Değer Akal
Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ'da kontrolü geri alması sonrasında bölgede yaşayan Ermenilerin yarısından fazlasının yaşadıkları topraklardan ayrılarak Ermenistan'a geçmeleri dünyada geniş yankı uyandırıyor.
Erivan, Ermenistan'a gelen Karabağ Ermenilerinin sayısının 65 bini aştığını duyurdu. Ermenilerin bazıları "etnik temizlikten" duydukları endişe nedeniyle yaşadıkları bölgeden ayrıldıklarını söylerken bazıları da Azerbaycan egemenliği altında yaşamak istemediklerini dile getiriyor.
Azerbaycan'a sivillerin korunması, insan haklarına saygı gösterilmesi ve uluslararası insan hakları hukukuna bağlı kalınması için art arda çağrılar yapılıyor.
Bakü, Dağlık Karabağ'daki Ermenilerin haklarının korunacağı, Azerbaycan'a "eşit yurttaşlar" olarak entegre edilecekleri güvencesini verse de bunun nasıl gerçekleşeceği ve Ermenistan'a geçenlerinin akibetinin ne olacağı ile ilgili belirsizlikler söz konusu. Öte yandan 1991 yılına kadar Dağlık Karabağ'da yaşayan binlerce Azerinin de yeniden bu bölgeye geri dönmek isteyebileceği belirtiliyor.
Uluslararası toplum dikkatini bölgedeki insani duruma odaklarken Azerbaycan'ın 19 Eylül'de "terörle mücadele" amacıyla başlattığını duyurduğu askeri operasyonla, 24 saat gibi kısa bir sürede, bölgedeki Ermeni ayrılıkçı güçleri silah bırakmaya zorlayıp Rusya arabuluculuğunda Dağlık Karabağ'daki kontrolü tamamıyla geri almış olmasının yankıları da sürüyor.
Jeopolitik değişim: "İran net kaybeden"
Bölgedeki gelişmeleri yakından izleyen uzmanlar, Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ hamlesinin Güney Kafkasya'da yol açtığı jeopolitik değişimi, DW Türkçe'ye değerlendirdi.
Alman Marshall Fonu Türkiye Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı, "Türkiye'nin sınırlarındaki ihtilaflardan biri, Dağlık Karabağ ihtilafı, çözülmek üzere. Üstelik muhtemelen bu gelişme, Ermenistan ile Türkiye arasındaki normalleşmenin de önünü açacak" diye konuştu.
Azerbaycan'ın Güney Kafkasya'da jeostratejik konumunun güçleneceğine işaret eden Ünlühisarcıklı, böylelikle Azerbaycan'ın stratejik ortağı olan Türkiye'nin de konumunun güçleneceğini vurgulayarak "Burada aslında net kaybeden İran" dedi.
İran, bölgesel rekabet içersinde olduğu Türkiye ile en büyük hasmı İsrail'in Azerbaycan ile derinleşen askeri ilişkilerinden, özellikle de Türkiye'nin yine Azerbaycan ve aynı zamanda Gürcistan ile güçlenen ticari ilişkileri nedeniyle bölgede artan nüfuzundan rahatsız.
İran'ın bir diğer komşusu Pakistan'ın da Güney Kafkasya denkleminin içersinde yer aldığını anımsatan Ünlühisarcıklı, "2. Dağlık Karabağ savaşı sırasında Pakistan da Azerbaycan'a en azından siyasi destek verdi. Yani Türkiye bir yerde İran'ın etrafında kuşak oluşturmuş durumda ve son gelişmeler Türkiye'yi İran karşısında güçlendirmiş oluyor" tespitini yaptı.
Tahran'ın Türkiye endişesi
Bakü ve Ankara'nın, Zengezur Koridoru olarak adlandırdıkları ve Türkiye'yi Ermenistan ve Azerbaycan üzerinden Orta Asya'ya bağlamayı hedefleyen ulaşım güzergahını açma planları, Tahran'da İran'ın bölgedeki nüfusunu geriletecek bir hamle olarak değerlendiriyor.
İran'ın Kafkasya'ya ve uzun yıllardır desteklediği Ermenistan'a bağını zayıflatacağını düşündüğü için bu koridorun açılmasını istemediğine işaret eden Özgür Ünlühisarcıklı, "Ayrıca Azerbaycan ile Nahçıvan kara yoluyla birbirine bağlanırsa, artık Türkiye'nin Orta Asya'ya İran'ı baypas eden bir koridoru olacak" dedi.
Tahran'da, Türkiye'nin Orta Asya ve Güney Kafkasya'da "Pan-Türkist" bir siyaset izlediği ve bunun İran'ı istikrarsızlaştırabileceği endişesi dile getiriliyor. Ayrıca İranlı uzmanlar, Zengezur Koridoru ile Türkiye'nin Çin'in Kuşak Yol girişimindeki Orta Koridor'da, önemli bir konum elde edebileceğine dikkat çekiyor.
Ancak Ünlühisarcıklı, İran'ın Azerbaycan ile Ermenistan arasında ihtilafın çözüme kavuşturulmasına yönelik olumlu gidişatı kesintiye uğratabilecek herhangi bir adım atmasına ihtimal vermediğini söyledi.
GMF Türkiye Direktörü, "İran'ın yapabileceği pek bir şey yok. Şu anda olumlu gidişatı kesintiye uğratabilecek tek önemli risk faktörü var o da Ermenistan'da darbevari bir olayın yaşanması, Başbakan Paşinyan'ın devre dışı kalmasıdır… Bu Rusya kaynaklı olabileceği gibi Ermenistan'daki aşırıcılar kaynaklı da olabilir" ifadelerini kullandı.
"Bölgedeki ihtilaf alanı genişleyebilir"
Almanya'nın saygın düşünce kuruluşlarından Alman Politika ve Bilim Vakfı (SWP) uzmanları Dr. Hamidreza Azizi ile Dr. Daria Isachenko ise Türkiye ile İran'ın Güney Kafkasya'da artan rekabeti ve Azerbaycan-İsrail ilişkilerinin, bölgede olduğu kadar, Avrupa Birliği (AB) için de çok ciddi sonuçlar doğurabileceği görüşünde.
İki uzman kaleme aldıkları analizde, İran'in Türkiye ile rekabeti ve İsrail ile örtülü savaşının zaten Ortadoğu'da tırmanmakta olduğuna işaret ederek Güney Kafkasya da dahil olmak üzere daha geniş bir alana yayılabilecek bir ihtilaf riskinin mevcut olduğuna işaret ediyor.
Analizde, "Böyle bir ihtilafın doğrucağı sonuçlar çok yönlü olur. Uzun süreli hasımlıklar, kilit öneme sahip yabancı yatırımların yapılmamasına, önemli ticaret yollarınının akamete uğramasına, ekonomik kalkınmanın engellenmesine yol açar. Dahası yeni ihtilaflar sivil kayıplara ve yerinden edilmelere ve geniş çaplı altyapı yıkımına yol açabilir" ifadeleri yer aldı.
Azizi ve Isachenko kaleme aldıkları yazıda ayrıca Güney Kafkasya'nın, Avrupa'nın enerji güvenliği için hayati öneme sahip bir koridor olduğunu hatırlattı. Uzmanlar, burada yaşanacak bir istikrarsızlığın Avrupa'ya enerji tedariğini sekteye uğratabileceğine, bunun Ukrayna savaşı nedeniyle artık Rus enerjisinden yoksun olan Avrupa'nın enerji güvenliğini daha da büyük güçlüklerle karşı karşıya getirebileceğine vurgu yaptı.
Rusya'nın Dağlık Karabağ hamlesinin gerisinde ne yatıyor?
Soru işaretlerine yol açan bir diğer konu da aslında Ermenistan'ı destekleyen Rusya'nın, Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ'ı geri almasına neden engel olmadığı.
Kimi uzmanlar, Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya'nın gücünün ve Güney Kafkasya'daki konumunun zayıfladığını düşünüyor. Diğer bazı analistler ise Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ın Batı ile yakın diyaloğuna, Azerbaycan'ın operasyonunda kısa bir süre önce Ermenistan'ın ABD ile gerçekleştirdiği ortak askeri tatbikatına dikkat çekerek Rusya'nın Dağlık Karabağ hamlesinin gerisinde Batı'nın bölgede nüfuzunu artırmasını önleme, Güney Kafkasya'daki asıl belirleyeci aktör konumunu muhafaza etme hedefinin yattığına dikkat çekiyor.
DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Dr. Daria Isachenko ise Rusya'nın Dağlık Karabağ hamlesinin gerisinde yatan nedenleri anlamak için Moskova'nın eski Sovyet ülkelerine yönelik üç başlıkta özetlenebilecek söylemine bakılması gerektiğini kaydetti.
SWP bünyesindeki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi'nin (CATS) uzmanlarından olan Isachenko bu üç noktayı, "Rusya, bu ülkelerde Batı yanlısı bir hükümet, Batı'nın bir askeri üssünün mevcudiyetini ve yine sınırlarında NATO üyesi bir ülkenin varlığını istemiyor" şeklinde sıralayarak sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dağlık Karabağ'daki son tırmanışın sonuçları, Rusya'nın bu üç kırmızı çizginin en azından birinin muhafazasını, yani Batı'nın bölgedeki askeri mevcudiyetinin sınırlandırılmasını sağlamış oldu. Çünkü Dağlık Karabağ ihtilafının varlığı, aynı zamanda Batı'nın bölgeye müdahalesiyle de ilgiliydi. 2020'deki ateşkesten Azerbaycan'ın 19 Eylül'deki operasyonuna kadar olan süreçte Ermenistan daha fazla uluslararası angajman talep ediyordu ve bu da Ermenistan'a AB misyonu gönderilmesine yol açmıştı. Ancak şimdi Dağlık Karabağ bir sorun olmaktan çıktığına göre, Batı'nın bölgedeki varlığına da ihtiyaç olmayacak. Ve Rusya Batı'nın nüfuzunu tamamıyla yok edemese de, şimdi en azından minimuma indirgemiş oluyor."
Peki Rus askerleri Dağlık Karabağ'da kalacak mı?
CATS uzmanı Isachenko'ya göre ne Azerbaycan ne Türkiye ne de Rusya, Batı'nın bölgeye müdahil olmasını istiyor.
2020'deki ateşkes, Rus askerlerinin 2025'e kadar Dağlık Karabağ'da görev yapmasını öngörmüştü. Peki, artık bu ihtilaf ortadan kalkıyorsa Rus barış gücüne gerek kalacak mı?
Isachenko bu soruyu, "Kanımca, Dağlık Karabağ sorunu çözümlense de Rusya buradaki varlığını sürdürecek. Çünkü Rus varlığı salt barış gücü ile sınırlı değil. 2020 ateşkes anlaşmasının 9. maddesi, Ermenistan'ın Azerbaycan ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasındaki ulaşım yolunun güvenliğini garanti ettiğini belirtmekte, ancak ulaşım kontrolünün Rusya tarafından, Rus sınır muhafızları tarafından yapılacağını öngörmekte" sözleriyle yanıtladı.
Moskova ve Ankara hangi stratejiyi izliyor?
Türkiye ve Rusya'nın bölgede izledikleri politikaları yorumlayan CATS uzmanı Daria Isachenko düşünülenin aksine, Azerbaycan ve Ermenistan'ın tercihlerinin Türkiye ve Rusya'nın hamlelerini belirlediğine dikkat çekti.
Hem Moskova hem Ankara'nın bölge realitelerini dikkate alarak ve esneklik göstererek hareket ettiklerine işaret eden Isachenko, "Mesele ihtilafların çözümü değil, ihtilafların yönetişimi. Bu yönetişim anlayışı da Rusya ve Türkiye'nin savaşma noktasına gelmemesini sağlamaya odaklanıyor" görüşünü aktardı.
AB nasıl bir tutum takınmalı?
Güney Kafkasya'daki gelişmeler özellikle AB için büyük stratejik önem taşıyor. Isachenko, Hamidreza Azizi ile kaleme aldığı SWP analizinde, AB'ye bölge politikaları ile ilgili bazı önerilerde bulunurken sadece Güney Kafkasya'daki devletlerle değil, aynı zamanda bölgede etkili, nüfuz sahibi komşularıyla da açık iletişim kanallarına öncelik verilmesi gerektiğine işaret ediyor.
Özellikle Rusya'nın AB'nin Güney Kafkasya'da etkin bir rol üstlenmesine itiraz ettiğine ve AB'nin İran ile sınırlı bir diyaloğu bulunduğuna dikkat çeken uzmanlar, şu tavsiyede bulunuyor:
"AB, bu konuda Türkiye ve İsrail ile proaktif bir şekilde angaje olmalıdır. Bu angajman, karşılıklı anlayış ve gerilimin azaltılmasına elverişli bir ortamı teşvik ederken bu devletlerin çıkarlarını AB'ninkilerle uyumlu hale getirmeyi amaçlamalıdır."