ESRA TOKAT
14 Mayıs 2023 Pazar günü gerçekleşecek cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinde Türk vatandaşlığı alan yabancılar da oy kullanacak.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel,yaptığı bir açıklamada YSK tarafından askıya çıkarılan yurt içi ve yurt dışı seçmen listelerinde yaklaşık 170 bin Suriyeli, 23 bin Afganistanlı, 21 bin İranlı, 16 bin 500 Iraklı, 6 bin civarı da Libyalı olmak üzere 240 bin yabancı seçmen tespit ettiklerini bildirmişti. Ülkemizde 2022 yılı istatistiklerine göre ise yasal olarak oturma iznine sahip yabancı sayısı 1 milyon 792 bin 36 kişi.
TÜİK tarafından son açıklanan sayıya göre Türk vatandaşlığı verilen Suriyeli sayısı 193 bin 293 olup, son yapılan seçim olan 31 Mart 2019 yerel seçiminde yalnızca 53 bin 99 Suriye asıllı Türk vatandaşı oy kullanma hakkını elde etmiştir. Netice itibarıyla 2023 yılı Cumhurbaşkanlığı ve TBMM milletvekili seçimlerinde oy kullanabilecek Suriye asıllı Türk vatandaşı sayısı çocuklar çıkarıldığında 109 bin 141 kişi olup seçim sonuçlarına etkileyecek bir miktarda değil.
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü ise 2 Aralık 2022 tarihinde bir açıklamada bulunarak, toplamda 221 bin 671 Suriyelinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kazandığını, 18 yaş ve üzeri nüfusun ise 163 bin 44 kişi olduğunu belirtmişti.
Vatandaşlık hakkı elde eden ve seçimlerde oy kullanacak olan yabancı seçmenlerin oy verme davranışını ve Türkiye’deki mülteci politikalarını İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır, Prof. Dr. Emre Erdoğan ve Prof. Dr. Şenay Gökbayrak Kısa Dalga’ya değerlendirdi.
Metin Çorabatır: ‘2 yıl içerisinde mültecileri göndereceğiz’ söylemi mülteciler arasında bir endişe kaynağı'
Yabancı seçmenlere ilişkin herhangi bir araştırmanın, anketin olmadığını da ifade eden Çorabatır, “Genel olarak Suriyelilerin seçimlere dair kendi çevremizdeki Suriyelilerden izleyebiliyoruz ancak. Büyük bir endişe var özellikle Millet İttifakı’nın ‘2 yıl içerisinde mültecileri göndereceğiz’ söylemi mülteciler arasında bir endişe kaynağı” dedi.
'Oy verme düşüncemi belirleyecek şeylerden birisi kendi vatandaşlarıma karşı söylenen söylemler olurdu'
“Yeni vatandaşlık alan bir Suriyeli olsam” düşüncesiyle kendini bir mülteci yerine koyarak oy verme davranışına dair yorumda bulunan Çorabatır “Hiçbir hükümet beni vatandaşı olduğum ülkeden gönderemez ancak kendim güvende olsam bile topluluğumun geri gönderme tehditlerine maruz kalması dolayısıyla Millet İttifakı’na pek oy vermem. Çünkü oy verme düşüncemi belirleyecek şeylerden birisi kendi vatandaşlarıma karşı söylenen söylemler olurdu. 2011’de Suriye göçü başladığından itibaren mevcut iktidar açık kapı politikası uyguladı. Cumhurbaşkanı da ‘Suriyeliler kardeşimizdir, tehlike ile karşı karşıya kalacakları yere göndermeyiz. Onları korumaya devam edeceğiz’ söylemini devam ettirdi” ifadelerini kullandı.
'Erdoğan’ı Türkiye’de kendi güvenliklerinin en sağlam güvencesi ve koruyucu olarak görüyorlar'
İktidarın son zamanlarda Suriye ile yakınlaşma politikalarının Türkiye’de yaşayan Suriyelileri rahatsız ettiğini belirterek, “Özellikle Moskova’da değişik yüksek düzeylerde toplantılar yapıldı. Son olarak Rusya, Suriye, Türkiye ve İran’ın savunma bakanları bir araya geldi. Bu görüşmelerde bizim Savunma Bakanımızın ‘Suriyeli vatandaşları güvenli bir şekilde geri gitmelerini sağlayacağız’ diyor. Yine de genelde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Türkiye’de kendi güvenliklerinin en sağlam güvencesi ve koruyucu olarak görüyorlar” bilgisini verdi.
Buna karşılık Suriyelilerin vatandaşlık alsalar da karşılaştığı zorluklara değinen Çorabatır, “Tam bir statü olamamaları da belki iktidara eksi yazacak şeylerden birisidir. Çünkü Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin çoğu zorlu koşullarda yaşıyor. Bu da iktidara karşı oy vermememe neden olurdu. Ancak karşısındaki muhalefet ise daha kötü çünkü çözüm için tek yöntemi gönderme olarak görüyor” dedi.
'Mülteci sorununda geri gönderme gönüllü ve güvenli olma koşuluyla en ideal çözümdür'
Mülteciler arasında özellikle de Suriyelilerin hedef gösterilmelerini de yorumlayan Çorabatır, “Bunun nedeni siyasi. Batı Avrupa’da da olmak üzere 1970’lerden beri aşırı sağın yükselmesiyle bağlantılı olarak yabancı, göçmen düşmanlığını dile getirerek oy aldığı bir tarihi gerçeklik var. Bu realite aşırı sağcı ve ırkçı partilerle başlayarak diğer merkez siyasi partilerce de benimsendi ve onlarda mülteci politikalarını sertleştirdi. Bu Avrupa’da bir trend halini aldı ve ne yazık ki günümüzde de evrensel bir trend oldu. Şimdi Türkiye’de en fazla mülteci barındıran ülke. Bu yabancı düşmanlığına baktığımızda kültürel ve güvenlik boyutundan istismar ediyorlar. Böylece geri göndermeyi kalıcı bir çözüm olarak kullanıyorlar. Oysa uluslararası hukuk açısından mülteci sorununda geri gönderme gönüllü ve güvenli olma koşuluyla en ideal çözümdür” diye konuştu.
'Türkiye’deki en eksik kısım Suriyelilerin tam bir statülerinin olmaması'
Ancak Suriye için gönüllü ve güvenli geri gönderme koşullarının olmadığını da ekleyen Çorabatır, “Bir başka çözüm ise entegrasyondur. Türkiye’deki en eksik kısım da bu insanların tam bir statülerinin olmaması. Örneğin Suriyelilere ‘geçici koruma altındaki kişiler’ deniliyor, mülteci denmiyor. Türkiye 1951 yılında imzalanan Cenevre Sözleşmesi’ne coğrafi kısıtlama uyguladığı için mültecilere hakkını vermiyor. Oysa çözüm vatandaşlığa giden yolda önemli aşamaları, Türkiye’de yaşadıkları süre uzadıkça vatandaşlık yolunun açılması. Çünkü uluslararası toplumlar geri dönüşü kabul etmiyor” dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu ile yapılan yüz yüze görüşmeler
CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı yüz yüze görüşmelerde Suriye’deki koşullar değişmediği sürece bu insanları geri gönderemeyeceklerini ifade ettiğini belirten Çorabatır, “Türkiye’de kalmaları Türk toplumuna daha iyi entegre olmaları gerekir. Bu yüzden de yasal mevzuatımızı ve mülteci hukukunu uluslararası düzeye getirmemiz lazım. Örneğin Almanya’Da gerekli destekleri vererek dil öğretiyorlar ve ekonomiye ve topluma entegre ediyorlar, sonra da vatandaşlık veriliyor. Biz de bu yasal haklar verilmiyor coğrafi kısıtlama nedeniyle. Ama bugün Türkiye’de çok büyük bir entelektüel birikim coğrafi kısıtlamanın kaldırılmasına herhangi bir gerekçe göstermeden şiddetle karşı. Temelinde de Türkiye’de uluslararası mülteci hukukunun çok az bilinmesi. Buna siyasi parti liderleri, bakanlar, akademisyenler de dahil. Türkiye’de bu yabancılaşmış bir konu. Dolayısıyla kendi çözümlerimizi kendimiz uydurmaya çalışıyoruz ve bu da olmuyor” diyerek değerlendirmesini sonlandırdı.
Emre Erdoğan: 'Bu gerçek dışı sayıyı yayarak insanlardaki öfkeyi tetiklemek istiyorlar'
Yabancı seçmen sayısının bahsedildiği gibi milyonlar olmadığının altını çizerek sözlerine başlayan Prof. Dr. Emre Erdoğan, “Oysa gerçek sayı CHP’li Onursal Adıgüzel’in açıkladığı ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun da onayladığı rakam olan 240 bin civarı. Dolayısıyla bu gerçek dışı sayıyı yayarak insanlardaki öfkeyi tetiklemek ve seçim sonuçlarına şaibe düşürmek istiyorlar” dedi.
'Kim daha fazla hak veriyorsa oyları da ona yönlenir'
“Normal şartlar altında nüfusların yüksek olduğu yerlerde olumsuz bir reaksiyon doğurması gerek bu söylemlerin” diyen Erdoğan “İnsanların işlerini kaybediyorsa sorumluluğu buraya atarak radikal partilere yönlenmeleri bekleniyor Almanya’da olduğu gibi ama Türkiye’de böyle olmuyor. Türkiye’de böyle olmamasının en önemli nedeni ise bu konunun ülkede sahibinin olmaması. Bu konuya sahip çıkmaya çalışan Zafer Partisi, Vatan Partisi ancak diğer gündemlerden dolayı destek görmüyor. İki ana partinin ise tam anlamıyla göçmen karşıtlığına dair bir politikası yok” şeklinde konuştu.
Türkiye’de vatandaşlık almış yabancı seçmenin oy davranışı hakkında konuşan Erdoğan, “Tıpkı Almanya’da yaşayan Türkler gibi burada da kim daha fazla hak veriyorsa oyları da ona yönlenir, tartışmasız. Bu da Türkiye’de AKP’ye daha yakın olmaları anlamına gelir” dedi.
Muhalefetin geri gönderme söyleminin de gerçekçi olmadığını ifade eden Erdoğan, “Şu anda Suriye’de barış yok. Orası ancak yaşanılabilir duruma gelince geri gönderme gerçekçi bir hal alabilir. Öte yandan Suriyelilerin bir kısmı da burada bir yaşam kurmuş, düzen kurmuş, iş kurmuş halde. Bu yüzden ne kadarı gider burası da tartışılır” diye belirtti.
Şenay Gökbayrak: 'Sistemin yapısal sorunlarını perdelemek adına göçmenler karşımıza çıkartılıyor'
Prof. Dr. Şenay Gökbayrak ise refahın belli ellerde toplanmasıyla gelir dağılımında adaletsizlik oluşması ve insanların geçim derdinin, yoksulluğun artmaya başlamasının nedeninin göçmenler olarak gösterildiğini belirtti ve “Sistemin yapısal sorunlarını perdelemek adına göçmenler karşımıza çıkartılıyor” dedi.
'Göçmenler günah keçisi oluyor'
Göçmen emeğine duyulan bir talep olduğunu kaydeden Gökbayrak, "Ayrıca yaşlanmayla beraber hizmet sektöründe bir bakım açığı var. Dolayısıyla ucuz emek üzerinden hizmet sektöründe çalıştırılmak için de isteniyor göçmenler. Sanki baktığınızda göçmenler hep refahtan yararlanan, katkı sağlamayanlar gibi gösterilirken aslında yaşadıkları topluma gerek nitelikliler gerek niteliksizler açısından katkı sağlıyorlar. Gelir dağılımı adaletsizleşen ülkelerde bu adaletsizliği perdelemek amacıyla göçmenlere fatura kesiliyor kısacası günah keçisi onlar oluyor" ifadelerine yer verdi. Refahın daha adil paylaşıldığı ve sosyal hakların daha evrensel olduğu yerlerde vatandaşların göçmenleri çok sorun etmediğini belirten Gökbayrak, “Ne zaman ikili ayrımlara gidilmeye başlandığında, ötekileştirmelerin başlandığında sorunun kaynağı siyaseten göçmenler olarak gösteriliyor. Bunun arkasındaki neden ise gelir dağılımının yarattığı adaletsizlik” diye ekledi.
'Gerçek olan pastanın dağıtımının eşitsiz olması'
Göçmen iş gücüne çalışma izninin ihtiyaç analizleri yapılarak verilmesi gerektiğini kaydeden Gökbayrak, “Ucuz iş gücü üzerinden göçmenlerin varlıkları meşrulaştırıldığında gerilim başlıyor. Oysa insanlar ‘neden ben göçmenlerle rekabet eder hale geldim?’ sorusunu sormuyor. Oysa bunu yaratan gelirin belli ellerde toplanması. Daha fazla insan yoksul gruba girince burada bulunanlarla çatışıyor ve sonucunda diyorlar ki ‘onlar olmasa sen daha çok kazanırdın.’ Ama gerçek bu değil. Gerçek olan pastanın zaten dağıtımının eşitsiz olması” dedi.