Yeşim Özdemir’in hazırlayıp sunduğu 3K: Kitap-Konuk-Kahve programının bu haftaki konuğu Çevirmen-Yazar Mahir Ünsal Eriş… Farklı dillerdeki başarılı çevirilerinin yanı sıra öykü kitaplarıyla da adından çokça söz ettiren Mahir Ünsal Eriş, şahsına münhasır sade ve sıcak diliyle öyküye yeni bir soluk getiriyor.
İlk öykü kitabı “Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde” ile 2013 yılında basılı yazarlık serüveni başlayan Mahir Ünsal Eriş, can sıkıntısını gidermek ihtiyacıyla başladığı yazma eyleminin onu buralara kadar getirdiğini söylüyor. Yazma serüveni ilkokul defterlerine karaladığı hikayelerle başlayan İlk yazılarını bir blogda biriktiren yazar “bunu yarı amatör yarı vazgeçmiş bir faaliyet olarak canım istedikçe sürdürürüm belki diye düşünürken çok seri bir şekilde hikayeler gelmeye ve onları anlatmaya başladım” diyor.
Ard arda gelen hikayelerle ikinci öykü kitabı “Olduğu Kadar Güzeldik” geliyor ve bu öykü kitabı yazara 2014 Sait Faik Hikaye Armağanı kazandırıyor.
Hikayelerinde sıklıkla geçmişe dair bir akış olan ve ölüm temasını yazmayı seven Mahir Ünsal Eriş “doğrusunu söylemek gerekirse sadece ölümü yazıyorum diyebilirim” diyor ve ölüm temasına dair şunları anlatıyor:
“Ölümü, ölmeyi çok önemsiyorum. Haddinden fazla önemsiyorum. Gün içinde bunu düşünmediğim, bi şekilde aklıma gelmediği, bunun üzerine kafa yormadığım bir günüm yoktur… Ölümden sonrası meselsinden çok hayatın içinde duran bir gerçek olarak ölümle ilgileniyorum. Hayatı birden bire ya da acılı bir şekilde, zamana yayılmış bir şekilde, parça parça sonlandıran, geri dönüşü olmayan, tartışmasız bir etki olarak; ölümü düşünmeyi, tartışmayı, konuşmayı anlatmayı seviyorum.Çünkü değişmeyen tek bir hakikat var, ölecek olduğumuz hakikati.”
Yazdığı ölüm hikayelerinde yaşamın olduğu kadar ölümün de sınıfsal olduğuna vurgu yapan yazarın, Özellikle “Kara Yarısı” kitabındaki ölüm hikayeleri ölümün sınıfsallığına dair derin izler taşıyor. Eriş, sınıfsallığa dair şöyle söylüyor:
“Her şey sınıfsaldır. Sadece ölmek değil, delirmek bile sınıfsaldır. Delirirsiniz kendi sidiğinizin içinde kaldırımlarda sürünürsünüz. Öldüğünüzde belediye kaldırır cenazenizi ve kimsesizler mezarlığına atar falan. Ama delirirsiniz ama herkes sizin ne kadar özgür bir insan olduğunuzu düşünür. Sizin verdiğiniz davetlerde görünmek kıymetli bir şeye dönüşür falan filan. Ama hayatınızı daha hijyenik koşullarda, daha sağlıklı koşullarda sürdürebildiğiniz için bir kaldırım kenarında can çekişerek ölmezsiniz. Her şey sınıfsaldır. Bütün kavgalarımız, dünyaya bakışımız, hayatı yaşayışımız, ilişkilerimiz, aşklarımız, evliliklerimiz, çocuklarımız, onlarla nasıl ilişki kurduğumuz, okuduğumuz okullar-kitaplar, dinlediğimiz müzikler her şey sınıfsaldır. Çünkü insan maalesef bir sınıfın mensubudur ve sınıfının diliyle konuşur, sınıfının aklıyla düşünür, sınıfının karnıyla acıkır ve sınıfının hırsıyla doyar”
Çağan Irmak, öyküsünü filme uyarladı
“Olduğu Kadar Güzeldik” öykü kitabındaki öykülerden biri olan “Benim Adım Feridun” öyküsü yazarın o dönemde en çok beğenilen öyküleri arasında yer alıyor. Yönetmen Çağan Irmak da bu öyküyü çok beğeniyor ve filme uyarlamak istiyor. Eriş; başrollerinde Halil Sezai, Özge Borak, Büşra Pekin gibi isimlerin olduğu filmin ortaya çıkış hikayesini şöyle anlatıyor:
“Doğrudan Çağan Irmak’ın kendisinden geldi böyle bir öneri. Fakat tabi Çağan Irmak bir otör. Kendi filmini yaratmak istediği için ‘bu hikayeyi bana ver gerisine karışma, eti senin kemiği benim’ deyip öyle anlaştık. Ben hiç bir aşamasına, hiç bir noktasına müdahil olmadım. Bu benim ‘Benim Adım Feridun’umdan yola çıkmış bir Çağan Irmak ‘Benim Adım Feridun’u, yani onun hikayesi, onun yorumu, onun çekimi, onun hikayeyi nasıl gördüğü. Yani benim hikayemin filmi çekilmiş gibi bişey değil de benim hikayemden esinlenerek, ondan yola çıkılarak başka bir hikaye ortaya konulmuş gibi görmek lazım.”
Mahir Ünsal Eriş, sesli kitap platformu Storytel için Gaip ve Acaip adlı iki roman yazıyor. Bu iki roman da Storytel’de haftalık tefrika şeklinde yayımlanıyor. Gaip yakın zamanda yazılı kitap olarak da raflardaki yerini aldı.