PELİN ÜNKER
AKP ve MHP oylarıyla TBMM'den geçen muhalefetin "Sansür Yasası" olarak adlandırdığı "Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” bugün yürürlüğe girdi.
İktidar, yasanın sansüre neden olmayacağını iddia ederken, İfade Özgürlüğü Derneği'nin raporu; iki yıl önce yürürlüğe giren Unutulma Hakkı düzenlemesinin yine iktidarın iddiasının aksine bir sansür mekanizmasına dönüştüğünü gösteriyor.
Deniz Feneri'nden Susurluk'a
Rapora göre aralarında Deniz Feneri Soruşturması, Nesim Malki cinayeti, Susurluk soruşturması ve davası, KCK Ana Davası, Bilge Köyü katliamı ve Ayvalık'ta "medyum skandalı" gibi kamu yararı devam eden ve arşiv değeri bulunan haber içerikleri Unutulma Hakkı'ndan faydalanılarak mahkeme kararlarıyla engellendi ve arşivlerden çıkartıldı.
Bu tip kararlarda, unutulma hakkı talepleri kabul edilirken, hakimlikler tarafından ağırlıklı olarak taleplere konu haberlerin "eski tarihli" veya "güncel" olmadığı değerlendirmesi yapıldı.
Söz konusu düzenleme 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesi olarak Ekim 2020'de yürürlüğe girmişti. Düzenleme ile kişilik hakları ihlali olarak değerlendirilen haber ve içeriklerin yayından kaldırılacağı iddia ediliyordu.
Kamu yararı devam eden içerikler
Ancak aradan geçen zaman "Unutulma Hakkı" düzenlemesiyle kişilik hakkı ihlali içermeyen ve kamu yararı devam eden haber içeriklerinin kaldırıldığını gösteriyor.
DW Türkçe’'e konuşan İfade Özgürlüğü Derneği'nden Prof. Dr. Yaman Akdeniz, 2020 ve 2021 yılları içinde 174 farklı sulh ceza hakimliği tarafından 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesi dayanak gösterilerek verilen 548 unutulma hakkı kararını değerlendirildiklerini belirtiyor.
Bu değerlendirmeler sonucu 10 bin 441 haber ve içeriğin erişime engellenmesi veya yayından çıkartılmasının talep edildiğini ve büyük bir çoğunluğunun, yani yüzde 94,94'ü olan 9913 haber ve içeriğin ya kaldırıldığını ya da erişime engellendiğini gördüklerini ifade eden Akdeniz, ağırlıklı olarak yaptırıma maruz kalan haberlerin 2010 yılı sonrası yayınlandığını, Unutulma Hakkı taleplerinde bulunulan haber ve içeriklerin yine büyük bir kısmının 2020 ve 2021 yılları içinde uygulandığını belirtiyor. Akdeniz, halen güncelliği devam eden haberlerle ilgili bile sulh ceza hakimlikleri tarafından birkaç gün içinde karar alındığına dikkat çekiyor.
Yargılama ve kadın cinayeti haberleri
Yaptırım uygulanan kararların büyük bir kısmını kamuyu yakından ilgilendiren yargılama haberleri, 15 Temmuz 2016 sonrası Gülen yapılanması soruşturmaları ve yargılamaları ile ilgili haberler, kadın cinayetleri, kadına şiddet, taciz, cinsel saldırı haberleri oluşturuyor.
Rapora göre kategorik olarak 1762 internet adresiyle en çok "kamuyu ilgilendiren haberler" kategorisinde yer alan haber ve içerikler erişime engellendi veya bu haber ve içeriklerin çıkartılmasına karar verildi. Yine 1436 İnternet adresiyle "kamuyu ilgilendiren yargılama haberleri" ikinci sırada, 1112 internet adresiyle "magazin haberleri" üçüncü sırada, 890 internet adresiyle "Gülen yapılanması soruşturması-yargılaması haberleri" dördüncü sırada ve 539 İnternet adresiyle "kadına şiddet haberleri" beşinci sırada, 341 İnternet adresiyle "taciz – cinsel saldırı haberleri" altıncı sırada yer aldı.
Bursa'da 1995 yılında öldürülen iş insanı Nesim Malki cinayetine ilişkin içerikler ise cinayet zanlısı Şükrü Elverdi'nin talebiyle kaldırıldı.
Yaman Akdeniz, kararda, genel geçer ifadelerle sadece haberlerin eski olduğu, dolayısıyla kişilik haklarını ihlal ettiğinin belirtildiğine dikkat çekiyor. Akdeniz, "Yani sanki talep eden kişi basit bir suç işlemiş gibi değerlendirilmiş. Kişi bir trafik cezasından almış gibi değerlendirilmiş. Kararda kamu yararı ya da basın ve ifade özgürlüğü hiç değerlendirilmiyor" diyor.
Tek kişinin başvurusuyla tüm haber kaldırılıyor
Yine ilgili haber içerikleri engellenen Susurluk soruşturmasının Türk siyasi tarih açısından bir kara leke olmakla birlikte çok önemli bir konu olduğuna değinen Akdeniz, şöyle devam ediyor: "Keza Deniz Feneri soruşturması haberleri de öyle. Şimdi bu haberlerde isimleri geçen birtakım kişilerin, bir kişinin talep etmesi sonucunda o konuyla ilgili bütün haberler yayından kaldırılıyor. Yani sadece o kişinin ismi sansürlenmiyor veya anonimleştirilmiyor. Haber tamamen yok ediliyor."
Avrupa'daki uygulamalarda Unutulma Hakkı'nın sadece arama motorları açısından bir yaptırım olduğuna değinen Akdeniz, "Avrupa'da basın arşivleri açısından haberleri kaldırmak veya erişimi engelleme gibi bir uygulama yokken yine Türkiye'ye özel 5651 Sayılı Kanun, Unutulma Hakkı gerekçesiyle aslında kanuna herhangi bir aykırılık taşımayan, yani yayınlandığı tarihte kişilik hakları ihlali içermeyen haberlerin kaldırılması için bir sansür mekanizmasına dönüşmüş durumda" diyor.
DW Türkçe'ye konuşan araştırmacı gazeteci Çiğdem Toker de Unutulma Hakkı kullanımının gazetecilik aleyhine sonuçlar ürettiğine dikkat çekiyor.
"Bir adım ötesi tarihin çarptırılması"
Toker, "Genellikle kişilik hakları ve toplumsal yararı ilgilendirmeyen konuların kapsamına girmesi gereken unutulma hakkı, öyle anlaşılıyor ki haber alma hakkını ağır biçimde ihlal eder hale gelmiş durumda" diyor ve ekliyor: "Arşiv değeri büyük olan bu tür haberlerin erişime engellenmesi hem araştırmacı gazeteciliğe hem de akademik çalışmalara darbe vuracak niteliktedir. Bunun bir adım ötesi ise tarihin tahrif edilmesi, çarpıtılmasıdır."
Yazılarının erişime engellenmesiyle giderek daha sık karşılaştığını ifade eden Toker, "Hatta, bir iki kez yaşadığım bir durum oldu. Örneğin iki yıl önce yazdığım bir konuda yeni bir gelişme olduğunda kendi yazıma bakmak istedim. Bulamadım. Yani sulh ceza hakimlikleri erişim engelleme kararı vermiş, haberimiz olmamış" diyor.
Dijitalleşmenin artık gazeteciliğin temel belirleyeni olduğunu, bunun da Unutulma Hakkı'nın kötüye kullanımı karşısında ciddi bir mücadele alanı açtığını belirten Toker, "Buna karşılık eski yöntemlere başvurmak düşünülebilir. Yani gazetelerin fiziki arşivlerine ulaşmak. Bu yapılabilir. Erişime engellenen haber, yazılar üzerine meslek örgütleri, üniversiteler çalışma yapıp bir veri tabanı oluşturabilirler. Ama çok zahmetli bir uğraş olacağı ortada. Hiç değilse bir merkezde toplanmak üzere bu haberleri yapan, yazan gazetecilerden orijinal kopyaların istenmesi gibi bir yol düşünülebilir" diye konuşuyor.
"Tahrif edilmiş hafızaya zemin"
Geçmişte yaşanan hak ihlallerine ilişkin hakikatlerin ortaya çıkmasına ve toplumsal hafızanın güçlenmesine katkı sağlamak hedefliyle kurulan Hafıza Merkezi'ne göre de düzenleme, toplumsal hafızanın silinmesine ve medya araçlarını ya da bilgi dolaşım kaynaklarını kontrol edenlerin tahrif edilmiş bir hafıza inşa etmesine zemin hazırlıyor.
DW Türkçe'ye konuşan Hafıza Merkezi'nden Emel Ataktürk Sevimli, "Özellikle kamu görevlilerinin insan hakları ihlallerine karıştıkları iddiası olan durumlarda Unutulma Hakkı devreye sokularak ihlallerin belgelenmesi, mağdurların yaşadıklarının görünür kılınması engellenebilir" diyor.
Sivil toplum savunucularını susturma riski
Bu tür haberlerin yapılmasında ya da insan hakları kuruluşları tarafından yürütülen belgeleme, arşiv, tarama çalışmalarında üstün bir kamu yararı olduğuna dikkat çeken Ataktürk, "Bu yasa, bu bağlamda, aslında bütün bu çalışmaları durdurma, hak savunucularının ya da sivil toplum kuruluşlarının yaptığı çalışmaları engelleme ve hak savunucularını susturma riski de taşıyor" diye konuşuyor.
Unutulma Hakkı'nın sansür aracına dönüştürüldüğüne dikkat çeken gazeteci ve sivil toplum savunucuları, bugün yürürlüğe giren yeni yasayla da sansür ve otosansür sürecinin daha da hızlanacağı görüşünde.