Kısa Dalga - Laiklik Meclisi tarafından, Sivas katliamının 31'inci yılı nedeniyle yapılan açıklamada, Türkiye'de, 1923 Cumhuriyetinin tasfiyesinin 1980’lerde siyasi hedef haline geldiği belirtildi. Bunun temel nedeninin, sermayenin yeni birikim rejimine başta emekçi sınıflar olmak üzere tüm toplumu ikna etmek olduğu ifade edilen açıklamada, bunun için en başta laiklik ve yurttaşlık esası üzerine kurulu olan anayasal düzenin tasfiye edilmesinin hedeflendiği vurgulandı.
ANKA'nın aktardığına göre, açıklamada şunlar kaydedildi:
"Bu amaçla 12 Eylül faşist askeri darbesi ve cunta yönetimi ile birlikte ülkemizde dinci gericiliğe yatırım büyük bir hız kazanmış; örneğin eğitimde dinselleşme, Kuran kurslarında patlama yaşanırken, tarikat ve cemaatlerin de önü açılmıştır.
1991 yılında, tarikatların ve cemaatlerin örgütlenmelerini kısıtlayarak anayasadaki laiklik ilkesini koruyan TCK'nın 163. maddesi, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından, demokratikleşme söyleminin peşine takılan muhalefetin büyük çoğunluğunun da desteği ile kaldırılmış, böylece tarikat ve cemaatlerin örgütlenmesinin önü açılırken laik Cumhuriyete stratejik bir darbe vurulmuştur. Bununla eş zamanlı olarak, 1990’lı yılların ilk yarısında toplumun Cumhuriyet ve laiklikle bağlarını kesmek için dinci-faşist paramiliter unsurların da sahneye sürüldüğü dönemdir. Uğur Mumcu, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy gibi aydınlarımızın alçakça katledildikleri bu sürecin tepe noktası ise 2 Temmuz 1993’teki Sivas Katliamı olmuştur. Laik Cumhuriyet'in temelinin atıldığı Sivas'ta, paramiliter gruplar bir plan dâhilinde harekete geçirilerek, Pir Sultan Abdal anma etkinlikleri için bir araya gelmiş olan aydın ve sanatçıların kaldıkları otel, "Cumhuriyet Sivas'ta kuruldu, Sivas'ta yıkılacak" sloganıyla ateşe verilmiştir. Laik Cumhuriyeti doğrudan hedef alan bu kalkışma sonucunda 33 aydın, 1978 Kahramanmaraş, 1980 Çorum’da olduğu gibi, devletin gözleri önünde planlı olarak katledilmiştir.
2 Temmuz katliamının yargı süreci başlarken, benzeri tüm siyasi cinayet ve katliam davalarında olduğu gibi, üzerini örtmek için "adiyen insan öldürme" davası olarak açılmıştır. 30 yıl boyunca zamana yayılan, ama hiçbir zaman laik Cumhuriyete ve anayasal düzene yönelik bir kalkışma ve Gladyo davası olarak ele alınmayan bu dava da 14 Eylül 2023 tarihinde "zamanaşımı" bahanesiyle düşürülerek, yargı tarihimize yeni bir kara leke olarak kazınmıştır.
Laik Cumhuriyetin tasfiyesine yönelik tüm bu adımlarla, bugün yargı iktidarca ele geçirilmiş, kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırılarak kuvvetler birliği dayatılmış ve ülkemiz "yeni rejimin" tesisinde tehlikeli bir tabloyla karşı karşıya bırakılmıştır. Şeriat çağrıları ve eylemleri ile "yeni anayasa" dayatması da karşı devrimin son aşamasında olduğumuzu ortaya koymaktadır.
"Toplumsal yaşamın tamamen ele geçirilmesi hedeflenmektedir"
Diyanet İşleri Başkanlığı şeyhülislamlık makamı gibi yetkilerle donatılarak, laik Cumhuriyetin kazanımlarını hedef alırken; toplumsal mücadelenin önemli araçları olan kitle örgütleri baskı altına alınarak kuşatılmaktadır. "STK" adı altında tarikat ve cemaat uzantıları iktidar eliyle mali güce kavuşturulurken bürokrasiden, siyasete, ekonomiden eğitime kadar devletin, siyasetin ve toplumsal yaşamın bu zihniyet tarafından tamamen ele geçirilmesi hedeflenmektedir. Diğer taraftan "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" ile gelecek kuşakların akıl ve bilimle bağlarını kesmek isteyenler, toplumsal hakları ve ilerlemeyi ortadan tamamen kaldırarak yurttaş değil kendilerine biat edecek tebaa yaratmayı hedeflemektedir.
Siyasi iktidarın desteği ile Diyarbakır’da, İstanbul’da, Kocaeli’de ve ülkemizin birçok yerinde laik yaşamı hedef alarak halkımıza saldıranlar, yurttaşlık haklarının güvencesi olan anayasal düzeni ve laik Cumhuriyeti hedef alan karşı devrimin sivil görünümlü paramiliter unsurlarından başka bir şey değildir. Bütün bu unsurlar "yeni rejimin" sömürü düzeneğinin ihtiyaçlarına uygun olarak ülkemizi IŞİD ve Taliban benzeri uygulamalarla yüzlerce yıl öncesinin karanlığına boğmak istemektedir.
"Karşı devrimin en alçakça saldırılarından biri olduğunu unutmamalıyız"
2 Temmuz 1993’de Sivas'ta devletin gözleri önünde planlı bir operasyon ile yobazlar tarafından katledilen 33 yurttaşımızı saygıyla anarken, 31 yıl önce bugün yapılan katliamın, karşı devrimin en alçakça saldırılarından biri olduğunu hiç unutmamalıyız.
2 Temmuz’da laiklik ve Cumhuriyet düşmanlarının kumpasları ve saldırıları sonucu kaybettiğimiz aydınlarımızı, yurttaşlarımızı ve canlarımızı saygıyla anıyoruz. Onları anmanın ve yaşatmanın yolu aydınlık, laik, özgür ve eşit bir cumhuriyet mücadelesinin yükseltilmesiyle mümkündür.
Laiklik Meclisi, bu nedenle ülkemizin laik Cumhuriyete sahip çıkan tüm yurttaşlarını laiklik mücadelesini yükseltmeye çağırıyor." (Haber Merkezi)