Daha çok kapitalizm, daha çok avakadodur

Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı Ahmet Kahraman, südürülebilirlik ve kapitalizmin paradoksal bir döngü yarattığını söylerken avakado örneği veriyor: "Güney illerimizde muz ve avakado üretimi nedeni ile şu kullanımı arttığından su sıkıntısı ortaya çıktı. Baraj yaptırmak gündeme geldi. Yani tarım alanlarını ve tarım imkanlarını daha çok avakado ve muz üretmek yok etmek..."

DİLAN KARACAN

“İklim krizi ortaya atılarak hepimiz suçluyuz algısı yaratılıyor. Asıl suçlular ‘hepimiz suçluyuz’ perdesinin arkasında kalıyorlar. Onları tasnif etmemiz ve onlardan hesap sormamız gerekiyor.“

Bu sözler TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı Ahmet Kahraman’a ait.

Dünya su anda endüstriyel dönem öncesinden 1.1 derece daha sıcak durumda. Küresel ısınmayı 1.5 derecenin altında tutabilmek ülkelerce belirlenmiş ortak bir hedef.

Hükümetlerin Paris Anlaşması hedeflerinin ne derece samimi olduğu ise daimi bir tartışma konusu. 2021’de yayınlanan İklim Şeffaflık Raporu'nda salgın nedeniyle 2020'de yüzde 6 düşen karbondioksit oranının 2021 yılında G20 ülkelerinde yüzde 4 artması bekleniyordu. Küresel ısınmaya neden olan karbon emisyonlarının yaklaşık yüzde 75'inden G20 ülkelerinin sorumlu olduğu belirtilen raporda, G20 ülkelerinin genelinde kömür kullanımının bu yıl da yüzde 5 artması bekleniyor.

Aynı zamanda 2020'de yüzde 10 olan yenilenebilir enerji kaynaklarının 2021’de yüzde 12'ye çıktığı açıklandı. Glasgow’da düzenlenen COP26 işe aksiyon açısından yetersiz bulundu.

Dönüşümün bütün parametreleri, yeşil mutabakat, yardım fonları derken doğa için atılması hedeflenen bu adımlar ile birlikte saniye de dönüşmüş olacak. Yeni bir ekonomik ve tüketim düzeninin yaratılması beraberinde birçok soru işaretlerini de getiriyor.

Dönüşümün adil olması, niyetlerin masumluğu, pratikteki uygulamaların niteliği gibi nokta bütünsel ve evrensel olarak ele alınıyor. Doğaya verilen zararı azaltmak adına bütün insanlık hükümetler arası konferanslar ile eyleme geçme niyetinde. Peki bütün bu iklim krizi, karbon ayak izi, sürdürülebilirlik davaları içinde kapitalizmin payı ne? Kapitalizm olayın neresinde kalıyor?

Paris anlaşmasını, iklim krizini, sürdürülebilirlik kavramını ve ülkemizi Ahmet Kahraman ile masaya yatırdık.

'PARİS ANLAŞMASI MASUM BİR GİRİŞİM DEĞİL'

Paris Anlaşması’nın ne derece masum bir girişim olduğunu sorduğumuz Kahraman şu sözlerle cevap veriyor:

“Öyle görünüyor. Fakat masum bir girişim değil. Kyoto’dan bu yana baktığımızda bu tür girişimlerin çözüm getirmediğini gördük. Rio – Paris arasında geçen sürede uluslararası bir iklim stratejisi oluşturulmaya çalışıldı. Emisyonlar başroldeydi. Bunun büyük kısmını sağlayan fosil enerji sektörü de cabası. Bir enerji dönüşümü üzerinde yoğunlaşıldı. ‘Yenilenebilir enerji’ kavramı sermayenin enerji dönüşümünü sağlaması adına ortaya çıktı. Fosil yakıtlar terkedilecek ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dönülecek. Bu durum kamu bütçesi ile sağlanacaktı. Devlet kamu güçlerini sanayiye hibe edeceği bir uygulama söz konusu. Bu adil midir? Tabii ki değildir!”

"KAPİTALİZM KENDİNİ YENİLEYECEK"

Dünyadaki emisyonların yüzde 70' ini sayısı 100’u geçmeyen şirketlerin yaydığının altını çizen Kahramana göre işin özü, kapitalizmin kılık değiştirme ihtiyacı duymasından ibaret.

Durumu ve bütün çabayı sermayenin yaşadığı sıkışıklıktan kurtulma çırpınışları olarak nitelendiren Kahraman sözlerine şöyle devam ediyor: “Kamu kaynaklarının bu yeni düzene kanalize olması başka sosyolojik sonuçlar doğurabilir. Kapitalizm kendini yenileyecek. Bunu da halkların kaynakları ile sağlayacak.”

AVRUPA YEŞİL MUTABAKATI VE YEŞİL YENİ DÜZEN: YENİ ARAYIŞLAR

Sermayenin kendini yenileme ihtiyacını kamu kaynakları ile karşılamaya karar verdiğini belirten Kahraman, Paris İklim Anlaşması'nın özetle bunu söylediğini belirtiyor ve sözlerine devam ediyor:

“Başarılı olacak mıdır? Hayır! Geçtiğimiz dönemdeki onca çabaya rağmen emisyonlar iki katına çıktı. Hedef 2050 gibi bir ölçekte emisyonların sıfırlanması üzerine. Fakat böylesi adil olmayan bir çözüm ile bunun başarılması mümkün değildir. Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın ve Yeşil Yeni Düzen’in Paris anlaşmasının sonuca varacağına olan inançsızlıktan doğan yeni arayışlar olarak ortaya çıktığını görüyoruz.”

“İKLİM KRİZİ EDİLGEN BİR İFADE”

“İklim değişikliği ve iklim krizinin bazı algısal çabalar ile şekillendirilmeye çalışıldığını düşünüyorum” diyen Kahraman iklim değişikliğinin bu gezegen var olduğundan beri kendi doğası gereği süregelen bir takım değişimler olduğunu belirtiyor ve asıl vurgulanması gereken noktanın bizim iklim değişikliğini nasıl tahrip ettiğimiz olduğuna dikkat çekiyor:

“İklim değişikliğinin doğal akışında bin sene sonra yaşayacağı öngörülen değişimin günümüzde yaşanmasına sebep olacak insan elli tahribatlardan bahsediyoruz. İklim krizi edilgen bir ifade. Sanki iklim ve dünyanın doğal akışının suçlanması gibi bir algı söz konusu. Krizi yaratan doğa değil kapitalizmdir. Ülkelerin enerji tüketim politikalarını sorgulamadan Paris anlaşması gibi eylemlere yönelmesi bana açıkçası çok da ‘şey’ gelmiyor. Umarım yanılırım. Yanılırsam çok mutlu olurum. Fakat bu konudaki inancım çok düşük.”

“ASIL SUÇLULAR ‘HEPİMİZ SUÇLUYUZ’ PERDESİNİN ARKASINDA”

“İklim krizi ortaya atılarak hepimiz suçluyuz algısı yaratılıyor. Asıl suçlular ‘hepimiz suçluyuz’ perdesinin arkasında kalıyorlar. Onları tasnif etmemiz ve onlardan hesap sormamız gerekiyor” diyen Kahraman kalkınma ve sürdürülebilirlik kavramları adı altında farkındalık yaratılmaya çalışıldığını belirtiyor fakat kalkınmanın bilimden, doğadan, canlılardan, her türlü yaşam hakkından, toplumdan, emekten, haktan yana şekillenmediği takdirde o tür programlara kalkınma programları denilemeyeceğini söylüyor ve ekliyor:

“Kalkınma bunları temele oturtmadığı sürece geriye yalnızca para ve rant kalıyor. Sermaye sisteme bunu emrediyor. Kapitalizmin birinci hedefi sermayeyi biriktirmek ve büyütmektir. Hal böyle olunca biz bu tip kalkınma programlarına temkinli yaklaşıyoruz.”

“KAPİTALİZMİN “SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNİ” KOLAYLAŞTIRAN ARGÜMANLAR”

Ulusal ölçekte de gördüğümüz bazı çevre yasaları, geri dönüşüm uygulamaları, yasakları ve farkındalık çabalarına değinen Kahraman bütün bunların aslında kavramsal olarak dolu bir şekilde ele alınamadığını söylüyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: “Bunlar kapitalizmin “sürdürülebilirliğini” kolaylaştıran argümanlar olmaktan öteye gidemiyor. Halka yüzünü sevimli göstermek, müşterisine daha sevimli gözükmek adına yapılan kapitalist manevralar olarak incelememiz gerekiyor.”

“Bütün canlılar, bitkiler de dahil, yaşamlarını ve yaşam alanları korumak ve gözetmek üzerine kodlanmıştır.” diyen Kahraman kapitalizmin insanların bu genetik kodunu törpülediğini söylüyor. Kahraman sözlerine şöyle devam ediyor: “Kapitalizm kavramsal olarak bilinmeden önce de mülk edinme, biriktirme hırsı olarak insanlarda vardı. Bu hırs zamanla insanları korumak ve gözetmek güdüsünden, kodundan alıkoymuştur, görmezden gelmesine yol açmıştır. Şu kullanımından tutun da dere yatağının önüne rant için ölümü göze alarak ev yapmak noktasına kadar gelmiş bulunmaktayız.”

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

“Sürdürülebilirlikten neyi kastediyoruz? Neyi sürdüreceğiz? Kapitalizmin beklediği, istediği ve hep teşvik ettiği hızlı tüketimin ve bu tüketime karşılık hızlı üretimin dolayısıyla bu biriktirme hırsının uzun yıllarca sürdürülebilmesini kastediyoruz?” diyen Kahraman ekolojik kalkınmanın başka bir şeydir, bu yapılanın ise bambaşka bir şey olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Dolayısıyla sürdürülebilirlik kavramına her daim temkinli yaklaşmak gerekiyor. Genel olarak ‘bu düzenin’ sürdürülebilmesi olarak kullanılan bir kavram olduğunu düşünüyorum.”

DAHA ÇOK AVAKADO

Kahraman, sürdürülebilirlik ve kapitalizmin iç içe geçtiği paradoksal bir düzen olduğunu savunuyor ve şöyle özetliyor:

“Güney illerimizde muz ve avakado üretimi nedeni ile şu kullanımı arttığından dolayı bir su sıkıntısı ortaya çıktı. Bu sıkıntıdan ötürü yeni bir baraj daha yapma gibi fikirler ortaya atıldı. Baraj yapmak bir takım tarımsal alanları amaçları dışında kullanmak demek. Yani tarım alanlarını ve tarım imkanlarını daha çok avakado ve muz üretmek, tarım yapmak için yok etmek demek. Böylesi paradoksal bir döngüdür bu. Buradaki sürdürülebilirlik kaygısı başka bir noktada. Tamamen kapitalizmdir bu. Daha çok kapitalizm, daha çok avakadodur. Avakado tek başına çok yoğun bir su ihtiyacına tabidir. Güney Amerika’da artık avakado alanları silahlı milisler ile gözetiliyor. Avakado üretiminde çalışan işçilerin şu ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Yani avakado üretimini bu derece zorlamak akıl karı değildir. Sürdürülebilirlik hiç değildir.”

SU KITLIĞI, DENİZ KİRLİLİĞİ, ÇÖP İTHALATI VE KANAL İSTANBUL

“Deniz kirliliği, şu kıtlığı, seller, aşırı hava olayları, Marmara'dan Van Gölü'ne kadar baktığımızda tek bir neden olduğunu görüyorum” diyen Kahraman bilgi eksikliğinden öte sebeplerin bizi bu noktaya nasıl getirdiğini anlatıyor:

“Bozkurt’taki yurttaşlar “dere yatağının üzerine yapılaşma olamaz” ilkesini bilmediğimiz için mi canlarından oldular? Biz bunu biliyorduk. Marmara, van gölü ve menderes havzasının son hali bizim kirlilikteki bilgi eksiliğimizden mi kaynaklanıyor? Şu tüketimi çok olan sanayilerin yavaş yavaş terkedilmesi gerektiğini bilmiyor muyuz? Biliyoruz. Peki her şeyi bildiğimiz halde neden bütün bunlar başımıza geliyor ve gelmeye devam ediyor? Bunlar siyasi iradenin uygulamaları ile başımıza geliyor. Siyasi irade ve sermaye bütün bunlara sebep olan kararları birlikte alıyorlar.”

ÇEVRE GÖLGESİ

Bakanlığın çıkardığı çevre görevlisi kavramı ile denetimlerin üzerindeki kamu gücünün ortadan kaldırdığını söyleyen Kahraman bu durumu şöyle özetliyor:

“Bu insanlar bir takım belgeler alıp çevre görevlisi oluyorlar. İşletmeleri, kirletici kaynakları “denetliyorlar” (dosya topluyorlar) ve bakanlığa iletiyorlar. Ve bu insanlar bu hizmetlerin karşılığını denetledikleri kişiden alıyorlar. Böyle bir denetleme mekanizması olmaz. Bu kamu gücünün siyasi irade tarafından erozyona uğratılmasıdır. Sermaye yani kapitalizm her zaman çevre ile uyumsuz bir tavırda olmuştur, sermayenin güdümünden çıkamayan bir siyasi iradede onların doğrultusunda bakan bir sistem oluşturuyor.”

“MÜSİLAJ, DOĞANIN KİRLİLİĞİ İKİ GÖZÜMÜZE DE SOKMASIDIR”

“Müsilaj olayı bir itiraftır.” Diyerek sözlerine başlayan Kahraman bu olayla bir denetim furyasının başladığını ve devletin bunun önüne kamu denetimi ile geçilebileğini gördüğünü söylüyor. Kahraman sözlerine şöyle devam ediyor: “Devlet bunu daha öncesinde de biliyordu. Bu gezegende insanlardan önce var olmuş olan fitoplanktonların denizdeki kirlilikten beslenmesi sonucu ortaya saldıkları bir şeydir Müsilaj. Bunun yanı sıra iklim krizi ile de 1-2 derece artan sıcaklıklardan ötürü de bu canlıların nüfusunda ve salgılarında bir artış oluyor. Ama siyasi irade yalnızca şu yüzeyindeki görüntüyü algıya oturtmuştur. Kirlilik ve kirlilik uyarıları öncesinde de vardı. Musılaj, doğanın kirliliği iki gözümüze de sokmasıdır.”

Müsilaj sorunundan sonra yayınlanan bildirgeye de değinen Kahraman “Müsilajdan sonra yayınlanan bildirgenin satır aralarını okuduğumuzda facia derecesinde ifadeler görüyoruz. Siyasi irade kendi suçlarını itiraf etmiştir. Bildirgede sanayi odaları gibi sermaye ajanları yer almıştır. Bizler var mıyız? Yokuz. Bir sonuca varacak mıdır? Hayır. Varmayacaktır.” İfadelerini kullanıyor.

“ATIK İTHALATI: ÇEVRE AJANSLARI VE BAĞIŞÇI İMTİYAZLARI”

Kahraman atık ithalatı konusuna da değiniyor: “Atık ithalatını bir ara durdurma kararı alan siyasi irade buna 8 gün dayanabilmiştir. Ve tekrar onu açılmıştır. Düzenlenen toplantıda yine sanayi federasyonları gibi sermaye ve devlet ögeleri yer almıştır. Çevre ajansları kurulmuştur. Denetimi çevre gönüllülerine bırakarak bu işin altından sıyrılan siyasi irade artık planlama ve uygulamayı da çevre ajansları ile beraber yürütüyor. Çevre ajansında kimler var? Bağış gibi bir unsur var. Bağışçılar var. Bağışçıların da imtiyazları var.”

“SİYASİ İRADELERİN ÇÖZÜMLERİ BİZİM SORUNLARIMIZ OLACAKTIR”

Hem global hem de ulusal anlamda asıl sorunu bir şekilde ifade edip, problemin tanımını yapmamız gerektiğini belirten Kahraman fakat bunun da yetmeyeceğini çünkü sorunun çözümünü yine üretecek olanların siyasi iradeler olduklarının altını çiziyor ve sözlerini şu şekilde sonlandırıyor: “Kendilerince çözüm adı altında uygulamalar sunacaklardır. Örneğin Paris iklim anlaşmasındaki çözüm: yenilenebilir enerji kaynakları. Peki bunlar algılarımızdaki gibi temiz ve sorunsuz enerji kaynakları mıdır? Hayır, değildir. Kapitalizm, bu dönüşümden sonra yeni yağma ve yıkımlara yol açacaktır. Tanımadığımız ve henüz yüzleşmediğimiz yeni yıkımlar olacaktır. HES’lere bakın. Öyle plansız ki artık bir yağma şekline dönmüş durumda. İşte bu noktalara yenilenebilir enerji kaynakları ile de gelindiğinde orada da yeni problemler ortaya çıkacaktır. Son olarak, bu sistem kendi içinden bir çözüm çıkartırsa o, kendilerince bir çözümdür. O çözümler özünde bizim potansiyel sorunlarımızdır diyebilirim. Siyasi iradelerin çözümleri bizim sorunlarımız olacaktır.”

Söyleşi Haberleri