Gülsen Solaker
İran'da rejim karşıtı gösterilerin nasıl seyredeceği ve rejimde bir değişikliğe yol açıp açmayacağı sorularına yanıt aranırken İran ile ilgili gelişmelerin komşu Türkiye ve bölge için etkileri ve olası sonuçları da önemli bir gündem maddesi.
İran'da 13 Eylül'de 22 yaşındaki Mahsa Amini, başörtüsünü kurallara uygun şekilde takmadığı iddiasıyla ahlak polisleri tarafından gözaltına alınmış, daha sonra komaya girdiği gerekçesiyle kaldırıldığı hastanede üç gün sonra yaşamını yitirmişti. Amini'nin yakınları karakolda gördüğü kötü muamele komaya girdiğini söylüyor. Amini'nin ölüm nedenine ilişkin resmi bir açıklama ise henüz yapılmadı.
Amini'nin ölümünden sonra ülke genelinde kadınların başını çektiği gösteriler devam ediyor. Hükümetin sert önlemlerine rağmen gösterilerin önü alamıyor, aktivistlere göre en az 76 kişi yaşamını yitirdi. İran resmi kaynakları ise ölü sayısını 41 olarak açıklıyor.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi dün yaptığı açıklamada görece daha ılımlı bir ton kullanarak, gözaltında genç bir kadının hayatını kaybetmesinin herkesi derinden üzdüğünü ancak ülkede kaos ortamına izin veremeyeceklerini belirtti.
Rejimde köklü değişim olur mu?
İran'ı ve toplum yapısını iyi bilen uzmanlara göre bu gösterilerin şimdilik rejimin topyekûn bir değişimine yol açmasını beklemek zor.
Türkiye'nin eski Tahran Büyükelçisi Selim Karaosmanoğlu, gösterilerin ülkede bir çeşit iç savaşa kadar gitmeyeceği ve rejim içinde bir çözüm bulunacağı öngörüsünde bulunarak daha ılımlı isimlere güç verilmesinin bu çözüm yollarından birisi olabileceğini belirtiyor.
Karaosmanoğlu, İran için şu andaki en büyük sıkıntılardan birisinin ortada alternatif bir lider bulunmaması olduğunu çünkü bu isimlerin çoğunun ev hapsinde tutulduğunu ifade ederek "Ama yine de tüm bu olup bitenler için bir çözüm bulunacağını düşünüyorum. Gösteriler nedeniyle bence rejim değişmez ama belki yönetim değişebilir" diyor.
Sabancı Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Ezgi Uzun da uzun yıllardır üstünde çalıştığı İran'daki toplumsal yapının eskiden beri bu tür gösterilere alışık olduğunu, hatta her 10 yılda bir büyük bir protesto dalgasının yükseldiğini söyleyerek şöyle konuşuyor:
"İran tarihine baktığımızda ciddi bir protesto kültürü olduğunu görüyoruz. Hatta 1979 devriminden bir buçuk yıl kadar önce de insanlar düzenli şekilde sokağa çıkarak yine devletin baskısına, şiddetine karşı duruyordu."
Uzun'a göre her 10 yılda bir olan gösterilerde 2018 yılından itibaren bir değişim yaşandı ve ekonomik sorunların da etkisiyle halk bu kez belli aralıklarla da olsa süreklilik içinde sokağa çıkmaya başladı. Bu son olayları da bunun bir parçası olarak gören Uzun, kitlelerin sokağa dökülmesinin birkaç ayda bir yaşanan bir durum olduğunu ancak madalyonun diğer yüzü olarak devletin verdiği tepki açısından durumu şöyle yorumluyor:
"Protestolara karşı devletin ne yaptığı kısmına baktığımızda baskının sürekli arttığını görüyoruz. Sistem kendisini daha da güvence altına alabilmek için daha da büyük bir güvenlik devleti haline getiriyor."
Gösteriler nereye evrilebilir?
İran'da gösterilerin artıp artmayacağı, seyrinin nasıl olacağı ve rejimin değişmesi yönünde bir sonuç doğurup doğurmayacağı şu an için kesin sözlerle yanıtlanabilmiş sorular değil. Dolayısıyla uzmanlara göre olayların İran-Türkiye ilişkilerini ve Türkiye'yi etkileme boyutunun da ancak bu yanıtlara göre şekillenebileceğine dikkat çekiliyor.
İran ve Ortadoğu uzmanı Arif Keskin, şu andaki haliyle bu gösterilerin İran'daki önceki gösterilerden farklı olarak rejimin varoluş nedenini hedef aldığına işaret ediyor. Keskin, çok boyutlu bir şekilde kültürel, toplumsal ve siyasal farklı nedenleri olmasıyla birlikte gösterilerin özünde "kadın hakları ve kadınlara yapılan baskılarla mücadelenin" bulunduğunu belirtiyor.
Bazı ideolojik politik grupların gösterilerden kendi amaçları doğrultusunda yararlanma çabalarının bu sürece zarar verebileceğini ve rejimin de bundan faydalanmak isteyebileceğini söyleyen Keskin, "Amini etnik mensubiyeti nedeniyle değil, kadın olduğu için öldürüldü. Onu öldüren kişiler, onun o anda etnik mensubiyetini bilmiyorlardı" diye konuşuyor.
Keskin, olaylardan milliyetçilik devşirmenin doğru olmadığını da belirterek "Öncülüğü, liderliği, öznesi, amacı, söylemi, toplumsal zemini ve psikolojik/duygusal motivasyonu kadın sorunları olan bu gösterileri herhangi bir nedenle gölgelemek ahlaki ve siyasi olarak yanlıştır" yorumu yapıyor.
İran yönetimi, Batı ülkelerini ve ABD'yi ülkeyi karıştırmaya çalışmakla suçlarken ülkede yayılan protestoları kışkırtmak ve göstericilere silah sevkiyatıyla suçladığı Kuzey Iraklı Kürt gruplara yönelik operasyonlarını da sertleştirdi.
İran uzmanı Dr. Uzun da çok etnik kimlikli bir toplum olan İran'da aslında Karabağ savaşına kadar bu farklıkların çok ön planda olmadığını ancak Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki savaşta İran yönetiminin Ermenistan'dan yana çıkmasının büyük bir rahatsızlık yaratmasıyla etnik hassasiyetlerin biraz daha arttığını söylüyor. Uzun, buna rağmen İran toplumunda ancak çok küçük bir azınlığın ayrılıkçı düşüncelere sahip olduğunun yapılan anketlerde de görüldüğünü belirtiyor.
Türkiye-İran ilişkilerine olası etkiler
Uzmanlara göre şu anda nasıl bir noktaya evrileceği belli olmayan protestoların 560 km'lik bir sınırı paylaşan Türkiye ile İran'ın ilişkileri açısından değerlendirilmesi için de zaman gerekiyor.
Ankara'dan iki haftadır süren olaylara dair şu ana kadar herhangi bir resmi açıklama gelmedi. Geleneksel olarak iki ülkenin başka bazı konularda sorunlar yaşasalar da genelde iç işlerine karışmama noktasında birleştiğini hatırlatan Uzun, "Açıklama yapılmamasının bir sebebi de bu protestoların nereye gitmeyeceği ya da gidebileceği aslında az buçuk tahmin edilebiliyor. Yani bekleyip görmek gerekir şeklinde bir yaklaşım olabilir" değerlendirmesini yapıyor.
Bu arada uzmanların birleştiği İran'ın bölgede istikrar açısından kilit rolde olduğu.
Uzun, İran gibi köklü geçmişi olan ülkenin bu özelliğini şöyle anlatıyor:
"İran Ortadoğu'nun demirbaşı aslında. Bir taraftan demografik yapısı bakımından çok karmaşık bir ülke olmasına rağmen devlet geleneği çok oturmuş bir ülke. Merkezi otorite esasında çok sağlam bir sistemden bahsediyoruz. Yani bir Irak veya Suriye gibi bir ülke değil. O açıdan üniter bir şekilde ayakta kalabileceğini düşündüğüm bir yapı. Ama oldu ki çözüldü diyelim bu tüm bölge ülkelerini ayrı ayrı çok fazla etkiler."
Karaosmanoğlu da İran'ın gerek Türkiye gerekse bölge için en önemli özelliğini "istikrar unsuru" olması olarak göstererek, İran'daki uzun süreli bir iç karışıklığın Türkiye için en başta orada barınan Afgan mülteciler ve yasadışı göç açılarından olumsuz etkisi olabileceğini düşünüyor.
Türkiye-İran sınırı Türkiye'ye düzensiz göçmenlerin giriş yaptığı en önemli göç rotalarından birisi olarak biliniyor.
Karaosmanoğlu olaylara enerji açısından da bakmak gerektiğini söyleyerek "İran'daki olası bir sivil savaş petrol ve gaz tedariki açısından gerek bölge gerekse Türkiye için felaket olabilir" diyor.
İran'ın 2020 yılı sonu itibari ile 157,8 milyar varil petrol rezervi ve 32,1 trilyon metreküp doğal gaz rezervi bulunuyor. Bunların yanı sıra İran dünyanın en büyük çinko, ikinci büyük bakır ve dokuzuncu büyük demir rezervine sahip.
ABD Enerji Enformasyon İdaresinin (EIA) verilerine göre ise Rusya, 47 trilyon metreküple dünyada kanıtlanmış en fazla doğal gaz rezervine sahip iken, İran 34 trilyon metreküple en fazla gaz rezervlerine sahip ikinci ülke.
İran'ın Türkiye'nin Asya'ya açılan kapısı olduğunu da hatırlatan Karaosmanoğlu, Türk tırlarının İran üzerinden pek çok ülkeye gittiğine de işaret ediyor.
Dijital Teknolojiler İş Konseyi (DEİK) verilerine göre İran'daki Türk yatırımlarının tutarı 1 milyar 292 milyon ABD doları civarında. Türkiye'deki İran menşeili yatırımların tutarı ise 101 milyon ABD doları. Tahran'da 38 Türk yatırımcısı ve ticaret yapan 100'e yakın Türk firması mevcut.