Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın faizi indirerek uzun vadede yatırımı ve istihdamı artırma politikası izleyeceği açıklamaları, Türk Lirası'nda (TL) tarihi değer kayıplarına rağmen sürüyor. Erdoğan'ın dün akşam TRT ortak yayınında "faizleri düşürme" hedefini yinelemesi sonrası, dolar kuru 13.96 ile yeni rekorunu kırdı.
TL'deki kayıp yüzde 45'i buldu
TL'deki değer kaybı yılbaşından bu yana yüzde 45'i bulurken, sadece Kasım ayındaki kayıplar yüzde 29'a ulaştı. Cumhurbaşkanı ise "düşük faizle vatandaşı, esnafı rahata çıkarmak ve daha çok yatırım almayı' hedeflediklerini belirtiyor.
Peki kur artışlarına yol açan bu açıklamalar hali hazırda vatandaşa nasıl yansıyor?
Erdoğan, Merkez Bankası'nın Eylül ayından itibaren uyguladığı faiz indirimlerinin enflasyona olumlu yansıyacağı görüşünde. Ancak fiyatlardaki hızlı yükseliş Cumhurbaşkanı'nın görüşüyle çakışıyor.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği'nin (TZOB) verilerine göre Kasım ayında markette fiyatlar el yaktı. Verilere göre fiyatı en fazla artan ürün yüzde 34,56 ile patlıcan oldu. Patlıcandaki fiyat artışını yüzde 29,09 ile kuru kayısı, yüzde 25,86 ile sivri biber, yüzde 23,36 ile mısır özü yağı, yüzde 19,74 ile havuç, 18,97 ile yumurta ve yüzde 17,89 ile toz şeker izledi.
Üreticiden tüketiciye dokuz kat fark
TZOB'a göre Kasım'da temel gıda ürünlerinde fiyat artışları hızlanırken üretici-market arasındaki fiyat farkı da dokuz kata yaklaştı.Verilere göre fiyatlar, üreticiden markete gelinceye dek limonda yüzde 790, kuru soğanda yüzde 309, ıspanakta yüzde 233, portakal ve elmada yüzde 221, bir litre sütte yüzde 168, yumurtada yüzde 65 arttı.
Fiyat artışlarında ise TL'deki değer kaybı etkili oldu. DW Türkçe'ye konuşan Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Baki Remzi Suiçmez, Türkiye'nin gübrede, mazotta, tohumda, ilaçta, yemde yurt dışına bağımlı olduğuna işaret ediyor.
Suiçmez, dövizdeki artışların gübre dahil olmak üzere temel girdilerde fiyat artışlarına, bunun da çiftçinin daha az girdi kullanmasına neden olduğuna dikkat çekiyor. Bu yapının çiftçinin daha az verim alması ve üretimin düşmesiyle sonuçlandığını belirten Suiçmez, "Böylesine bir ortamda üretici kazanamazken, tüketicinin de kazanamadığı bir ortamda maalesef şekilsel denetimler dışında gıda tedarik zincirindeki sorunlar da kalıcı olarak çözülmüyor" diyor.
Suiçmez'e göre kuraklık ve sulamaya yönelik yeterli adım atılmaması da üretimin düşmesine ve yurtdışından ürün bağımlılığını artırarak fiyatların yükselmesine neden oluyor.
"Somut destekler verilmeli"
ZMO Başkanı, bu sorunun çözülmesi için öncelikle dövizdeki artışın frenlenmesi gerektiği görüşünde. Diğer yandan tarımsal girdilere mutlaka ek destekler verilmesi ve bu desteklerin zamanında ödenmesinin gerekliliğine işaret eden Suiçmez, "Çiftçinin üretime devam etmesi, dışa bağımlılığın azalması, yurt dışındaki artan fiyatları da dikkate alarak önümüzdeki yılda üretimin daha fazla artmasına yönelik somut desteklerin verilmesi gerekiyor. Aksi halde üretici ile tüketici arasındaki makasın açılması hem üreticimizin hem de tüketicinin zarar ettiği bir sonuca varacaktır" diye konuşuyor.
DW Türkçe'ye konuşan ekonomist Barış Soydan da Türkiye'nin sadece tarımsal girdi değil tarım ürünü de ithal ettiğini vurguluyor. Soydan, "Mesela en temel ihtiyaç maddesi buğday bile ithal ediliyor. Geçen yıl biliyorsunuz Türkiye'de bir kuraklık problemi vardı. O nedenle rekolte de her zamankinden düşük geldi. Bu nedenle ithalat daha da artacak. Bu ne demek? İthalatı dolarla euro ile yaptığımıza göre, ithal ürünlerin de fiyatları pahalı, bu da tabii ki ekmeğe ve diğer bütün gıda ürünlerine yansıyacak" diyor.
"Enflasyona 5-6 puan ek yük"
Dolardaki son yükselişler ise gelecek dönem enflasyonuna olumsuz yansıyacak.
Barış Soydan, enflasyonda döviz kuru geçişkenliğinin son dönemde yüzde 30 civarına yükseldiğine dikkat çekiyor. Soydan, "Yani dolar bir birim arttığında fiyatlar genel seviyesi onun üçte biri oranında artıyor. Önümüzdeki 3-6 ay içinde enflasyona şimdi geçtiğimiz aydaki yüzde 20'lik artıştan yaklaşık bir 5-6 puanlık bir ek yük geleceğini göreceğiz" diyor.
Faizlerdeki düşüş ve fiyatlardaki hızlı yükselişin bir yansıması da TL'den kaçış oldu.
Merkez Bankası'nın (TCMB) Haftalık Para ve Banka İstatistikleri'ne göre 19 Kasım itibariyle bankalarda bulunan toplam yabancı para mevduatı 262 milyar 157 milyon dolara yükseldi. Bu tutarın 235 milyar 40 milyon doları yurt içinde yerleşik kişilerin hesaplarında toplandı. Yurt içi yerleşiklerin toplam yabancı para mevduatındaki değişim, parite etkisinden arındırılarak değerlendirildiğinde döviz mevduatında 524 milyon dolarlık artış görüldü.
"Paranın dörtte biri eriyor"
Ekonomist Barış Soydan, döviz mevduatlarındaki hızlı yükselişi şöyle değerlendiriyor:
"Vatandaş çok basit hesabını yapıyor. Bankalarda mevduata götürüp parasını yatırsa, TL olarak tutmaya kalksa faiz yüzde 14-15 civarında. Resmi enflasyon yüzde 20, gerçek enflasyon ENAG araştırma grubu tarafından yüzde 50 olarak açıklanıyor. Diyelim ki yüzde 40. Şimdi enflasyon yüzde 40 iken bankanız size yüzde 14 faiz veriyorsa bu ne demek? Yaklaşık yüzde 26 fark var. Yani koyduğunuz paranın dörtte biri bir sene içinde eriyecek demek. Bu nedenle kim neden tutsun TL'de parasını?”
Mevduat faizlerinin Merkez Bankası'nın politika faizine göre belirlendiğini ifade eden Soydan, faiz indirimlerinin bu etkisinin de olduğunu, insanların dolar, euro ve altına yöneldiğini, TL'den kaçışın da kurlardaki artışı hızlandırdığını sözlerine ekliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu Kasım ayına ait enflasyon verisini Cuma günü açıklayacak. Merkez Bankası ise bugün piyasaya döviz satarak kurdaki yükselişe müdahale etti. Ancak müdahale sonrası 12.80 TL'ye gerileyen dolar kısa sürede tekrar 13 TL üzerine çıktı.
Pelin Ünker
© Deutsche Welle Türkçe