırmayacak kadar liberal, demokratik bir tutum alıp, HDP’li Kürtleri yanına çekmeye çalışıyor. Kılıçdaroğlu, Kürt sorununa çözüm için bildiğiniz gibi “muhatap HDP’dir” açıklamasını yaptı ve bütün kriminalizasyon çabalarına rağmen HDP’yi muhatap olarak gördüğünü söyledi… HDP’li seçmenleri yanına çekmeye çalıştıklarını ayrıca CHP’li milletvekillerinin Demirtaş’ı ziyaret etmesinden, Kılıçdaroğlu’nun hem Mithat Sancar hem Pervin Buldan ile görüşmesinden anlayabiliyoruz. Ayrıca zaman zaman, Kürtçe’nin eğitimde sınırlı da olsa kullanılmasına razı olunduğunun beyan edildiğini görüyoruz. Ben altılı ittifakın kabul ettikleri metinlerin önemsiz olmadığını düşünenlerdenim. Ama Kürt meselesinin çözümünü sağlayacak parametrelere muhalefet halen çok uzak görünüyor… Zaten mesele, seçimlerden önce Kürt meselesinin çözümü değil. Mesele seçimler sırasında muhalefet ve HDP’nin birlikte hareket etmesinin nasıl sağlanacağı…
Peki HDP'nin Millet İttifakı'na destek verme konusunda en önemli beklentileri size göre neler?
Anladığım kadarıyla HDP’nin meşru bir aktör olarak tanınması, HDP’li belediye başkanlarının iktidar değiştiği takdirde görevlerine dönmesi ve seçilmişlerin cezaevlerinden salıverilmelerini sağlayacak hukuki düzenlemelere dair bir söz verilmesi. Muhalefet bunu yaparsa HDP’yi hem kurumsal olarak hem de seçmen bazında kendi yanına çekebilir. İYİ Parti’de buna yönelik bir direnç var ama eskisine göre bir değişme de var. Bu nedenle, bunu önlemek için iktidar da şapkasından daha çok tavşan çıkartacaktır diye düşünüyorum…
Kürt meselesinin yeniden siyasetin ana gündem konularından biri haline gelmesi, size göre seçimler sonrasında çözüm umutlarını da yeşertebilir mi? Bu meselenin çözümü gerçekten çok mu zor?
Bu toplumun ve siyasi elitlerin Türkiye'nin nasıl bir yer olmasını istedikleri ile ilgili bir soru. Türkiye’nin demokratik bir dünyanın bir parçası, devletinin de vatandaşlarının temel haklarına hürmet gösteren bir devlet olması isteniyorsa meselenin çözümü zor değil, çözüm temelde eşit vatandaşlık prensibinin çalışmasıyla ilgili. Ama “bizim için asıl olan demokrasi değil” diyorsanız o zaman Kürt meselesini çözmeye niyet etmeseniz de olur. Çünkü, bu tür meseleleri çözmeden de varlığını sürdüren devletler var dünyada. İsrail’e bakın, Sri Lanka’ya bakın… Bu meselelerle yaşanmaz diye bir şey yok ama bunun ekonomik, siyasi ve askeri bir maliyeti var. Bu tür meselelerin çözümü devletleri ne zaman zorlar? Ayrılıkçılığa döndüğü zaman zorlar. Ama Kürt meselesinin buna yaklaşan bir tarafı yok. Türkiye’deki Kürt meselesinde ayrılıkçılık güçlü bir damar olsaydı, o zaman evet çözüm zor diyebilirdik. Ama değil…
Siz çok uzun yıllardır Kürt meselesi üzerine akademik çalışmalar yapıyorsunuz, AB-Türkiye ilişkilerini de yakından izliyorsunuz. SWP tarafından yayımlanan analizinizde ilginç bir noktaya dikkat çektiniz. Ukrayna savaşı nedeniyle AB ile Türkiye arasında bir yakınlaşma olduğunu, bunun demokratikleşmeye olumlu yansımaları olabileceğini, AB'nin Erdoğan'ı demokratik adımlar konusunda cesaretlendirebileceğini belirttiniz. Ancak bu hafta Gezi Davası'nda Osman Kavala müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bazı uzmanlar da, Batı'nın artan jeostratejik önemi nedeniyle, Türkiye'deki anti-demokratik gelişmeleri görmezden geleceği endişesini dile getiriyor. Son gelişmeleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gezi kararı, iktidarın AB tarafından yapılacak baskılara böyle kolaylıkla cevap vermeyeceğini gösteriyor, gelmesi muhtemel baskılara karşı ön almaya yönelik bir hamle yapılmış gibi görünüyor. Hükümet, Kavala ve Gezi aktivistlerini, büyük bir ihtimalle Kobani davasından sonra Demirtaş ve diğer birçok kişiyi daha uzun süre içeride tutmanın planlarını yapıyor belli ki… Belki çok kısa vadede bir şey beklenmeyebilir, Türkiye’nin Batı açısından jeopolitik öneminin artması, Batı’nın Türkiye’ye dönük müsamahasını biraz daha uzatabilir. Ama öte yandan Türkiye’nin Batı ile temasının artması sadece jeopolitik meselelerle ilgili değil, iktisadi olarak da Türkiye’nin Batılı kaynaklara ihtiyacı var. Onları rahatlıkla kullanabilmek için de demokrasi standartlarının esnetilmesi gündeme gelebilir. Daha uzun vadeli baktığınızda, “Türkiye jeopolitik önemi nedeniyle bir yandan Batı’nın yanında dursun ama demokrasi standartlarında kafasına göre takılsın” denemez… Bu sürdürülebilir olmaz. Kısa vadede belki biraz tolere edilebilir, ama orta ve uzun vadede başka bir pencere açılacaktır diye düşünüyorum.
Deger Akal