MÜHDAN SAĞLAM
Türkiye ekonomik olarak zor günlerden geçiyor. Bir yandan enflasyon baskısı artarken bir yandan da konut fiyatları, kiralar kontrolden çıkıyor. Enflasyon artarken servetini katlayanlar kim? Konut piyasasında ne olacak? Muhalefet cephesi bu duruma nasıl bakıyor? Bir yol haritası var mı? Altılı masa ittifaka dönecek mi? Bu soruları altı masanın bileşenlerinden biri olan Gelecek Partisi’nin Ekonomi Politikaları Başkanı Kerim Rota’ya sorduk.
KAMU BORÇ STOKU
Yazılarınızda sık sık bir kavramdan bahsediyorsunuz: kamu borç stoku. Kamu borç stoku nedir, neden yeniden gündemde?
Kamu borç stoku; devletin, merkezi yönetimin borçlanmasıyla oluşan bir stok. Bunun iki bileşeni var, iç borç ve dış borç. Bir de bunun dışında nakit dışı borç denilen bir kavram var. Bu da yükselmeye başladı. Ancak iç ve dış borç rakamlarıyla mukayese edildiğinde hala daha az. İç borç, iç piyasadaki yatırımcılardan alınan borç, fakat bu da 2018’den sonra zehirlenmeye başladı.
Neden?
Dövizle iç piyasadan borçlanma başlandı. Türkiye’de yurtiçi yatırımcılardan döviz borçlanma sakıncalı olduğu için 2001 IMF programı uyarınca terk edilmişti. Aşamalı olarak bu azaltıldı ve 2012’de sıfırlandı. Maalesef 2017’de önce altınla, 2018’de cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin devreye alınmasıyla yeniden yurtiçi yatırımcılardan dövizle borçlanma başlandı. Bu bir devletin en sıkıştığı, yani son raddede başvurabileceği bir adım olduğu için buna literatürde ilk günah deniyor. Şöyle paranız yurtdışında geçerli değilse yurtdışından dövizle borç olabilirsiniz, ama yurtiçinden de yabancı para borç alıyorsanız, gerçekten köşeye sıkışmışsınız demektir. Ama belki bundan vahimi şu oldu: Eylül ayının sonundan itibaren yeni ekonomi model, Çin modeli veya Türkiye modeli adına ne dersek bunun sonucunda muazzam bir enflasyon patlaması gördük. Merkez Bankası faizi dışında düşen hiçbir faiz yok. Enflasyon şu an yüzde 61 ama gideceğimiz yer yüzde 70-75’ler. İşte artan bu enflasyon başka soruna neden oluyor: Enflasyon endeksli tahviller.
PODCASTİ DİNLEMEK PLAY'E TIKLAYINIZ
Enflasyona endeksli tahviller, bankaların ellinde ve bunlara inanılmaz bir faiz ödemesi yapılacak. Böyle olunca borç stokunda özellikle geçen yılın eylülünden bu yana inanılmaz rakamlar ortaya çıkamaya başladı. Örneğin 2020’nin sonunda iç borç stoku 1 milyar lira civarındaydı, şimdi 1,5 milyar düzeyinde. Enflasyonu düşününce fazla artmamış diyebilirsiniz. Ama 2020’nin sonunda bu enflasyona endeksli tahviller başta olmak üzere ileride ödenecek faizler, 500 milyardan 1,7 trilyona çıktı.
“İÇ BORÇ STOKU İÇİN ÖDENECEK FAİZ BORCUN KENDİSİNİ GEÇTİ”
Bu ay açıklanan veriyle ilk defa Türkiye tarihinde iç borç stokuna ödenecek faiz, iç borç stokunu geçti. Ödenecek faiz 1,7 milyar, borç stoku 1,5 milyar. Örneğin enflasyona endeksli tahvillerde ödeme günü, vadeleri uzun olduğu için vadesi gelince ödenecek. Yani tabiri caizse bizim çocuklarımızdan torunlarımızdan alınacak, vergi ödemeye başladıklarından inanılmaz faiz yüküyle karşılaşacaklar.
Yani gelecekten alıyoruz, geleceğe borçlanıyoruz?
Evet, tabii devlet borçlanırken ileriki vade uyarınca borçlanır. Gelecek nesillerden borçlanır. Bunu akılda tutalım ama buradaki rakamlar özellikle borç faizinin ileriye atılması için özellikle kurgulanıyor. Örneğin enflasyon endeksli tahvillerin yeniden ihracı bu işe yarıyor. Bugün faizi geliri yazıyor, ama bugün yazdığının gelirinin çok daha fazlasını ileride ödemek için yazıyor.
“HAZİNE BENDEN SONRASI TUFAN MOTTOSUYLA BORÇLANIYOR”
Peki hazinenin bu stratejisinde, malum seçimi konuşuyoruz, benden sonra gelenler düşünsün, benden sonrası tufan bakış açısı mı etkili?
Evet kesinlikle öyle. Özellikle 2018’den sonra hazinenin borçlanma stratejisi bir bütün olarak bunun üzerine kurulu. Gerek döviz borçlanmasına tekrar başlanması gerekse enflasyona endeksli tahvillerin yeniden ihracı, benden sonrası tufan mottosuyla borçlanıldığını gösteriyor.
Hem yazılarınızda hem söyleşinin başından biraz değindiğiniz bir kavram var, enflasyon yatırımcıları. Toplum için enflasyon artan fiyatlar, erişilemez gıda, konut, ulaşım demek. Ancak siz diyorsunuz ki bir grup var ki enflasyon arttığında kazanıyor. Kim bu enflasyon yatırımcıları? Örneğin biz de istesek yatırımcısı olabilir miyiz?
Bir kısmını yaparsanız, bir kısmını yapamazsınız. Bu çok vahşi bir servet transferi. Enflasyon yatırımcısı dediğimiz enflasyona endeksli tahvilleri ellerinden tutanlar. Bunlar da Türkiye’de bankalar. Bireyler ve şirketler bu tahvilleri ellerine tutamıyor, çünkü 5-10 yıl gibi uzun vadeleri var. Üstelik arada faiz ödenmiyor, yalnızca vade sonunda faiz ödeniyor. Dolaysıyla buna para yatırdığınız zaman 10 yıl boyunca hiçbir nakit akışı olmayacağını kabul edeceksiniz, ama 10 yıl sonra birikmiş enflasyonu alacaksınız. Bu bireyler için uygun bir yatırım enstrümanı değil, çünkü insanların 10 yıl içinde nakite ihtiyacı olacak. O yüzden buna ilgi duymuyor. Ama bankalar için bu tahvillere yatırım yapmakta sakınca yok. Şöyle bir avantajları var, enflasyona endeksli bir tahvil bugün enflasyon yüzde 61 olduğu için ödemesi de yüzde 61. Bankaların burada bir başka avantajı devreye giriyor. Tahvil aldıktan sonra Merkez Bankası’ndan yüzde 14 ile borçlanabiliyor. Örneğin bunu bizler yapamayız. Hani paranız varsa ben 10 yıl unuturum ihtiyacım olmaz derseniz enflasyon endeksli tahvil alırsınız, ama Merkez Bankası’ndan yüzde 14 faiz ile borçlanamazsınız, o bankaların ayrıcalığında. Bugün itibariyle aradaki fark yüzde 40’tan fazla.
“ENFLASYON YÜKSELDİKÇE BANKALARIN KARLARI ARTMAYA DEVAM EDECEK”
Sanırım bu nedenle de bankaların karları üç kattan fazla arttı?
Evet, zaten artamaya da devam edecek. Enflasyon yükseldikçe bankaların karları daha da artacak. Bankalar bu nedenle iştahla bu enflasyon endeksli tahvilleri alıyor. Geçtiğimiz hafta bankalara 40 milyar liranın üzerinde enflasyon endeksli tahvil tek kalemde satıldı. Burada çok vahşi bir transfer var, ileriye dönük bizim ödeyeceğimiz vergiler, bankaların faiz karını oluşturuyor.
Merkez Bankası faizi yüzde 14 ama sizin yaşamınızda yüzde 14 olan bir faiz yok. Hazine tahvil faizi yüzde 25-26’larda, kredi faizi yüzde 28’lerde. Enflasyon endeksli tahvillerin yüzde 60’larda ama yüzde 14’ten faizi kullanabilen tek kesim bankalar. Bankalar da marjlarını bu şekilde kullanıyor.
“KONUT KRİZİ, ENFLASYON VE KÖTÜ PARA POLİTİKASININ BİR ÇIKTISI”
Bankalar, faiz derken artan konut/kira fiyatları ülkenin gündeminde üst sırada. Kiracılar ev sahiplerinden gelecek acı telefonu bekliyor. Hukuki danışmanlık alıyor. Türkiye genelinde konut piyasasında artışın yüzde 96 olduğu söyleniyor. Ancak bu Ankara, İzmir ve İstanbul gibi şehirlerde yüzde 100-200 arasında değişiyor. Ne yapacağız, nedir bu konuttaki durum?
Konuttaki durum enflasyon ve kötü para politikasının çıktısı. Ev sahipleriyle kiracılar arasındaki sözleşme barışı bozuldu, bu kadar yüksek bir enflasyon ortada olunca kimse de huzur kalmıyor. Enflasyon yüzde 15 olsa 10 ile 15 arasında buluşmak kolay, ama enflasyon yüzde 60 olduğunda 20 ile 60 arasında buluşacak ortak nokta kalmıyor. Oysa Türkiye daha önce de yüksek enflasyonlu dönemler gördü. Ama enflasyon varken bir miktarda reel faiz vardı. Daha önce bu kadar yüksek enflasyon varken bunu dengeleyen bir reel faiz olduğu için varlık fiyatları bu hızla yukarı çıkmamıştı.
Merkez Bankası politikaları ve reel faiz uygulaması aslında bu tür anomalileri dengeliyor. Ama şu anda enflasyonun yüzde 60 olduğu yerde konut kredilerinin yüzde 17 olduğu yerde mevduat faizinin 15-16 olduğu yerlerde hiç kimse mevduatında lirada tutmak istemiyor. Başka bir alternatif dövizdi, onu da KKM dengeliyor. Şu anda gayri menkul dışında tasarrufu değerIendirecek alan kalmadı düşüncesi muazzam bir konut iştahı oluşuyor. Bu da hem kiraları hem de konut fiyatlarında bir anomaliye yol açıyor. Kötü para politikası çok kötü, vahşi servet transferine yol açıyor.
Bu böyle mi sürecek, konutta fiyatların düşmesini beklemeli miyiz?
Bu çok bir zor bir soru. Bu ne zaman patlar veya düzelir sorusu, cevap vermek çok zor. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bunun sonu ne zaman olacağını bilemediğimiz bir sonraki kur şokunda ya da faiz şokunda. 2018’den beri üç kur ve birkaç faiz şoku yaşadık yeni bir şokun önümüzdeki bir yıl içinde olmak ihtimali yüksek. Konutta fiyatlar kur şokuna adapte olduğu için bunun tekrarlanması zor. Oysa doğru bir para politikası uygulansa beklenen enflasyon kadar faiz mevduata ödenebiliyor olsa konut fiyatlarında mutlaka önce dengelenme, sonra düşüş olur. Yoksa lira bazında düşüş mümkün değil. Böyle bakınca da zaman vermem mümkün değil, ama çok uzun süreli bir furya olacağını da düşünmüyorum. Çünkü döviz şokunu yaratan şey Merkez Bankası’nın hızlı rezerv satışı. O da şu an devam ediyor.
“YUVAM HESABI MERKEZ BANKASININ DÖVİZ İHTİYAÇI İÇİN YENİDEN GÜNDEME GELDİ”
Faiz sebep enflasyon sonuç diyor bir yandan da Yuvam Hesabı’nın faizini yüzde 4’e çıkarıyor. Nedir bu Yuvam Hesabı neden buna ihtiyaç duyuluyor?
Yuvam hesabı bir anlamda işçi dövizleri denilen 1970-80’lerde Merkez Bankası’nın gurbete giden işçilerden topladığı ve nispetten yüksek faiz verdiği döviz hesabı. Yuvam hesabı, yüzde 4’e kadar dövize garantili faiz veren Bir Merkez Bankası mevduatı. KKM de biliyorsunuz 1967’de çıkıp 1988’e kadar Türkiye’de ye önemli bir kriz yaşatana bir dövize dayalı mevduatların repkilası. Yani eski iki uygulamanın repklikaları tamamen döviz ihtiyacından ötürü yeniden uygulamaya sokuldu.
Neden bunu yapıyorlar?
Çünkü şöyle yanlış bir hesap yapıldı. Eylül ayında faizi düşürmeye şu umutla başlandı, faiz düşünce kur miktar artar, sonra turizm sezonu gelince döviz girişi olur ve dengelenir. Ama hem dış şok hem de kurun beklenenden yukarı çıkmasıyla plan yarım kaldı. Şimdi eksik kalan dövizleri toplamaya ihtiyaçları var. Merkez Bankası’na yılbaşında beri hem KKM’den gelen dövizler hem de ihracatçıların mecburen bozdurup Merkez Bankasına koydukları bir döviz aktarılıyor. Buna rağmen net rezervi net pozisyonu artmıyor. Ciddi anlamda tekrar bu dövizleri geri vererek bir denge kurmaya çalışıyor. Sürdürebilir değil, bunun için de nakite ihtiyaçları var. Yuvam hesabı da bunun bir yöntemi. Ama buradan önemli bir girişi beklememek lazım.
“ALTI PARTİNİN EKONOMİK YOL HARİTASI HENÜZ TEK DOKUMAN ÜSTÜNDE BİRLEŞMEDİ”
Siz aynı zamanda Gelecek Partisi Ekonomi Politikaları Başkasınız. Partiniz altılı ittifak görüşmelerinin içinde yer alıyor. Ancak toplumda şöyle bir algı var: Muhalefetin bir ekonomik çözümü yok, yol haritası yok. Sizin var mı? Varsa neden bunu yeteri kadar duymuyoruz?
Aslında hem bizim hem de altılı masada bir çok partinin açıkladığı ekonomi politikaları var. Biz Gelecek Partisi olarak programımızın ilkini 15 Ocak 2020’de, ikincisini 15 Haziran 2020’de “Ekonomide Gelecek Modeli” altında açıkladık. 29 Kasım 2021’de “Yıkımdan Çıkış İçin 61 Madde” isimli bir yok haritası açıkladık. İyi Parti’nin de Deva Partisi’nin de Cumhuriyet Halk Partisi’nin de buna benzer açıklamaları oldu. Ama eleştiriler şöyle haklı bunlar tek doküman üstünde birleşmiş durumda değil. Altı partinin konuya dönük çok farklı yaklaşımları olabilir. Bunların tek doküman üstünde hangi sınırlarda birleşeceği üzerinde henüz bir çalışma yapılmış değil. Ama 29 Mayıs’ta Gelecek Partisi’nin ev sahipliğinde gerçekleşecek olan liderler zirvesinde bunlar konuşulacak.
“29 MAYIS LİDERLER TOPLANTISIYLA BERABER EKONOMİ KONUSUNDA DAHA NET ADIMLAR ATILACAK”
Liderler bir araya geliyor, ittifak görüşmeleri yapıyor. Söz konusu partilerin ekonomi kurmayları, işte sizin gibi isimler, süreci hızlandırmak içi bir araya gelmiyor mu?
Aslında biz buradaki arkadaşlarımızla ortak çalışmalar, görüşmeler yapıyoruz. Partilerle görüşmelerimiz devam ediyor. Aslında ortak noktalarımız da fazla. Böyle bir çalışamaya ışık yakıldığında bunun 2-3 haftada hazırlayacak noktaya geldik. Ama bunun zamanlamasını liderlerin belirlemesi gerekiyor. Üzerinden uzlaşacağımız belgeler bir temel değerler belgesi mi, yoksa bir seçim beyannamesi olacak şekilde detayları içerecek karar olacak. Benim düşüncem öncelikle temel değerlerimizin, aynı güçlendirilmiş parlamenter sistemde olduğu gibi, ortaya konması. Seçimden önce de bunun bir seçim beyannamesine dönüşmesi.
Altılı masa henüz bir ittifak masası değil, bir işbirliği masası, ancak bunun bir ittifaka dönüşme ihtimali artık çok yüksek. Yani temel değerler ekonomide ortaya konduktan sonra seçim öncesi dönemde seçim beyannamesine dönüştürülmesi şart. Ayrı ayrı sesler fazla yankı bulmuyor olabilir. Tek bir sesin daha güçlü yankı bulacağına da eminim.
Bu durum bir yönüyle özellikle ekonomik ve siyasi açıdan umutsuzluğa da neden oluyor…
Tabii, bu noktada şunu söylemek isterim ki altılı masa henüz bir ittifak değil. Güçlendirilmiş parlamenter sistem bir sistem değişikliği, seçim güvenliği bu altı partinin de beraber ittifak olmadan da yapabileceği bir şey. Ekonomi dediğinizde bunun resmi bir ittifakla birleştirilmesi gerekiyor. Dediğim gibi 29 Mayıs zirvesinde sonra burada daha net adımlar atılacağını görüyorum.