HDP’li siyasetçilerin yargılandığı Kobani davasında mahkeme aralarında Selahattin Demirtaş’ın da bulunduğu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Mahkemenin Demirtaş’ı tahliye etmeme gerekçesi ise dikkati çekti. Kararda “Sanığın tahliye olması halinde kaçma tehlikesi olması bir tarafa, serbest bırakıldıktan sonra adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda önlemler alabilecek olma tehlikesi mevcut olduğu değerlendirilmiştir” denildi. Mahkeme tarafından, savcının 5 bin 267 sayfalık esas hakkındaki görüşü konusunda sanıklara savunma için sadece 27 gün süre vermesi tartışmalara yol açtı. Buna göre savunmalara 28 Temmuz’da başlanacak.
Vekil seçilen Önder hakkındaki yargılamanın durdurulması talebine ret
T24ün paylaştığı habere göre; aralarında Selahattin Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder ve Figen Yüksekdağ gibi HDP’li siyasetçilerin bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişinin yargılandığı Kobani davasında Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklara esas hakkındaki 5 bin 267 sayfalık mütalaaya karşı savunma yapmak üzere 28 gün süre verdi. Mahkeme, 14 Mayıs seçimlerinde Yeşil Sol Parti’den milletvekili seçilen Sırrı Süreyya Önder hakkındaki yargılamanın durdurulması talebini reddederken, eski İçişleri Bakanları Efkan Ala ve Beşir Atalay ile eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun tanık olarak dinlenilmesi taleplerini de reddetti. Mahkeme, Demirtaş hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen derhal tahliye kararına ilişkin olarak ise dosyanın AİHM kararına ilişkin dosya olmadığına değinilerek, “AİHM büyük dairesinin incelemesi dışında kaldığı anlaşılan yani karar sonrasında ortaya çıkan dosyamızın delilerini yok saymak mümkün değildir” değerlendirmesinde bulundu.
Demirtaş’ın ağabeyi hakkındaki röportajı tutukluluk gerekçesi oldu
Tutuklu sanıkların tamamının tahliye taleplerini reddeden mahkeme, bu kararında bazı sanıklar yönünden ilginç gerekçelere dayandı. Buna göre, Demirtaş’ın tahliyesine ilişkin talebin reddedilme gerekçelerinden biri, 2015 yılında verdiği bir röportajda ağabeyi hakkında sorulan bir soruya verdiği yanıt oldu. Demirtaş’ın bu röportajda ağabeyi Nurettin Demirtaş için söylediği, “Üniversite öğrencisiyken hapse girdi, ömrünün yarısını cezaevlerinde geçirdi, demokratik siyasete girmek istedi, partiye girdi, eş genel başkan oldu. Yargı baskısı ile siyaset yapamayacak bir hale getirdiler. Çok ağır cezalar verdiler kendisine. Çok sayıda dava açtılar. Burada bir kez daha yıllarını cezaevlerinde geçirsin istemedik. Şu an Erbil'de yaşıyor. Sadece o değil, on binlerce insan sürgünde yaşamak zorunda kalıyor. Her biri benim için burukluk ve yaradır. Sadece ağabeyim değil o da onlardan biridir sadece. On binlerce insan bu şekilde ülkesinden vatanından ayrı sadece düşüncelerinden dolayı ülkesine gelemez durumdadır” şeklindeki sözleri kaçma şüphesi olarak değerlendirildi.
“Adaletin iyi idaresine zarar verme tehlikesi”
Mahkemenin Demirtaş’ı tahliye etmemesinin bir diğer gerekçesi ise mahkeme kararında şöyle ifade edildi:
“Sanığın söylemleri itibariyle davaya savunma vermesi halinde mahkum edileceği, siyasi kimliği nedeniyle yargılandığı, dosyada ki delillerin uydurulmuş olduğu, iktidarın değişmesi durumunda tahliye olacağı ve hakkında beraat kararı verileceği iddiası -tavrı ile savunma yapmaktan kaçındığı, birleşen bazı dosyalar bakımından dahi yeterli süre ve imkan verilmesine rağmen halen savunma yapmadığı hususunun pasif olarak duruşmaya çıkmama olarak değerlendirilmesi gerektiği, öte yandan sanığın tahliye olması halinde kaçma tehlikesi olması bir tarafa serbest bırakıldıktan sonra adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda önlemler alabilecek olma tehlikesi mevcut olduğu değerlendirilmiştir.
“Kamu düzenini bozabilir”
Öyle ki atılı suçlar bakımından savunma yapmak yerine sürekli mahkeme heyetinin hukuksuz olduğunu iddia ettiği kararları nedeniyle hakimlerin yargılanacağını dile getirmekle ileri sürdüğü gerekçeler itibariyle atılı suçlar bakımından yargılanmamak üzere kendisine Anayasanın 10. Maddesine açıkça aykırılık teşkil edecek şekilde muamele yapılmasını beklediği değerlendirilmektedir. Dolayısıyla sanığın, tekrar suç işleme ve kamu düzenini bozma tehlikesi bulunduğu tartışılabilir noktaya geldiği söylenebilir. Tüm bu değerlendirmeler ışığında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı isnat edilen suç ile ölçülü olması, sanığın somut olarak kaçacağı şüphesini uyandıran olgular itibariyle adli kontrol hükümlerinin bu nedenle sanık hakkında yetersiz kalacağı düşünüldüğünden tutukluluk tedbirinin gerekli olduğu anlaşılmıştır.”
“Kaçma eğilimi ortaya çıkacaktır”
Mahkeme, Figen Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu bazı sanıkların tahliye talebini ise, “Açılmış olan soruşturmaya rağmen kaçmayan şüphelilerin uzun bir süre sonra başlatılan kovuşturma aşamasında kaçma şüphesinin bulunmayacağı savunmaları yer yer dile getirilmektedir. İç yönü belli olmayan eylem nedeniyle kendisini ceza tehdidi altında görmeyen şüphelinin kaçmayı motive edici durumunun ilk anda bulunmayacağı açıktır. Yeni deliller itibariyle eylemin cezalandırılabilir bir eyleme dönüşebileceği ihtimali karşısında kaçma eğilimi de ortaya çıkacaktır” diyerek reddetti.