Pelin Ünker
Türkiye'nin brüt döviz rezervleri 22 Aralık'tan 29 Mart'a kadar geçen sürede yaklaşık 29 milyar dolar eridi. Sadece Mart ayında brüt döviz varlıklarındaki azalış 11,8 milyar doları buldu.
Döviz rezervleri 27 Ekim haftasından Aralık ayının son haftasına dek kesintisiz bir yükseliş yaşamış, brüt rezervler 82,4 milyardan 97,6 milyar dolara çıkmıştı. Bu tarihten sonra tablo tersine dönüdü. Brüt döviz varlığı 61,3 milyar dolara kadar geriledi.
Peki seçim öncesinde döviz varlıklarındaki düşüş neden kaynaklandı?
Rekor düşüş kaydedildi, rezervlerde Haziran ayına dönüş
Merkez Bankası'nınUluslararası Rezervler ve Döviz Likiditesi verilerine göre Merkez Bankası'nın resmi rezerv varlıkları 29 Mart haftasında 123,1 milyar dolar oldu.
Ancak bu rakamın içerisinde altın rezervleri, IMF (Uluslararası Para Fonu) rezerv pozisyonu ve SDR da bulunuyor.
Bu rakamdan altın, IMF rezerv pozisyonu ve SDR sepetindeki paralar düşüldüğünde, brüt döviz rezervi 61,3 milyar dolar olurken bankanın borçları hariç, her an satmaya hazır olduğu net döviz rezervi 15,5 milyar dolara kadar düştü.
Rakamdan 1 yıl içindeki swaplar, yani para takası ile başka bankalardan aldığı borçlar düşüldüğünde ise Merkez'in rezervleri eksi 65,5 milyar dolarla rekor düşük seviyeye geriledi. Merkez, swap hariç net rezervleri 22 Aralık haftasına kadar eksi 36.4 milyar dolara kadar yükseltmişti.
Ancak seçim öncesinde yerli ve yabancının artan döviz talebi rezervlerin erimesine neden oldu.
Genel seçimlerin ardından yeni ekonomi yönetimi göreve geldiğinde, 9 Haziran itibarıyla Merkez Bankası'nın swap hariç döviz rezervleri eksi 59,9 milyar dolar seviyesindeydi.
Buna göre Merkez Bankası, yeni dönemde döviz biriktirmeye yönelik politikalar izlese de swap hariç net rezervlerde bir önceki dönemin gerisine düşmüş oldu.
DW Türkçe'ye konuşan ekonomistlere göre eksiye inen rezervler, kurların yükselişine müdahale etmek için rezervlerin harcandığını gösteriyor.
Mart ayında çıkış hızlandı
Beykoz Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Evren Bolgün, "Aslında iki dönem var. Aralık ayının son haftasına kadar Merkez Bankası rezerv biriktirme görünümündeydi. Piyasaya bir miktar giriş oldu. Ancak bu tarihten Mart ortasına kadar yaklaşık 30 milyar dolar bir düşüş var. Bunun büyük kısmı seçim öncesi iki haftada gerçekleşti. Yani Mart'ta çıkış hızlandı" diyor.
Kırklareli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Alçın da 2023 yılının son çeyreği ile bu yılın ilk çeyreğinin taban tabana zıt bir görünüm sergilediğine işaret ediyor.
"Ekim ayından Aralık ayının son haftasına dek güçlü bir rezerv artışı söz konusuydu. Bu dönem aynı zamanda bankaların da TL mevduat faizlerini oldukça yüksek seviyelere getirdiği bir süreçti" diyen Alçın, bir taraftan Borsa İstanbul'a yabancı girişi diğer taraftan TL mevduat faizinin çekici olmasıyla yurt içinde döviz talebinin baskılandığını ve bunun da Merkez Bankası rezervlerine artış olarak yansıdığını ifade ediyor.
Fakat yeni yılla birlikte bankaların mevduat faizindeki yüksek seyrin sona erdiğini aktaran Alçın, "Gördük ki bankalar bunu TL varlıklarını artırmak ve yıl sonunda bilanço değerlerini yükseltmek için yapmışlar" diyor.
Öte yandan seçim süreciyle birlikte Borsa İstanbul'da yabancı çıkışının hızlandığını, yurt içi yerleşiklerin de döviz ve altına dönük taleplerinin arttığını ifade eden Alçın, "Bu durum da Merkez Bankası'nın dolar kurunu sabitlemeye dönük piyasaya satış yaptığı sonucunu ortaya çıkardı. Bu da rezervlerde bir erime yaratmış oldu" ifadelerini kullanıyor.
Merkez Bankaları neden rezerv biriktiriyor?
Döviz rezervleri ülkelerin zor zamanlarda dış borç geri ödemelerini sürdürebilmeleri için çok kritik bir gösterge.
Bir ülke, dış borç krizine karşı korunmak için borcun vadesi geldiğinde eğer piyasadan döviz toplayamazsa Merkez Bankası rezervlerini kullanıyor. Ya da enerji gibi hayati önemi olan ithal mallar için gerekli döviz yoksa bu da rezervlerden karşılanıyor.
Buna göre Türkiye'nin bir yıl içinde ödemesi gereken dış borç kadar Merkez Bankası'nın kasasında para olması gerekiyor. Merkez Bankası verilerine göre Türkiye'nin kısa vadeli dış borç stoku, Ocak sonu itibarıyla 174,9 milyar dolar düzeyinde. Merkez Bankası'nın kasasında ise bu para mevcut değil.
Peki Türkiye'yi rezervler açısından nasıl bir tablo bekliyor?
Prof. Dr. Evren Bolgün kısa vadede negatif olmadığını belirtiyor. Bolgün, özellikle seçim sonrasında serbest döviz kurlarında düşüş olduğunu ve yurt içi yerleşiklerin satışa geçtiğini söylüyor. Bu durumun Merkez Bankası'nın döviz alımına geçmesinde etkili olduğunu belirten Bolgün, son iki haftadır net rezervlerde az da olsa bir artış olduğuna dikkat çekiyor.
Borsa tarafında son iki haftadır portföy yatırımlarına girişler olduğunu ifade eden Bolgün, vadeli işlemlerde seçim öncesinde 45,35 lira olan 31 Aralık 2024 tarihli dolar/TL kontratının seçimden sonra 42'li seviyelere gerilediğine işaret ediyor.
"Aralık ayının son haftasından önce gördüğümüz girişleri tekrar görmeye başladık" diyen Bolgün'e göre şu anda borsada gerçekleşen girişlerin artması için ise daha fazla pozitif gelişmeye ihtiyaç var.
"Türkiye'nin kredi notu artabilir"
Bu gelişmelerden birinin kredi notu artışı olabileceğini belirten Bolgün, Cuma günü kredi derecelendirme kuruluşu S&P'nin Türkiye'nin notunu artırabileceği görüşünde. Dışarıdan gelebilecek ikinci olumlu etkinin Erdoğan-Biden görüşmesi olabileceğini düşünen Bolgün, İsrail-İran savaşı gibi jeopolitik risklerin ise olumlu havayı bozabileceğini söylüyor.
Bolgün,iç siyasetteki gelişmelerin de piyasanın yönünde belirleyici olacağını aktarıyor. Yaz aylarında turizm gelirlerinin döviz rezervlerini olumlu etkileyeceğini, diğer yandan gelecek iki üç ay içerisinde borsanın yanı sıra tahvil piyasasına da yabancı girişi olabileceğini belirten Bolgün, "Yabancı yatırımcı Türkiye'ye döviz getirmeye enflasyondaki gerilemeyi gördükten ve Merkez Bankası politikalarının sabit kaldığına emin olduktan sonra haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında devam edebilir" diye konuşuyor.
"Yüksek faiz yabancı için yeterli değil"
Prof. Dr. Sinan Alçın ise seçim sonrası döneme ilişkin farklı senaryolara işaret ediyor.
Alçın'a göre Merkez Bankası'nın şu an yüzde 50 olan politika faizini artırabileceği bir alan olsa da bu yabancı sermaye girişi için tek başına yeterli değil. Bunun yanında mali disiplinin de olması gerektiğine dikkat çeken Alçın, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in seçim sonrası yaptığı kamu harcamalarının kısıtlanacağı vurgusunun gerçekte uygulanıp uygulanmayacağının takip edileceğini ifade ediyor.
Vergi oranlarında artış, çeşitli KDV istisnaların kaldırılması, kredi kartı taksitlerine sınırlama getirilmesi, nakit çekim faizlerinin yükseltilmesi gibi önlemlerle yurt içi talebi baskılamaya dönük politikalara dikkat çeken Alçın, "Ama burada da özellikle sanayi sektöründeki yavaşlama ve yurtiçi talepteki olası sert düşüşle birlikte tamamen yeni bir konkordato dalgasının ortaya çıkabileceği bir risk var. Bu ani duruş riski tabii ki ekonomi yönetimini mevcuttaki en azından para politikasındaki sıkılık konusunda da kararsızlığa itebilir ve tekrar 2021 Ekimindeki gibi istihdamı önceleyen bir politika setine doğru bir dönüş olabilir" diyor.
Bu durumun siyasi gelişmelere bağlı olduğunu vurgulayan Alçın'a göre yerel seçim sonrasında mevcut iktidar koalisyonun kendi içerisindeki muhasebenin sonucu, mevcuttaki ekonomi politikasının ne kadar kararlılıkla sürdürüp sürmeyeceğini belirleyecek.