İstilacıyı yok etmek

Tarım ve Orman Bakanlığı, “istilacı tür” olarak nitelediği yeşil papağan nüfusunu kontrol amacıyla çok tartışılan bir proje yürütüyor. Ancak papağanların yok edilmesine gerekçe oluşturacak olumsuz etkiler henüz bilimsel olarak ortaya konamadı. Proje, bu olumsuz etkilerin gelecekte ortaya konacağı inancıyla yürüyor.

GÖKHAN TAN


Geçtiğimiz günlerde, özellikle büyük kentlerde görmeye alıştığımız yeşil papağanların bizzat Tarım ve Orman Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın sorumluluğunda yürüyen bir proje ile yok edilmek istendiği ortaya çıktı. Çünkü devlet, görüntüsü ve sesiyle şehirlere renk katan papağanların istilacı tür olduğuna karar vermiş ve bulunduğu yerdeki doğal yaşamı olumsuz etkilediğine kanaat getirmişti. Yuvalardaki yumurtaların “etkisiz hale getirilmesi” yoluyla yavru çıkışının engellenmesi ve böylelikle papağan artışının önüne geçilmesi amaçlanıyordu.

Gelişmelerin kamuoyuna yansıdığı günlerde, projede görev alan bilimsel ekibin üreme mevsimini kaçırdığı ve bu nedenle papağan yumurtalarını tahrip etmeyi başaramadığı da ortaya çıktı. Ekip yuvalara ulaştığında yavrular yumurtadan çıkmıştı. Görünen o ki, Avrupa Birliği tarafından fonlanan ve “türün kontrol edilmesini ve yok edilmesini” hedefleyen TERİAS projesi, bitiş tarihi olan Kasım 2022’ye kadar bu amacına ulaşamayacak.

Ancak tartışma sona ermiş değil. Çünkü devlet yeşil papağanları “yok edilmesi gereken” türler arasında görüyor. Dolayısıyla şu iki soruyla ilerleyen yıllarda da sık sık karşılaşacağız:
Papağanlar Türkiye topraklarında istilacı mı? Ve eğer istilacı ise öldürülmeleri kaçınılmaz mı?

YEŞİL PAPAĞAN YABANCI İSTİLACI MI?


Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN), tarihsel ve doğal yaşam alanı dışında dağılım gösteren türü “yabancı tür” olarak niteliyor. Eğer bu tür yayıldığı coğrafyada sorunlara neden oluyorsa “istilacı yabancı tür” (İYT) olarak isimlendiriliyor.

Yabancı türler (egzotik, yerli olmayan ya da girdirilmiş tür de deniyor) ait olmadığı bir coğrafyaya çoğu kez insan eliyle taşınıyor. Örneğin ekolog ve doğa korumacı Kerem Ali Boyla’nın hatırlattığı, Pablo Escobar’ın şahsi hayvanat bahçesi için Kolombiya’ya getirdiği hipopotamlar gibi: Uyuşturucu baronunun 1993’te öldürülmesinin ardından çiftliğindeki diğer hayvanlar, ülkedeki diğer hayvanat bahçelerine dağıtılıyor. Ama bir başka yere götürülmesi zor olan su aygırları doğaya salınıyor; muhtemelen yaşayamayacağı düşünülüyor.

Gelgelelim doğaya salınan bir erkek ve üç dişi hipopotam, bugün gerçek yaşam alanı Afrika dışındaki en büyük su aygırı sürüsünü meydana getiriyor. Çünkü Kolombiya’da onları avlayan aslan ya da timsah gibi doğal düşmanları yok. Afrika’nın aksine üremelerine engel olan kuraklık da yaşanmıyor. Bu nedenle “kokain su aygırı” ülkenin ana nehri Magdelena çevresindeki ekosistemi alt üst etmeye aday.

Yeşil papağan (Psittacula krameri) Türkiye’de, ticari amaçla ülkeye sokulan kuşların kaçması ya da serbest bırakılmasıyla doğada yaşamaya başlıyor. 1970’lerin ortasından beri gözlemlenen türün sayısının giderek artmasında en çok kaçakçılık faaliyetlerinin etkili olduğu sanılıyor. Yeşil papağanın yabancı ya da egzotik bir tür olduğu şüphe götürmez. Ancak yabancı türün IUCN’in tanımına göre istilacı olarak nitelenmesi için, Türkiye’de doğa ve toplam için sorunlara neden olduğunun ortaya konması gerekiyor.

Gazi Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esra Per, bu sorunların ekolojik, ekonomik ve sosyal alanlarda ölçülebilir olması gerektiğini söylüyor. Çünkü yabancı bir türün bu alanlarda etkisi görülmediği sürece, istilacı statüsünde değerlendirilmesi mümkün değil.

TERİAS PROJESİ: “TÜRÜN KONTROL ALTINA ALINMASI VE YOK EDİLMESİ”

“Türkiye’deki Karasal Ortamlarda ve İç Sularda İstilacı Yabancı Türlerin Tehditlerinin Değerlendirilmesi” (TERİAS) projesine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Avrupa Birliği Bakanlığı ve nihai faydalanıcı Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün desteğiyle Kasım 2019’da başlanıyor. 36 ay sürmesi planlanan projenin hedefleri arasında, içlerinde yeşil papağanının da bulunduğu altı türün kontrol altına alınması ve yok edilmesi de var.

Türkiye Cumhuriyeti’nin üç bakanlığının dahil olduğu projede, Türkiye’deki yeşil papağanların hangi olumsuz etkilerinin tespit edilerek istilacı yabancı tür kabul ettiğinin bir cevabı yok. Aynı şekilde Avrupa Birliği’nin, bilimsel bir dayanak gösteremeden papağanları istilacı ilan eden projeye hangi gerekçeyle fon sağladığı da cevapsız.



İlginç bir şekilde, yeşil papağanların olumsuz bir etkisinin bulunduğuna dair herhangi bir kanıt olmadığını, TERİAS projesinin yeşil papağan ayağının bilimsel danışmanı Doç. Dr. Kiraz Erciyas Yavuz da kabul ediliyor. Erciyas Yavuz, 25 Ekim 2021’de Ankara’da yaptığı sunumda şunu söylüyor:

“Yeşil papağanın sıvacı, sincap, leş kargası, küçük karga, sığırcık gibi türlerle çeşitli kovalama, kaçırma davranışı gözlense de tür ya da popülasyon üzerinde ciddi etkileri olup olmadığı konusunda herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. (…) bu türlerin popülasyonunu etkileyip etkilemediği ve etkiliyorsa ne düzeyde olduğu bilinmemekte olup destekleyici kanıtlar da yoktur.”

Bu sunumun, üç yıl sürmesi planlanan projenin neredeyse ikinci yılının sonunda yapılmış olması ayrıca dikkat çekici. Yeşil papağanları yok etme hedefiyle yürütülen projede, planlanan sürenin üçte ikisi geride kalmasına rağmen henüz papağanın yerel türler üzerindeki etkisine dair bir veri elde edilememiş. Tabii bu durum, “papağanların gerçek durumunu anlamak için bir çaba harcanıyor mu?” sorusunu akla getiriyor. Veri yok, kanıt yok. Ama proje, papağanların istilacı olduğu hükmüyle devam ediyor.

Erciyas Yavuz’un 5 Haziran 2022’da Hürriyet’ten Yücel Sönmez’e yaptığı açıklamada da durum çok farklı değil: “Türkiye’de elimizde çok veri olmamasına karşın sığırcık, sıvacı ve sincaplarla rekabet halinde ve bu türlerin yuva alanlarını işgal ediyor. Popülasyon düzeyinde bu türleri etkileyecek boyutta mı, söylemek için henüz çok erken ancak yeşil papağanların hızla arttığı göz ardı edilmemeli.”


İNANCA DAYALI YÖNETİM

“Yeşil papağan popülasyonunun kontrol altına alınması ve dağılmasının engellenmesi gerektiği” hükmüne varan bir başka rapor TÜBİTAK tarafından hazırlanmış. TÜBİTAK’ın 3 Nisan 2021’de Tarım ve Orman Bakanlığı 1. Bölge Müdürlüğü’ne ilettiği bu raporu hazırlama amacı yeşil papağanın ticari amaçla ithalatı hakkında Tarım ve Orman Bakanlığı’na görüş bildirmek. Kurum, raporu uzman akademisyenlerin görüşü doğrultusunda hazırladığını söylüyor ama bu uzmanların kim olduğunu belirtmiyor.

Mesele de zaten Türkiye’de papağanlar üzerine çalışan çok az uzman olması. Rapora kaynak gösterilen 19 makalenin 18’i yurt dışındaki çalışmalar. TÜBİTAK bu durumu raporda da dile getirilmiş: “Türkiye’de Yeşil papağanlar yeni yeni araştırılmaya başlanmıştır. Türün ekosisteme ve biyolojik çeşitliliğe ne tür etkilerinin olduğu henüz tam olarak bilinmemektedir. Kapsamlı izleme çalışmalarına ihtiyaç vardır.”

Kurum buna rağmen papağan nüfusunun oldukça hızlı arttığını, dağılım alanının genişlediğini ve bu nedenle de etkileri anlaşılana kadar mevcut popülasyonun kontrol altına alınmasını ve dağılmasının engellenmesi gerektiğini savunuyor. TERİAS projesinin bilimsel danışmanı Doç. Dr. Kiraz Erciyas Yavuz da Hürriyet’te aynı şekilde, “Nüfus ve yayılım arttıkça tarımsal ürünlere de zaman içinde etkileri olacaktır” diyor.

Dolayısıyla yeşil papağanların kontrol altına alınması -ve yok edilmesi- gerektiğini savunan resmi görüş, türün Türkiye’deki etkisini ölçen elle tutulur verilerden ziyade, gelecekte olumsuz sonuçlara neden olacağı inancına dayanıyor.

ALANDA TEK BİLİM İNSANI

TÜBİTAK raporunda Türkiye’den referans verilen tek çalışma, Doç. Dr. Esra Per’in 2018’de Zoology in the Middle East dergisinde yayınlanan ve yeşil papağanın 1975 ile 2015 arasında Türkiye’deki dağılımını inceleyen araştırması. Sürpriz olmayacağı üzere bu makalede de yeşil papağanların Türkiye’de herhangi bir olumsuz etkisinden bahsedilmiyor.

Türkiye’de papağanlar üzerinde uzun yıllardır aktif çalışan ve yayın yapan tek bilim insanı Doç. Dr. Esra Per, yeşil papağan projesinin AB’ye nasıl sunulduğunu bilmediğini söylüyor: “Belki ‘komşu ülkelerde istilacı oldu, biz de önlem almak istiyoruz’ denmiştir. Ama Türkiye’de elimizde net veri yokken başvuru yapıldığını biliyoruz.”

Geçmiş yıllarda Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin “En istilacı 100 tür” listesinde yer alan yeşil papağan artık bu listede değil. Peki komşu ülkelerde istilacı olarak tanımlanması yeşil papağanın yok edilmesi için Türkiye’ye gerekçe oluşturur mu?

Esra Per, yeşil papağanın istilacı olma potansiyeli taşıdığını ancak bunun sadece ülke bazında değerlendirilebileceğini söylüyor. Orta Afrika ve Asya kökenli tür, doğal yaşam alanının dışındaki 35 ülkede popülasyon oluşturmuş durumda. “Çok fazla ülkeye insan eliyle girdirilmiş. Ancak her ülkede istilacı olmuyor. Kimi ülkelerde çok yavaş çoğalıyor, etkisi görülmüyor” diyor Per.


TÜRKİYE’DE YEŞİL PAPAĞANIN ETKİSİ

Başta da değinmiştim: Yabancı bir türün “istilacı” statüsü kazanması için, yerleştiği yerde ekolojik, ekonomik ve sosyal sorunlara neden olması gerekiyor. Ekoloji ile başlayalım.

Esra Per’e göre yeşil papağanın yerel türleri tehdit ettiğine dair hiçbir ciddi bir veri yok:

“Türkiye’de sincapla, sığırcıkla yuva rekabetine girdiğini biliyoruz ama bunlar sadece anlık gözlemler. ‘Buradaki sığırcık popülasyonunu papağanlar azalttı ya da ‘şu türü ortadan kaldırdı’ gibi bir şey söyleyemiyoruz. Yeşil papağan Türkiye’de bu kadar güçlü bir etkiye sahip değil. Her ekosistem karmaşık ilişkiler ağından oluşuyor. Anlık gözlemler üzerinden de ekolojik etki gösterdiğini iddia edip, statüsünü istilacıya çeviremiyoruz. Şehirde nadir bir türle rekabete girerse ya da bir popülasyonu ortadan kaldırırsa durum değişir.”

EKONOMİK ETKİ

Papağanlarla ilgili belki de en büyük endişe, tarım alanlarına dadanması ve ekonomik değere sahip ürünlere zarar vermesi. Ancak Türkiye’deki yeşil papağanlar kentlerde yaşıyor ve egzotik ve yerli ağaçların meyve ve çiçekleriyle besleniyor. Yeterli besine ulaşabildiği için kent dışına çıkma ihtiyacı duymuyor.

Son altı yıldır “Türkiye Papağan Sayımları” adını verdiği, halktan gelen bildirimleri toplayan “vatandaş bilimi” temelli bir araştırma yürüten Esra Per, papağanların kentteki meyveleri tüketmesi kaynaklı bir rahatsızlığa tanık olmamış:

“Bildirimde bulunanlara etki ve davranış üzerine de sorular soruyorum. Özellikle papağanların meyveyle beslendiğine tanıklık edenlerle yazışıyorum. Şehirlerde meyveyle beslenmesinden kimse rahatsız olmuyor. Ama aynı insanlar ticari amaçla meyve yetiştirseydi, tahıl üretimi yapsaydı, papağanların gelmesini istemezdi. İsrail’de örneğin, meyvelere ve ekinlere zarar verdiği için papağanların varlığı ciddi problem oldu. Ama ülkenin ekonomik durumu iyi olduğu için ağaçlara tül gererek çözüm bulmaya çalışıyorlar. Bizde yeşil papağanlar ekili alanlarda görülmeye başlanırsa tülle önlem büyük ihtimalle uygulanamaz çünkü pahalı bir yöntem.”

Yeşil papağanların ekonomik etkisine dair bugüne kadar tek kayıt, 2021 sonbaharında, Ankara şehir merkezinde kaydedildi. 20 bireylik sürünün, Ankara Üniversitesi Gümüşdere yerleşkesindeki deneme tarlasında ayçiçeği ile beslendiği Sibel Bostancıoğlu tarafından gözlendi.

“Yeşil papağan için en önemli eşik, tarım alanlarına girmesi” diyor Esra Per, “meyve bahçelerine, tarım alanlarına giderse istilacı olduğu ön plana çıkabilir.”

Sosyal etkisi “karizmatik”

Etki değerlendirmesinin üçüncü boyutu sosyal etkinin, yani papağanın insanla ilişkisinin ölçülmesi.

“İnsanlar Türkiye’de doğaya uzak yaşıyor ve kuşları tanımıyor ama yeşil papağanın durumu farklı” diyor Esra Per: “Karizmatik bir kuş. Renkli görüntüsüyle, dikkat çekici ötüşüyle hem fark ediliyor hem de insanları etkiliyor. Hem Türkiye’de hem de başka ülkelerde çok güçlü bir pozitif sosyal etkisi var.” Akademisyene göre insanlar üzerindeki pozitif etkisi nedeniyle papağanlar üzerinde nüfus yönetimi uygulamak çok güç: “Bakanlık ‘Papağanları yok edeceğim’ dediğinde karşısında toplumu buluyor. Başka ülkelerde de bu durum yaşanıyor.”

Papağan sürüleri toplu halde ağaçlarda tünedikleri için çıkardıkları ses zaman zaman rahatsızlık verebiliyor. Tek bir ağaçta bin, bin 500 birey olabiliyor. Ancak bir süre sonra uykuya geçtikleri için neden olabilecekleri bu rahatsızlık da uzun sürmüyor: “Papağan sesi yüzünden illallah dedim, evimi satıp gideceğim’ diyen biri duymadım. Dolayısıyla negatif sosyal etkisi de düşük çıkıyor” diyor Esra Per.

Kentteki papağan yoğunluğuyla ilgili benzer bir tartışma, sadece Londra ve çevresinde 30 binden fazla bireyin bulunduğu İngiltere’de yaşandı. Çoğunluk, papağanların varlığını destekledi. Ve Kraliyet Kuşları Koruma Derneği (RSPB) şu açıklamayı yaptı: “Birleşik Krallık’ta bugüne kadar devam eden araştırmalarda, papağanların yerel karasal kuşlar için herhangi bir probleme neden olduğu tespit edilmemiştir. Ancak yaban hayatı ve tarım üzerinde negatif bir etkide bulunma ihtimaline karşılık, papağan nüfusunun takip edilmesi önemlidir.”

YA İSTİLACI OLURSA?

Esra Per’e göre ekolojik, ekonomik ve sosyal etkileri bir araya getirdiğiniz zaman papağan Türkiye’de istilacı değil. Peki bu durum değişebilir mi? Değişirse ne yapılabilir? İşte tartışmanın en hararetli kısmı da burası. Hali hazırda Türkiye’de devam eden TERİAS projesinin yöntemi hem yanlış, hem de etkisiz olduğu gerekçesiyle eleştiriliyor.

Görüşüne başvurduğum her iki uzman da müdahalede geç kalındığını düşünüyor.

Kerem Ali Boyla “İstilacı bir türü ortadan kaldırmak için erken davranmak lazım. Belli bir eşik asıldıktan sonra yok etmek mümkün değil. Bakanlığın uygulamasının papağan popülasyonu üzerinde etkili olacağını sanmıyorum” diyor.

Esra Per’e göre 5 binin üzerinde papağanın yaşadığı İstanbul’da o eşik zaten aşıldı: “5 bin bireyi aşan bir popülasyon doğallaşmış kabul edilir. Bu tür doğallaştı, 16 yüzyılda Türkiye’ye getirilen kumru gibi oldu. Diğer şehirler için yapılabilir ama İstanbul için yapılabilecek bir şey yok. Geçmiş olsun.”

İTHALATI YASAK AMA TİCARETİ SERBEST

Her iki uzmana göre de yabancı bir türün çoğalmasını engellemenin ilk yolu, türün ülkeye girişini engellemek. Oysa yıllar yılı Türkiye’nin en çok ithal ettiği türlerden biriydi yeşil papağan. İthalatı nihayet, 7 Mayıs 2021’de yasaklandı. (Yazının başında geçen, TÜBİTAK’ın Tarım ve Orman Bakanlığı’nın talebiyle hazırladığı bilimsel görüş bu amaçla hazırlanmıştı.) Ancak burada da büyük bir tutarsızlık var çünkü ülkeye girişi yasak olan yeşil papağanın ülke içinde ticareti serbest. Tür, kuş pazarlarında hatta hayvan mağazalarında serbestçe satılıyor.
Esra Per, AB projesi hazırlanırken yeşil papağan ticaretinin de yasaklanacağını umduklarını ancak bir gelişme olmadığını dile getiriyor. Kerim Ali Boyla, türün bir taraftan ticareti devam ederken doğadaki bireyleri yok etme çabasının anlamsız olduğuna dikkat çekiyor.

Yeşil papağan aslında yavaş üreyen bir tür. Ama sayıları dönem dönem, katlanarak artıyor. İstanbul’da örneğin 90’lı yıllarda popülasyonun birdenbire 500 bireye çıktığı kayıtlara geçmiş. Esra Per’e göre bu ani artışların nedeni, kaçakçılık faaliyeti. Yakalanan kaçakçılar daha az ceza almak için kuşları topluca doğaya salıyor. “Zaten bu kadar çok sayıda kuş bırakmasalar, İstanbul’da bu kadar yüksek bir popülasyon kurması çok çok uzun yıllar alırdı. Vatandaşın elinden kaçırdığı tekil bireyler olsa popülasyon çok yavaş artardı” diyor Per.

İKİNCİ ÖNLEM: KAFESE ALMAK

İthalat, kaçakçılık ve ticaretin engellenmesi durumunda yabancı türün kontrol alınması mümkün. Esra Per, bu önlemlere rağmen sayıda hâlâ artış gözlenmesi durumunda hayvanın mutlaka doğadan toplanıp kafese alınması gerektiğini söylüyor. Bunu yapmanıza rağmen hayvan popülasyon kuruyor ve popülasyonun etkisi ortaya çıkıyorsa bu çok önemli. Etkisi yoksa istilacı sayılmıyor.”

Dünyada, papağanların tüfekle vurulduğu örnekler de var. Seyşeller’de, başta adaya endemik kara papağan olmak üzere yerel kuşları tehdit eden yeşil papağan 2013’te başlayan bir kampanyayla profesyonel avcılar tarafından öldürülmeye başlandı. Ağustos 2017’de, adadaki son yeşil papağan da vurulduğunda toplam 548 kuş yok edilmişti.

Esra Per’e göre istilacı kuşların vurulması, biyolojik istilalarda en hızlı sonuç veren yönetim yaklaşımı. Ama Türkiye’de uygulanabilir değil:

“Seyşeller’deki durum Türkiye’den çok farklı. Her şeyden önce Türkiye’deki yeşil papağanlar bozulmuş ekosistemlerde, yani şehirlerde yaşıyor. Kentin göbeğinde insanlarla birlikte yaşayan hayvanları vuramazsınız. Seyşeller’de yeşil papağanlar bir adada, kırılgan orman ekosisteminde insandan uzak yaşıyordu. Şeyseller’de yeşil papağanın yuva rekabetine girdiği tür adaya özgüydü yani endemikti; bu nedenle kamuoyunu ikna etmeleri zor olmadı.”

Bir milyondan fazla kuş gözlemcisinin olduğu İngiltere’de hayvanat bahçelerinden kaçan Amerikan dikkuyruk ördekleri ülkede doğal yayılış gösteren dikkuyruk ördekleri ile rekabet etmeye, bazen de çiftleşmeye başlayınca kamuoyu desteği ile tüm Amerikan dikkuyrukları avlanarak doğadan uzaklaştırıldı. Yabancı bir türün çok güçlü olumsuz etkileri olduğunda bu tür yaklaşımlar gündeme gelebiliyor.

EN ETİK, EN ETKİLİ, EN SÜRDÜRÜLEBİLİR YÖNTEM...

Yeşil papağan Türkiye’de bugüne kadar 34 şehirde kayda alındı. Esra Per, tüm bu şehirlere insan eliyle taşınan kuşun, yarı tropik bir tür olduğu için yeni ortama kolay uyum sağlayabildiğini, yeni popülasyonlar kurabildiğini söylüyor:

“Yeşil papağan yayılış alanını tarım arazilerine genişletirse, nadir bir türle rekabete girerse, bir türün popülasyonu ortadan kaldırırsa ya da bir halk sağlığı sorununa neden olursa durum değişir; türün ekolojisi, biyolojisi ve evrimine göre uygun yönetim yaklaşımları uygulanabilir. Bu durumda en etik, en etkili, en sürdürülebilir yöntemin bulunması gerekiyor. Ama şimdilik bir zararı yok. Yeşil papağanların ülkemizde 34 ilde doğada gözlendiğini dikkate alarak onları izlemeye ve etkilerini öğrenmeye devam edeceğiz.”

***

Özel Haber Haberleri