Yeni enfeksiyonların sayısı birçok ülkede tekrar artmaya başladı. Son dönemde yaygın olarak görülen Delta varyantına ek olarak, Lambda, C.1.2 ve Mu gibi diğer endişe verici varyantlar da hızla yayılıyor. Bunun sonucunda da aşı tazelemeye gerek olup olmadığı sorusu gündeme geliyor.
Nispeten düşük de olsa, tam aşılanmış kişiler de enfekte olabiliyor. Almanya'da salgınla mücadelede yetkili kuruluş olan Robert Koch Enstitüsü'ne göre, Almanya'da Ağustos ortasına kadar tamamen aşılanan, yani iki doz aşı olan yaklaşık 48 milyon kişi arasında 13 bin 360 Covid-19 vakası tespit edildi.
İsrail ve ABD gibi ülkeler, tüm vatandaşlarına üçüncü doz aşı yapılmasına karar verdi ve yalnızca bu şekilde insanların "tam aşılanmış" sayılacağını duyurdu.Öte yandan diğer pek çok gelişmiş ülke, şimdilik sadece yaşlılar veya kanser hastaları gibi bağışıklık sistemi zayıf olanları üçüncü kez aşılamak istiyor. Ancak dünya çapında aşılama çalışmaları oldukça yavaş ilerliyor.
Alman Daimi Aşılama Komisyonu (Stiko), henüz bağlayıcı bir tavsiyede bulunmadı. Lakin birçok eyalette, bakımevleri veya yaşlı yurtları gibi yerlerde üçüncü doz aşı olma imkânı mevcut. Risk grubunda olup da ikinci aşısının üzerinden en az altı ay geçenlerin aşıları tazeleniyor. Aynı şekilde, çeşitli hastalıklar nedeniyle bağışıklık sistemi zayıflayanlara da üçüncü doz uygulanıyor.
Ancak AstraZeneca ve Johnson & Johnson vektör aşılarıyla ile tam aşılanmış kişilere de Eylül ayıyla birlikte BioNTech-Pfizer veya Moderna marka mRNA aşısı ile üçüncü doz aşı olmaları öneriliyor. Araştırmalar, bu şekildeki bir "çapraz aşılamanın" (örneğin AstraZeneca ile ilk aşılama, mRNA aşısı ile ikinci aşılama), iki doz AstraZeneca aşısına oranla çok daha etkili olduğunu gösteriyor.
Korona aşılarında genelde güçlendirici etki, zaten ikinci aşılama ile tetikleniyor. Hastalığa neden olan patojenle temasın tekrar gerçekleşmesi durumunda, bağışıklık sistemi buna güçlü ve hızlı bir yanıt veriyor.
Bu etkili yanıt, ilk reaksiyon sırasında oluşan "hafıza hücreleri" ile tetikleniyor. Hafıza hücreleri, antijeni (antikor oluşumunu sağlayan virüs, bakteri ve parazitler) tekrar tanıyor ve böylece patojeni yok etmek için çok daha hızlı tepki verebiliyor. İşte ikinci aşılama bu nedenle çok önemli. Koronaya yakalanıp da iyileşenlere tek doz aşı uygulanması yine aynı gerekçeye dayanıyor. Bünye zaten patojeni önceden tanıdığı için, bağışıklık sistemini tek dozla güçlendirmek yeterli oluyor.
Aşı üreticilerinden Pfizer ve BioNTech, yaygın koronavirüs aşılarının altı ay içinde koruyucu etkisinin azalabileceğini, bu nedenle özellikle bağışıklık sistemi zayıf alanlar için üçüncü doz aşının gerekli olduğu uyarısını yapıyor.
Açıklamada, güçlendirici aşılamanın "delta varyantı da dahil olmak üzere şimdiye kadar test edilen tüm koronavirüs varyantlarına karşı en yüksek düzeyde koruma" sağladığı belirtiliyor.
Birçok sanayileşmiş ülkede aşılama oranı hayli yüksek olsa da Asya, Afrika veya Latin Amerika'daki yoksul ülkelerde, aşı kıtlığı nedeniyle nüfusun çok az bölümü aşılanabildi.
Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), dünyadaki her ülkede nüfusun en az yüzde 10'u yeni tip koronavirüse karşı aşılanana kadar, üçüncü doz aşılamanın durdurulması çağrısında bulundu.
DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, üçüncü doz aşılamaya geçen veya geçmeyi planlayan ülkelere, bu kararlarını en azından Eylül ayı sonuna kadar erteleme çağrısı yaptı.
"Tüm hükümetlerin, halklarını Delta varyantından koruma endişelerini anlıyorum" diyen Tedros, gelişmiş ülkelere seslenerek "Ancak yine de küresel aşı miktarının çoğunu halihazırda kullanmış olan ülkelerin daha da fazlasını kullanmasını ve bu esnada dünyanın en savunmasız insanlarının korumasız kalmasını kabul edemeyiz" şeklinde konuştu.
Dünya Bankası tarafından yüksek gelirli olarak sınıflandırılan ülkelerde, şu ana kadar her 100 kişiye ortalama 101 doz aşı yapıldığı bildiriliyor. Gelir düzeyi en düşük 29 ülkede ise 100 kişiye 1,7 doz düşüyor.
DSÖ Mayıs ayında, her ülke nüfusunun en az yüzde 10'unun Covid-19'a karşı aşılanması hedefi koymuştu. Genel Direktör Tedros, bu hedefe istinaden "DSÖ, her ülke nüfusunun en az yüzde 10'unun aşılanmasını sağlamak için en az Eylül ayı sonuna kadar üçüncü dozlar için moratoryum çağrısında bulunuyor" dedi.
DSÖ'nün bu çağrısının, üye ülkeler için herhangi bir bağlayıcılığı bulunmuyor.
Mu varyantı, DSÖ tarafından "yakından izlenmesi gereken" varyant olarak sınıflandırılıyor. Bu virüs türevi, korona aşılarına karşı direnç gösteren mutasyonlara sahip.Güney Afrika, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Mauritius, İngiltere, Çin, Yeni Zelanda, Portekiz ve İsviçre'de tespit edilen C.1.2 varyantı ise ilk ortaya çıkan Covid-19 virüsüne nazaran genetik yapı itibariyle en farklı olan virüs türevi. ABD'li epidemiyolog Dr. Eric Feigl-Ding'in Twitter'daki paylaşımına göre C.1.2, yılda 41,8'lik mutasyon oranıyla, diğer varyantlara kıyasla çok daha hızlı değişiyor.
Böylesine hızlandırılmış bir farklılaşma, "kaçış mutasyonları" adı verilen ve daha hızlı gelişerek halihazırda kullanımda olan aşıları etkisizleştiren farklı türevlerin gelişimini tetikleyebilir.
Aşı oranının sadece zengin ülkelerde değil, tüm dünyada bariz ölçüde artırılması işte tam da bu nedenle büyük önem arz ediyor. Güney Afrika'daki Ulusal Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü'nden Profesör Penny Moore, DW'in radyo programı Africalink'e verdiği röportajda, bu önemi şöyle açıkladı: "Temel sorun ve şu anda bu kadar çok yeni varyantın ortaya çıkmasının asıl nedeni, düşük aşılama oranıdır. Varyantlar, ancak ve ancak bir kişiye virüs bulaşması durumunda ortaya çıkabilir. Yani dünya çapında aşı kapsamını artırabilirsek, daha az sayıda enfeksiyon görülecektir. Bu, varyant sayısını azaltmanın tek yolu."
Alexander Freund
© Deutsche Welle Türkçe