Kısa Dalga - 86 yaşında yaşamını yitiren tiyatronun usta ismi Genco Erkal, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a sosyal medya üzerinden hakaret ettiği iddiasıyla 4 yıl 8 aya kadar hapis cezasıyla yargılandığı davada beraat etmişti.
'Bu iktidarın doğayla arası pek parlak olmamıştır'
Usta oyuncu Genco Erkal, beraatle sonuçlanan davadaki savunmasında şunları söylemişti:
“Öncelikle Twitter paylaşımlarımda hiçbir hakaret unsuru olmadığına yürekten inandığımdan böyle bir dava açılacağını hiç beklemediğimi ifade edeyim. Dava açıldığına göre şimdi burada söz konusu tweetleri teker teker ele alıp savunacağım. Ayder Yaylası'ndan başlayalım. Bu iktidarın doğayla arası pek parlak olmamıştır. İnşaat ve beton aşkı her zaman doğa aleyhine çalışmıştır. Onlar için önemli olan, pazarlanacak yeni rant alanları yaratmaktır. Toprağı, alınıp satılacak arsa olarak görürler. Doğaya verilen zararlar konusunda tipik örnekler arasında, Kaz Dağı'nda maden aramaya izin verilmesi, halkın karşı koymasına rağmen İkizdere’de taş ocaklarına ruhsat vererek doğanın tahrip edilmesi, özel koruma altındaki kıyıların imara açılması sayılabilir. Cumhurbaşkanı da zaman zaman bizzat özeleştiri yaparak, örneğin İstanbul için şunları söylemiştir: "Biz bu şehre ihanet ettik. İstanbul’un kıymetini bilemedik. Bundan ben de sorumluyum.'
Aynı şekilde Ayder Yaylası için de ‘Biz burayı kirlettik, rezil ettik’ dediği halde yaylayı turizm merkezi ilan ederek kentsel dönüşüm çalışmalarını başlatmış, imara açıp buranın doğal yayla olma vasfını kaybetmesine olanak sağlamıştır. İşte benim tweetim bu durumu eleştiriyor. "Parmağının değdiği yeri beton edip kurutuyor" demek, bir durum beyanı, bir eleştiridir. Kesinlikle hakaret değil.
'Bugüne kadar hiçbir cumhurbaşkanımızın diploması tartışma konusu olmamıştı'
İkinci tweetin konusu Cumhurbaşkanı'nın diploması. Yıllardan beri tartışılıyor. ‘Vardı, yoktu, geçerliydi, değildi, sahteydi’ deniyor. Davalar açılıyor, reddediliyor, olay Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar gidiyor. Bütün bunlar, yıllardır kamuoyunun gözleri önünde oluyor. Konuyla ilgili kitaplar yazılıyor. İnternete girin, ‘Erdoğan’ın diploması’ diye arayın, bakın neler çıkıyor karşınıza. En son bir kurul, meseleyi ‘özel hayatın gizliliği’ kapsamında değerlendirdi. Neden özel olsun? Madem yasal olarak belli bir göreve seçilebilmek için o diploma gerekli, o zaman açıkça ortaya konmalı. Özel hayat kapsamına girmez ve gizlenemez. Bu tweetle ifade ettiğim gibi, ben de bir yurttaş olarak bu diplomayı görmek istiyorum. Bu benim hakkım.
Bugüne kadar hiçbir cumhurbaşkanımızın diploması tartışma konusu olmamıştı. Hepsi devlet arşivlerinde yerini aldı. Hepsi kesin, açık ve nettir. ‘Bu diplomayı da görelim’ diyorum. Mizahi bir ifade vardır bu tweette. İroniktir. Ama hakaret? Neresi hakaret sayılabilir anlamıyorum doğrusu.
Aynı tweetin baş tarafında, ‘Ailemin çocuk doğurup doğurmayacağına karışacağına’ diye bir ibare var, onu da açıklamak isterim. Cumhurbaşkanı ara sıra ‘Biz kimin özel hayatına, yaşama biçimine karıştık’ der. Ama açıkça bilindiği gibi üç çocuk, beş çocuk, yurttaşların kaç çocuk yapacağına bile o karar vermek ister. Bu da beni rahatsız ediyor ve bu tweetle o konuyu eleştiriyorum.
'O çobanlığı tercih edebilir ama ben sürüden biri olmayı kabul etmiyorum'
Son tweetim ile ilgili de şunu söylemeliyim. O gün Cumhurbaşkanı şöyle dedi: ‘Çobanlık felsefesini anlamayan, insan yönetemez. Ben de bir çobanım’. İşte bu konuşma son tweetime ilham kaynağı oldu. Kendisi çobanlığı gururla kabul edip savunduğuna göre burada hakaret söz konusu olamaz. O çobanlığı tercih edebilir ama ben sürüden biri olmayı kabul etmiyorum. Çağdaş bir toplum özgür bireylerden oluşur, halk koyun sürüsü olamaz.
'Başkanlık sistemi ülkemiz için felaket oldu'
Türk usulü başkanlık sistemi ülkemiz için felaket oldu bence. Benim asıl eleştirdiğim budur. Başkanlık sistemine başından beri kesinlikle karşıyım. Tüm yetkilerin tek kişide toplandığı bir sistemde halk huzur bulamaz. Nitekim bu sistemin yürürlüğe girmesinden bu yana, kısa zamanda siyasi, sosyal, tüm alanlarda zararlarını gördük, sürdürülebilir olmadığını anladık. En önemlisi, ülkemizin ekonomisi çöktü. Enflasyon, işsizlik, hayat pahalılığı, paramızın büyük bir hızla değer kaybetmesi, yoksulun daha yoksul, zenginin daha zengin olması, bu sistemin çıkmazını açıkça ortaya koydu. Dilerim ilk seçimde bu ucube sistemden kurtulup yeniden parlamenter sisteme geçer, demokrasiyi yeni baştan inşa eder, huzur buluruz. Teker teker tweetlerimin savunması böyle.
'Suskun, ‘evet efendimci’ bir toplum isteniyor'
Genel duruma bakarsak ülkemizde, son 6 yıl içinde cumhurbaşkanına hakaretten 38 bin dava açılmış. Bu herhalde bir dünya rekoru. Durumun nedenlerini araştırmak gerekiyor kanımca. Neden bu kadar çok dava? Daha önceki dönemlerde bu tür davalar yüzlerle sayılırken bu dönem birdenbire on binleri konuşmaya başlıyoruz. Demek ki ifade özgürlüğüne ciddi bir saldırı var, baskı var. Suskun, ‘evet efendimci’ bir toplum isteniyor. Soru sorulmasın, eleştiri yapılmasın, iktidara koşulsuz biat edilsin. İnsanlar hapse atılmaktan korkup sussunlar, bu mudur amaçlanan?
'Cumhurbaşkanına hakaret diye bir suçu kabul etmiyorum'
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ‘Şorli’ kararıyla artık cumhurbaşkanına hakaret diye bir suçu kabul etmiyorum. 'Bu suçtan ötürü gözaltına alıp yargıladıklarınıza 7 bin 500 euro tazminat ödeyeceksiniz' diyor. Bunun üstüne benim başka bir şey söylememe gerek kalmıyor sanırım. Takdir sizindir.” (Haber Merkezi)