TMMOB Şehir Plancıları Odası; IŞİD’in Türkiye’de gerçekleştirdiği katliamlara ilişkin Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde “2015’ten Bugüne Katliamlar ve Cezasızlık” isimli panel düzenlendi.
Panelin ikinci oturumuna; gazeteciler Hale Gönültaş, Gökçe Tahincioğlu, avukat Sevinç Hocaoğulları, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, TİP Milletvekili Ahmet Şık, 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği Mehtap Sakinci Coşgun, idare hukukçusu Çiğdem Sever ve Suruç katliamında yaralanan Çağla Seven konuştu.
“IŞİD; PARA, KADIN VE YAŞAM VADETTİ”
Gazeteci Hale Gönültaş, Altındağ’da kriminal davaların olan kişilerin, cezalarının Yargıtay’da onanmasını beklerken IŞİD’e katıldıklarını söyledi. Gönültaş, “Para, kadın ve rahat yaşam vadetti. Gidenlerin büyük bölümü neye gittiklerini bilmiyorlardı. Akıllarında olan tek şey burada hapse girmemek, ikincisi gider geliriz ve ganimetle döneriz” dedi. Gönültaş, Altındağ’da IŞİD’e katılıp Türkiye’ye döndüklerini varlık sahibi olan ailelerle karşılaştığını aktardı. Gönültaş, Sincan’daki pazar meydanında minibüslerle “Irak Türkmenlerine yardım götürüyorum” diye IŞİD’e katılan çocuklarını görmeye giden insanlar olduğunu söyledi.
Gönültaş, rahatlıkla aile olarak giden gruplardan kocası ölen kadınların Türkiye’ye dönmeye çalıştığını ve insan kaçakçılarıyla anlaştığını belirterek, “Bir anne ve 2 çocuğunu yasal sisteme sokmadan 25-30 bin Euro, kaçakçılar Türkiye sınırına kadar getiriyor. Türkiye sınırındaki insanlar da kriminal ve güvenlik güçlerini rahatlıkla aşabiliyorlar. Kadın ve çocukları rahatlıkla ailelerinin yanlarına getiriyorlar. Bu kadın ve çocuklar nüfus cüzdanlarını tekrar çıkarabiliyorlar” diye konuştu.
Gönültaş, “Ankara’da çok fazla sayıda IŞİD militanı var. Gidenlerden çok fazla dönen oldu. Dönenlerin bir kısmı sekülerleşti. Kendi anlatımları ile... Kimileri Ulus, Altındağ, Samanpazarı’nda Ankara’nın çeşitli yerlerinde pavyonlarda, geceleri çalışıyorlar. Ya da birahanelerde çalışıyorlar. Bunlarla birebir görüşme imkânım oldu. Takipteler mi bu insanlar, tekrar dönecekler mi, dönmeyecekler mi, bilinmiyor” dedi.
“DERİN İNTERNETTEN SATIŞ”
Gönültaş, Türkiye’ye dönen IŞİD’lilerin yanlarında Ezidi kadın ve kız çocuğu getirdiğini aktararak, “Kadın ve çocukların büyük bölümü evlerinde zorla tutuluyorlar… Özellikle Ezidi aileler kendi imkanlarıyla IŞİD’lilerin elinden çocuklarını kurtarıyorlar. Emniyete bilgi vermek istemiyorlar. Derin internet var. Motor aracılığıyla giriliyor. Derin internet kriminal örgütlerin bulunduğu alan. IŞİD’in köle satış odası var. IŞİD orada köle satışı başlatabiliyor. Anne, anne ve çocuk satışı yapabiliyor. Aileler de bu açık arttırmaya katılıyor. Çeşitli miktarlara bu kadın ve çocuklar satılın alınıyor” diye konuştu.
TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, yargının IŞİD’lilere karşı “hoşgörülü olduğunu” söyledi. Şık, “Bu katliamın asıl faillerinden biri olan Erdoğan’ın söylediği bir şeyi aktaracağız. Dedi ya ‘Muhalefet iktidara talip olmaktan vazgeçsin’. 7 Haziran seçimlerinden önce de ‘HDP parti olarak girerse işin rengi değişir’ dedi. Aynı şeye atıf yapıyor. Benim endişem bununla ilgili. Böyle bir şey mümkün mü, evet mümkün. Aksi mümkün mü, evet mümkün. Siyasi parti kılığına girmiş, demokratik araçları kullanarak, iktidarı gasp etmiş bir mafya ile karşı karşıyayız” dedi.
Şık, “AKP ile El Kaide arasındaki fark, siyahın ton farkı kadar. Bu ülkedeki savaş baronlarından birisi Recep Tayyip Erdoğan’dır. Muhalif gördüğü herkesi ortadan kaldırabilecek bir savaş baronu. Yarın ihtiyaç duyarsa AKP teşkilatında paylayacak bir bomba ile AKP’liler bile ölür. İktidarı için her şeyden vazgeçebilecek birisinden bahsediyoruz” diye konuştu.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, IŞİD’in Türkiye’nin 70 ilinden adam “devşirerek, Suriye’ye götürdüğünü ancak o dönem emniyet tarafından terör örgütü listesine alınmadığını” belirterek, “Hükümetin siyasal tercihi de bundan yana” dedi. Tanrıkulu, Türkiye’de bağımsız ve tarafsız yargı kurumu olmadığını bildirerek, “Hükümetin şube müdürlüğüne, yargıçlar memura dönüştürüldü… Katliamlarda yargının sanıklara nasıl hoşgörü gösterdiğini biliyoruz. Bu yargının durumundan kaynaklı bir durum” dedi.
Gazeteci Gökçer Tahincioğlu, 10 Ekim katliamının tanıklarından biri olduğunu söyleyerek, “Bütün meslek hayatımda öyle bir manzarayı görmedim” dedi. Tahincioğlu, Milliyet Gazetesi’nde çalışırken bir arkadaşlarının IŞİD tarafından kaçırıldığını ve onu geri almak için IŞİD ile temas kurduklarında Türkiye’de ev adresi verdiklerini söyleyerek, “Ne kadar gözümüzün önünde olduklarını gördüm” diye kaydetti.
10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği Başkanı Mehtap Sakinci Coşgun, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük sivil katliamının 10 Ekim katliamı olduğunu anımsatarak, “Katliam sonrası ailelerin oluşturduğu şeyin de bu ülkenin ilkleri olduğunu biliyorum. Adalet bekleyen insanlar olarak duruşma süreçlerinde ailelerin kıyımdan geçirildiği şeyle yaşıyoruz. Dünyanın başka ülkesinde bir katliamdan sonra, ailelerin acı çekmeye dair lüksleri olmadığı süreçte, delilleri düşündüğü, tanıkları düşündüğü, bundan sonraki duruşmada ne olacağını düşündüğü çok az ülke vardır” diye katliama ilişkin görülen davada yaşadıklarını aktardı.
“TÜRKİYE’DE İŞKENCE YÜZÜNDEN VERİLEN TAZMİNAT HİÇBİR KAMU GÖREVLİSİNE RÜCU ETMEDİ”
İdare Hukukçusu Çiğdem Sever, katliamların ardından idarenin kusuru sonucu verilmesi gereken tazminatlara ilişkin bilgi verdi. Sever, “Esas dert, cezasızlık örgüsü denilen dert sistemin arızalarını göstermesi gerekiyor. Kusur belirlendiği ölçüde kamu görevlilerine rücu edilmek zorundadır. Türkiye’de bugüne kadar işkence yüzünden bir kamu görevlisine rücu edilmiştir. Bu ülkede zarar verdiği açıkça belli olan kamu görevlilerinden 5 kuruş rücu edilmedi. Bizim vergilerimizle verildi. Cezasızlığın başka bir boyutudur bu” dedi.
“İYİLEŞMEK İÇİN TABABET DEĞİL ADALET GEREKİYOR”
Suruç katliamında yaralanan Çağla Seven, katliamın ardından yaralarını halen saramadıklarını vurgulayarak, “İyileşmek için tababet değil adalet gerekiyor” dedi. Seven, yargılama sürecinin ciddiyetle yürütülmediğini belirterek, “Yaramızı kanatacak şekilde bize adalet sunuluyor” diye dikkat çekti.
Diyarbakır katliamında yakının kaybeden Hayati Kurul ise “Görülen mahkemelerde adalet diye yazılı bir şey varsa adalet hala yerini bulmadı. Sanki ölenler suçluymuş gibi bir muamele görülüyor mahkemelerde” diye konuştu.
“DEVLETE KUSURLU DEDİRTMEYİZ’ DİYORLAR”
10 Ekim katliamı davasında avukat Sevçoğulları, kamuoyunun aydınlattığının ifadelerinden, “Ne kadar gizlese de bir yerden” ifadeler. Bombacıların Ankara'ya yetiştirilmesine yönelik olarak: Biz ceza ve idarede bunu söyledik. Onlar 'Devlete kusurlu dedirtmeyiz' dediler. Soruşturmaya jet hızıyla ret kararı verildi” dedi. (ANKA)