Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) 2022-2026 Stratejik Planı yayınlandı. “Yazılı, görsel ve sosyal medyanın yargı bağımsızlığı üzerinde giderek daha fazla baskı unsuru olarak kullanılması” ve “Yargının kamuoyunda gereğinden fazla gündem olması”, planda “dış tehdit” olarak değerlendirildi.
HSK’nın 2022-2026 yıllarını kapsayan stratejik planı yayımlandı. Planda, “PESTLE Matrisi” ile kurumun önümüzdeki sürece ilişkin fırsatları ve tehditleri yer aldı. Raporda “Hak arama bilincinin artıyor olması” tespiti yapıldı. Bu, “Yargıya güvenin artırılması” için bir “fırsat” olarak değerlendirildi. Ancak, “artan iş yükü ve dosya sayısı” da buna bağlı bir “tehdit” olarak kayda geçti.
Planın, “dış çevre tehditleri” bölümünde ise şunları sıralandı:
“. Hakim ve savcı adaylık eğitiminden beklenen verimin alınamaması.
. Medyada kurula yönelik asılsız ve yıpratıcı haberlerin olması
. Yargıya olan güveni azaltıcı etkenlerin bulunması.
. Hakim ve savcıların farklı kurumlara geçici olarak görevlendirilmesi veya yetkilendirilmesi.
. Doğal afet, salgın, terör ve benzeri beklenmeyen durumlarda yargılama faaliyetinin hangi kapsamda yürütüleceğine ilişkin mevzuatta genel düzenlemenin bulunmaması.
. Farklı çıkar gruplarının Kurulun itibarını sarsmaya yönelik ulusal ve uluslararası eylemlerinin olması.
. Yargının kamuoyunda gereğinden fazla gündem olması.
. Yazılı, görsel ve sosyal medyanın yargı bağımsızlığı üzerinde giderek daha fazla baskı unsuru olarak kullanılması.”
“İNSAN HAKLARI EYLEM PLANINDA YETERLİĞİ DESTEĞİN ALINMAMASI TEHDİT”
Raporda İnsan Hakları Eylem Planı’nın yayımlanmamış olduğu da değerlendirilerek, bunun fırsatı “İnsan haklarına değer veren ve hukukun evrensel standartlarını öne çıkaran anlayışın varlığı” diye anlatıldı. Tehdide ilişkin ise “Ulusal ve uluslararası arenada yeterli desteğin alınamaması” denildi. Çözüm yoluna ilişkin ise “Eylem Planı’ndaki hedeflerin zamanında ve eksiksiz tamamlanması” diye yol haritası çizildi.
Raporda GZFT analizine de yer verildi. Raporda HSK’nın zayıf yönleri arasında şunlar sıralandı:
“Teftiş sisteminde ihtisaslaşmanın sağlanamaması.
Basın sözcülüğünün henüz oluşturulamaması.
Denetim sonucu düzenlenen hâl kâğıtları ile denetim raporunun özlük işlemlerinde yeterince dikkate alınmaması.
Şikâyet başvuru ve inceleme sürecinin yeterli ölçüde şekil şartlarına bağlanmamış olması.
Disiplin sürecinin güncellenmemiş olması.
Emsal niteliğindeki daire ve genel kurul kararlarının yayımlanmaması.
Kurul tetkik hâkimlerinin yabancı dil, ülke uzmanlığı, diplomasi ve müzakere becerilerinin geliştirilmesi hususunda kapasitelerinin yeterince güçlendirilmemesi.” (Tamer Arda Erşin / ANKA)